Yaşar Seyman
DÜŞ KURUN! DÜŞLERİNİZDEN VAZGEÇMEYİN!
Hani biz huzurlu günlerimizde pazar günü gazetelere gömülürdük.
Yaşama, edebiyata, bilime dair pazar yazıları okurduk. Özgür yazan kalemlerimiz bizi zengin düş dünyaları ile unutulmaz yolculuklara çıkarırlardı. Pazar yazısı insanı huzurlu kılmalı, yol gösterici olsa da bir mutluluk kıvılcımı satır aralarında okuru sarıp sarmalamalı.
Ne yazık ki ülke tükenmiş, o güzel pazarlar mazide kalmış.
İnsanlar ekmek almaya muhtaç iken gazete seçenekler arasından çoktan çıkmış. Bir iki gazete dışında ne eski tadında gazeteler ne de özgür yazan kalemler kalmış.
Nurullah Ataç diyor ki:
“Bencildir insanoğlu. Kendinden başkasını düşünmez. Başkalarının dertlerine, acılarına ortak olmaz. Bizi bu bencillikten edebiyat kurtarır. Şiirler, öyküler, romanlar, tiyatro eserleri kurtarır. Öteki insanların içlerini bize onlar açıverir, bizi onlarla yakınlaştırır.”
Ataç’ın dün dedikleri bugün de ne yazık ki geçerliğini koruyor.
Diyelim ki televizyonda bir düşünsel tartışmada “Kürt sorunu” tartışılıyor. Bir taraf sorunun yokluğundan ısrarla söz ederken, diğer taraf sorunun varlığını kabul edip çözüm istiyor. İzlerken hemen taraf oluyor, hangisine yakınsak diğerini görmezden geliyoruz.
Oysa bir filmde bir Türk genci ile bir Kürt genci birbirine sevdalansa film boyunca onların kavuşmalarını isteriz. Bizdeki bu isteği yaratan, gönül telimizi titreten sanatın gücüdür.
Sait Faik, “Her şeyin başı sevgidir; her şey bir insanı sevmekle başlar” demiyor mu?
Bu yıl yurt içi, yurt dışı seslenişlerimde ne çok “Düş kurun, düşlerinizin peşine düşün, asla vazgeçmeyin, inatla düşünüze sarılın, inanın gün gelecek düşleriniz yorulacak, siz başaracaksınız” dedim.
İngilizce ve Urduca’ya çevrilen Benazir kitabımın tanıtımı için İslamabad’a giderken aslında gerçekleştirdiğim düşlerimin ardından bir başıma Pakistan’a gidiyordum.
Benazir’i önce düşledim sonra yazdım…
Düş de sanat da özgür ortam ister.
Yoksa Siverekli şair A. Hicri İzgören nasıl yazar o unutulmaz dizeleri.
“Bu kentin en tenha yeri kalbimdir şimdi.
En güzel yeri çiçekçileri.
Bir demet nergis aldım sana getiremedim.
Seviyorum başka seçeneğim yok.
Yeter sınama beni…”
Düş kurmak geliştiricidir. Düş kuran araştırır, sorar, sorgular, keşiflere çıkar. Düş kurmak sevdalı bir eylemdir. Mevlânâ “Düş kurun” derken pergel metaforunu örnek veriyor. “Pergelin iğneli ayağı sabittir ama diğer ayağıyla yetmiş iki milleti dolaşırım.”
“Tıpkı bir pergel gibi bir ayağım sabit olarak merkez ve çevreyi gözlemledim, yay çizerek görgümü artırmak için diyarlar gezdim” diyen Mimar Sinan da pergel metaforunu dillendirir.
Bir ayağın toprağında, kökünde olsun diğeri ile dünyayı dolaş. Günümüzdeki karşılığı yerelden evrensele yolculuklara çık. Bu otoriter ortamda düş kurmadan gençlerimiz ülkesinden uzaklaşıyor.
Korku kültürü düş kurmayı engelliyor. Toplum otoriter olduğu için gelişemiyoruz. Çünkü korku düşlerin düşmanıdır. Oysa insan düşlerinden asla vazgeçmemeli yoksa yaşamın ne anlamı kalır.
Cemal Süreya “Kan var bütün kelimelerin altında” derken yangın yeri yurdumdan söz ediyordu. Bugün bu kini, nefreti, ötekileştirmeyi, kutuplaştırmayı, linç kültürünü, sokaklara egemen şiddeti yaşıyoruz.
İnsanı bu sarmaldan çıkaracak tek güç sanattır.
“Edebiyattan geçmemiş, yazınsal yaratılarla beslenmemiş kişilerin düş gücü gelişmez. Düş gücü gelişmemiş kişilerin yüreğinde sevginin hiçbir türü barınamaz. Daha doğrusu sevgi yeşermez. Sevginin kök hücresi düş gücüdür” diyor Emin Özdemir.
Bu karanlık günlerden bu düşleri yaralayan ortamdan, bu sarmaldan sanatın gücüyle çıkabiliriz.
İyi ki sanat var yoksa nasıl nefes alırdık…