Emre Alkin
"Ekonominin gücünü ölçmek..."
Güçlü ekonomi nasıl tarif edilir ? Rezervlerle mi ? Sanayi ile mi ? Yoksa insan kaynağının gücüyle mi ? Haydi beraber bulmaya çalışalım. Bunu yapmak için ekonomide temel bilgilere geri dönmekte fayda var.
Mesela, birçok kişi bana "büyüme ve kalkınma arasındaki fark nedir ?" diye soruyor. "Az cüsse ile çok güçlü olmaktır" diye cevap veriyorum. Normalde kolayca anlaşılması gereken bu tarif, her şeyi hap gibi yutmayı bekleyenler için yeterli olmuyor elbette ve mecburen daha uzun bir açıklamaya geçmek zorunda kalıyorum.
Büyüme adı üzerinde gayrisafi milli hasılayı büyüterek arzu edilen toplam rakama ulaşmayı hedefleyen bir davranış tarzıdır. Burada fertlerin refahı ikinci planda kalır. Büyümeci yaklaşımlar, arzu edilen ekonomik büyüklüğe ulaştıktan sonra refahın peşi sıra geleceğini iddia eder. Fakat, bunun tarihte pek fazla örneği olmadığını, aksine insan hakları, adalet, eğitim, kültür ve sanat, spor ve diğer toplumsal faaliyetleri merkezine alan, "ihtiyaçlarla ihtirasları birbirine karıştırmayan" bir ekonomik modeli uygulayan ülkelerde kalkınmanın sağlandığı ve refah artışının sürdürülebilir hale geldiği gözükmekte Buradan hareketle büyüme ile kalkınma arasındaki farkın "nicelik ve nitelik önceliklendirmesi" olarak da tarif edilmesi mümkündür. Şimdi siz bu tarife göre , ekonominin güçlü olup olmadığını söyleyin.
"Helikopterle para yağdırmak çözüm mu ?.."
Bu cevabı tatmin edici bulanların ikinci sorusu ise şu oluyor: "Para arzını artırıp faizi düşürünce ekonominin canlanması garanti edilebilir mi ?". Aslında ekonomide kabul edilebilir düzeyde bir canlılık var ise faizleri düşürüp para arzını artırarak ekonomiyi hızlandırmak mümkün olabilir. Bu durum genellikle orta hızda seyreden bir ekonomide bayındırlık hamleleri yapan hükümet ve peşinden gelen özel sektör yatırımları sonucunda görülmekte. Ancak ekonominin darboğaza girdiği yüksek işsizlik yaşandığı dönemlerde para ve maliye politikaları yoluyla genişlemeye geçilmesi ve faizlerin düşürülmesi çoğu zaman arzu edilen sonucu yaratmıyor. AB ve Japonya karşımızdaki en kayda değer örnekler olarak duruyor. Fazla paranın likidite tuzağı denilen sonucu da ortaya çıkardığı görülüyor. Yani bol para ama az dinamizm.
Bir mesele daha var: Durgunluk veya gerileme esnasında yapılan bu hamlelerin mal ve faktör piyasalarında dengesizlikler yarattığı, bazen deflasyonist bazen ise enflasyonist etkiler ortaya çıkardığı da biliniyor. Hatta deflasyonun arkasından yüksek enflasyon da gelebiliyor.
Buradan hareketle faiz indirimleri ve para arzının artışıyla arzu edilen sonucun yaratılması bir zamanlama meselesidir desem yanlış olmaz. Özetle doğru yerde doğru müdahaleyi yapmak, atılan adımların başarısını belirliyor.