Bahattin Yücel
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da var
CHP’nin tek başına iktidarda olduğu dönemdi. Önceleri parti içindeki, DP’nin kurulmasının ardından bu partiye geçen sağ siyasetçilerin en çok eleştirdikleri kurumdu. İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye göre ise ‘‘Cumhuriyetin eserleri arasında en kıymetlisiydi; Köy Enstitüleri.
İkinci Büyük Savaşın en zor yıllarında Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un sahiplendikleri, gerçek bir aydınlanma projesiydi. Kuruluşunun üzerinden geçen 6.yılın sonunda, en büyük destekçisi İsmet İnönü tarafından kapatıldı.
Büyük olasılıkla, siyasal tarihimize “açık oy, gizli sayım” nitelemesiyle geçen, 1946 seçimlerinin -21 Temmuz – ardından oy kaybına uğrayacağını sezinleyen İnönü, toprak sahiplerinin desteğini almak istemişti. “Dörtlü Takrir” ile gücünü gösteren muhalefeti susturacağını sanmıştı. 1950 seçimlerine daha dört yıl vardı. DP henüz iktidara gelmemişti.
Köy Enstitülerinin en büyük savunucusu Hasan Ali Yücel’in, 5 Ağustos 1946 günü Bakanlıktan çekilmesinde, ardından projenin uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç’un, 45 gün sonra 25 Eylül günü görevinden ayrılmasında, kuşkusuz kapatma kararı etkili olmuştu.
İnönü, Köy Enstitülerini kapatmasına karşın özellikle dönemin sağ siyasetçileri ve günümüzün laiklik karşıtları tarafından, “komünizme” hizmet ettiklerini öne süren eleştirilerden kurtulamadı. İsmet Paşa, Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla sağ oyları alacağına inanıyordu. Olmadı.
CHP ilk kez girdiği çok partili seçimlerde, 14 Mayıs 1950 günü tarihinin en ağır yenilgisini aldı. Belki seçimlere bir yıl kala, dini konularda duyarlılığı bilinen Şemsettin Günaltay’ı Başbakanlığa getirerek, İslamcı oyları kazanacağını da düşünmüştü. Kazanamadı.
Geçtiğimiz günlerde bir cemaat ile ilgisi babası tarafından açıklanan, bir tıp öğrencisinin hayatına son vermesi üzerine, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “etik” nedenlerle açıklama yapmayacağını bildiren, Twitter mesajı, yıllar önce Köy Enstitülerinin kapatılma sürecini anımsattı.
Türkiye’de rejim değişikliğinin yolunu açan Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında da benzer hata yapılmıştı. Kuvayı Millicilerin ölümle cezalandırılmalarına ilişkin fetva veren Şeyhülislam Mustafa Sabri’nin peşinden Mısır’a gönüllü sürgüne giden bir müridinin oğlunu, CHP’nin adayı ilan etmişti.
Ülkenin o seçimlerde gerçekten bir yol ayırımında olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Kuşkusuz suç kişiseldi. Babasının yaptıklarından sorumlu tutulamazdı aday. Ne var ki, uzun yıllar sonra TC yurttaşlığına geçmiş bir kişiydi.
Yapılan seçimlerde CHP her şeyden önce inandırıcılığını yitirdi. Doğal olarak oy kaybetti. AKP’nin MHP ile hazırladıkları Anayasa tasarısının oy sayımı sırasında YSK’nın, mühürlenmemiş oyların da geçerli sayılacağı kararı karşısında, bir ana muhalefet partisinden beklenen tepkiyi vermedi. Sonradan YSK’nın bu kararı AİHM’e götürüldü. Ancak CHP yönetimi mahkemenin yetkilerinin sadece genel seçimlerde yapılan usulsüzlükleri kapsadığını fark etmemişti. Böylece salt mühürlenmemiş oyların geçerli sayılmalarına sessiz kalınmadı, rejimi değiştiren bu anayasa meşrulaştırıldı.
Bitmedi.
HDP’yi etkisizleştirmek bahanesiyle genel kurula getirilen, dokunulmazlıkların kaldırılmasını kolaylaştıran yasa teklifine de olumlu oy verildi. Enis Berberoğlu ilk dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili olarak aylarca hapishanede yattı.
Türkiye, tarihinin siyasal ve ekonomik açıdan en büyük tehdidi altında.
Bir yanda sayıları bilinçli olarak açıklanmayan, Suriyeli ve Afganlı göçmenler ülkemize akın akın geliyor. Girişlerine nelerin karşılığında göz yumulduğu ise bilinmiyor. Öte yanda geçmişin “derin devletinin ”yerini alan tarikatlar, istisnasız bütün Bakanlıklarda etkin.
Geliyor gelmekte olan sloganı çok iyi… CHP bu tutumunda ısrarcı olursa, gelenin bekledikleri iktidar yerine, ağır bir faşizm dalgası olmayacağının güvencesi var mı?
“Millet İttifakının Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması için bu tavizler veriliyor” diyebilirsiniz. Ama unutmayın, sonunda Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olmak var.