Anıl Özgüç
GAYRİRESMİ 2021 NOTLARI
Mart
(Ayın Sözcüğü: Lebaleb)
Nikâh ve cenazelerde katılımın 30 kişiyle sınırlandırıldığı ve insanların en yakınlarının kayıplarının ardından birkaç kişiyle cenaze töreni yaptığı bu dönemde, hıncahınç (yoksa lebaleb mi demeli?) bir cenazede saf tutması nedeniyle Sağlık Bakanı bizden özür diliyor. Ardından da sağlık çalışanlarına bir mektup yazıyor ki kendisinin içindeki şairle ileride tanışacağız. “Emeğinizin karşılığını yansıtan bir güler yüz, duayla kıpırdanan bir dudak, sevgiyle çarpan bir yürek en büyük ödülünüzdür” Bu yeni bir taktik mi?
Çünkü muktedir partinin Rize kongresi “lebaleb” doluyor ve bu hal, katılımcılara teşekkürle ödüllendiriliyor. Hemen ardından bir aklıevvel Türk Patent Enstitüsü’ne başvuruyor ve “lebaleb” kelimesi böylece tescilleniyor. Biz kongreden manifesto bekliyorduk, çıkan tescilli bir kelime ve “Yastık altındakileri ateşlememiz” yönündeki tavsiye oluyor.
Aynı anda bir kaymakam, Covid-19 kısıtlama denetimi için girdiği bir eczanede maskesiz çay içen üç eczane çalışanına ceza kesilmesini istiyor.
İçişleri Bakanı birkaç gün arayla iki açıklama yapıyor. İlki bir soru: “İnsan hakları konusunda en üst seviyeye gelmenin kime bir zararı olabilir? Diğeriyse bir saptama: “Hiçbir afet sonrasında, vatandaşımıza nerede bu devlet dedirtmedik” O hafta içinde TBMM’nin bahçesine yıldırım düşüyor.
Kısıtlama tedbirleri kapsamında baskınlar devam ediyor. Erkek kuaförlerin içinden kumarhanelere çıkan gizli geçitler, kırsalda mağarada kumar oynayanlara “özel harekâtçıların” baskınları, tombala oynanan bir mekânda müşterilerin saman balyasının arkasına saklanması – saman balyasının orada ne işi olduğunu sormaya korkuyorum - artık sıradan haberler olarak değerlendiriliyor. Maskeler mendil, halaylar durmak bilmiyor.
Eskişehir Şehir Hastanesi’nde 90 hastanın Covid-19 PCR test sonucu veri girişinde yapılan bir hata nedeniyle karışıyor. Testi pozitif çıkan bir kadın hasta nakil aracıyla evine bırakılırken kaçırıldığını zannediyor ve araçtan atlayarak karanlığa karışıyor.
Hemen ardından oksimoron kavramı ete kemiğe bürünüyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı “Türkiye’nin Koronavirüsle Başarılı Mücadelesi” adlı dev eseri yayınlıyor.
Bu topraklarda olmasa da maske ve mesafe kurallarına oldukça net tavır koyan işletmeciler de yok değil. ABD Texas’ta bir restoran işletmecisi müşterilerine, kendisine maske kullanmanın neden zorunlu olduğunu anlatmak zorunda bırakırlarsa 50 dolar, eğer kendisi müşterinin itirazını dinlemek zorunda kalırsa 75 dolar daha fazla hesap ödeyeceklerini belirtiyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı vatandaşa ucuz meyve sebze için akşam pazarını öneriyor, ancak kendileri kurum içi eğitimde beş yıldızlı otel tercih ediyor. Mustafa Destici “Yoksulumuz, fakirimiz var ama açlıktan ölenimiz yok” diyerek hepimizi teselli ediyor. Ölümü gördük, sıtmaya razı mıyız?
Sosyal medyada görselleriyle sıkça gündem olan 76 yaşındaki Andras Istvan Arato, “Çektiği acıya rağmen gülümsemeye çalştığını” söylüyor. Siz bir de bize sorun bayım!
Çerkezköy Kaymakamı denetleme sırasında vatandaşa “İndir şu arka ayağını” diyor, her gelen ay, geçen ayı aratıyor.
Bir vatandaş belediye otobüsü çalarak Maltepe’den Taksim’e giderken yakalanıyor. Mazereti, çok acil işi olması.
Zonguldak’ta kaybolan bir kedinin tekneyle Tekirdağ’a gittiği anlaşılıyor.
Kim Kardashian kertenkelesine kıyafet giydirince hayvanseverlerin tepkisine maruz kalıyor.
United Airlines’a ait uçakta bir yolcu başka bir yolcunun kulağını ısırarak koparınca uçuş iptal ediliyor. Tek deliren biz değiliz sanırım.
Nisan
(Ayın Sözcükleri: Patates, Soğan)
Cumhurbaşkanı “Fakir fukaraya, garip gurebaya patates ve soğan hibe edeceklerini” açıkladı. Böylece aya harika bir haberle başlamış oluyoruz. Patates ve soğanlar İstanbul’da vali yardımcısı tarafından karşılanıyor. Bu harika haberin ardından AKP Çukurova hesabından bir sosyal medya paylaşımı yapılıyor. “Cumhurbaşkanımızdan Allah razı olsun, zaten çöpe gideceklerdi” diyor paylaşım. Duyarlılık damarları çatlamış olmalı…
Duyarlılık demişken, Malatya’dan Hannover’e “Çevreye Duyarlı Bireyler Yetiştirmek” adlı projeye katılım amacıyla giden kırkbeş kişiden sadece ikisi geri döndü. O kırk üç kişi için endişeleniyoruz. Yeterince duyarlı olamadıkları için yaz okuluna kaldıklarını umuyoruz.
Hani bir miktar milyar dolar yok ya ortada? Soramıyoruz. Kastamonu CHP İl Merkezi bir şekilde bizim soramadığımızı soruyor. Binasının dışına “256 kağadın yarısını nettiniz?” yazılı bir afiş asıyor.
Onlar asar da Kırşehir kusur kalır mı? Hemen ertesi gün onlar da “Şoonu nöördünüz?” yazan afişi binalarının ön cephesine yapıştırıyor.
Bir de sivil itaatsiz çıkıyor ortaya. Polis her yerde “128 milyar dolar nerede?” diye mani okuyan davulcuyu arıyor. Yeter ki sormaya niyetiniz olsun?
Devlet Bahçeli canını sıkan her kurumun kapanmasını istiyor. Bu kez de “Anayasa Mahkemesi kapansın” dedi. Bu konu, Cumhurbaşkanı’yla birllikte Özbek Otağı’nda başbaşa açtıkları iftarda konuşulmuş mudur?
Şimdi de atlar kayıp. İBB’nin MHP’li belediyeye hibe ettiği elli at ortada yok. Üzerine düşünmek, akıbetlerini hayal etmek istemeyeceğimiz bir konu bu. Neyse ki ilgili belediye hızla bir açıklama yapıyor da içimiz bir nebze olsun rahatlıyor.
“Atların sucuk olduğu doğru değil, teslim ettiğimiz kişi elinden kaçırdı.”
Ceylanpınar’da ise TİGEM arazisinde “izinsiz” otlayan koyunlar gözaltına alınıyor.
Kamuya ait sağlık kuruluşlarına tıbbi malzeme ve hizmet temin eden firmalar adına ORDER Başkanı Erkin Delikanlı bir açıklama yapıyor. Delikanlı “Artık delirmek üzereyiz” diyor ki bu söylemi oldukça ikna edici. Keza açıklama sırasında başında bir huni var.
İyi değiliz, akıl sağlığımız sallantıda.
Sakarya’da bir vatandaş kendini seyir halindeki bir otomobilin altına atıyor. Çarpmanın ardından ayağa kalkıp, “Ben daha ölmedim mi?” diyerek bu kez başka bir aracın altına atıyor kendini.
Pandemi kısıtlamaları iyiden iyiye tavsadı. Hepimiz bu illetten bıktık. Çözümü de salgın yokmuşçasına yaşayarak buluyoruz sanki. Yüksek riskli iller arasında başı çeken Antalya’da bir grup şaşkın, mehter takımı eşliğinde kız istemeye gidiyor.
Yok biz akıllanmayacağız. Belki de başka türlü yaptırımlara ihtiyacımız var.
Hindistan’da bir polis memuru maske takmayan 5 kişiyi cezalandırmak için ördek yürüyüşü yaptırdı.
Bizde işler böyle yürümüyor.
İzmit’te tedbirlere uymayarak kahvehanede okey oynayan on altı yiğit kişi polis baskınında kimlikleri istenince çay içmeye ve okey oynamaya devam ediyor.
İstanbul Tuzla’da bir sitenin sakinlerine ilginç cezalar uyguladığı iddia edilen yönetici özeleştiri yapıyor. “Evet, biraz abartmış olabilirim.” Site sakinleri ise “Kendimizi esir kampında hissediyoruz” diyor.
Disiplin dediğin böyle olur.
Kırk üç Malatyalı’dan hâlâ haber yok!
Mayıs
(Ayın Sözcükleri: Aşı, Tam Kapanma, Heykel)
Ayın sorusu: “Aşı nerede? Aldığımız cevaplar muğlak ve temenni niteliğinde. “Aşı gelecek inşallah, yani gelir herhalde, inanmıyoruz aşı sıkıntısı yaşayacağımıza, aslında tam geliyordu ki, Çin kendi vatandaşına öncelik tanıdı. Ama iki aya elimizde, Haziran ayı çok aşı yapacak…”
Virüse karşı büyücülere başvuran Hint köylüleri, kendilerini kızgın demirle dağlatıyor. Şehir merkezlerinde ise inek idrarı ve gübresi kullanılan tedavi merkezleri açıldı. Bir milletvekili canlı yayında inek idrarı içti. Bir başka milletvekili ise Koronavirüs’ün de insanlar gibi yaşama hakkı olduğunu savunuyor.
Umarım aşısızlık bizim için bu noktaya varmaz.
Vatandaş marketten her istediğini alamıyor. Gönlünüzce alışveriş yapabilmek için turist olmak gerek. Bizim için pil, ampul ve don lastiği alacak turist bulmamız lazım. Tam kapanma kuralları giderek acayip bir hal almaya başlıyor. Dışişleri Bakanı, mayıs ayı sonuna kadar turistin göreceği her şeyi aşılayacaklarını söylüyor.
İktidarda çizgi film krizi yaşanıyor. Bir proje bu kadar mı kötü olur ve yaratıcısına zarar verir? Troller şaşkın, onlar bile bu kadarını beklemiyordu. “Yalan Üretim Merkezi” adındaki proje apar topar web sayfasından siliniyor. Oysa bireysel olarak üretilmiş çok daha iyi projeler var. Onlar köpürtülebilir. Örneğin Malatya’da bir vatandaşın Cumhurbaşkanı için sekiz buçuk yılda 2.023 şiir yazdığı öğrenildi. Bundan iyi proje mi olur? Meğerse olurmuş.
AKP’li belediyeler, kendilerini ve bizi kent heykelleri aracılığıyla sanatla sağaltmaya karar veriyor. Diyarbakır Kayyımlığı havaalanı kavşağındaki parka iki heykel yerleştirdi ve bu eylemiyle sanatla olan ilişkimizi altüst etti. Bu gerçeküstü çalışmaların maliyetinin 4 milyon TL olması da cabası. Eserlerin adı “Karpuzun İçindeki Çocuk” ve “Tatlıcı Adam”.
Heykeller/heykelimsiler o kadar çok tepki alıyor ki birkaç gün içinde kaldırılıyor. Çocuk ve tatlıcı adam artık yok. Ama karpuz yerinde duruyor. Buradan soruyorum. Tatlıcı Adam nerede?
PETA Hindistan’da kurtarılan ineğe Kim Kardashian’ın adını verdi.
Ve hayatımıza Sedat Peker girdi. Artık Pazar sabahları hiçbirimizi uyku tutmuyor.
Yarın
Haziran ayından devam…