Serhat Güvenç
DENİZLERİN HÂKİMİ
2004 yılında Amerikan Kara Okulu West Point’teki harp tarihi semineri sırasında tüm yerleşkeyi gezme fırsatı bulmuştuk. Beni şaşırtan, gösterişli taş bir binaya Mahan adı verilmiş olmasıydı. Sanırım jeopolitik üzerine kafa yoran hemen herkesin bildiği bir isimdir Alfred Thayer Mahan. Bizim bildiğimiz Mahan, deniz stratejisi kuramının temellerini atan, Amerikalı bir deniz subayıdır. ABD’de kara ve deniz harp okulları arasında Türkiye’deki köklü futbol kulüpleri arasındaki ezeli rekabeti aratmayacak bir rekabet söz konusudur. Bu rekabetin en uç noktasını her yıl iki harp okulu arasında yapılan futbol maçı oluşturur. Geçtiğimiz ay yapılan son karşılaşma öncesi, West Point öğrencileri, Deniz Harp Okulu takımının maskotunu çalarak moral üstünlük sağlamaya çalıştılar. Ancak bu girişim fiyaskoyla sonuçlanınca, denizcilerin diline fena düştüler. Deniz Harp Okulu’nun maskotu Bill adlı bir keçi. Aslında West Point’liler Keçi Bill’i kaçırmayı başardılar. Ancak kaçırdıklarının görevdeki maskot değil, “Emekli Keçi Bill” olduğu ortaya çıkınca bir mahcup oldular.
MAHAN ve BARBAROS
2004 yılına dönecek olursak, “Nasıl olur da Mahan gibi önemli bir denizcinin adı West Point’te bir binaya verilir?” diye düşünürken, bizi gezdiren subay, binaya yıllarca West Point’te hocalık yapmış olan Dennis Hart Mahan’ın adının verilmiş olduğunu söyledi. Sonra ekledi, “Sizin bildiğiniz Mahan’ın babasıdır”. Meğer bilmediğimiz Mahan, bir istihkam subayıymış. Oğlu Mahan ise belli ki babasının görevi nedeniyle uzun süre yaşadığı West Point yerine Annapolis’deki Deniz Harp Okulu’nda okumayı tercih etmiş. “Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur” Mahan’ın deniz gücüne bakışını yansıtan bir önermedir. Bizler için çok tanıdık bu sözü ilk söyleyen Barbaros Hayrettin Paşa’dır. Ancak Mahan bu düşüncesini sistematik bir biçimde ele almış ve ulusların güvenliği ve refahının denizden geçtiği sonucuna varmıştır. Mahan deniz gücü kuramını geliştirirken İngiliz deniz harp tarihini örnek almıştı. İngiltere ise, dünya denizlerinde hakimiyeti 1805’teki Trafalgar Savaşı’ndan sonra ele geçirmişti. Avrupa’da yeni bir düzen ya da uyum getiren Viyana Kongresi ise bu üstünlüğünü perçinleyecek kuralları evrensel normlar haline getirmişti. Açık denizlerde ve uluslararası su yollarındaki (kanallar ve nehirler gibi) seyir serbestisi bugün bile geçerliliğini koruyan ilkelerdir örneğin. Denizlerdeki bu hakimiyet İngiltere’nin daha doğrusu Britanya’nın adıyla anılan bir dünya düzeni doğurmuştur: Pax Britannica.
KIRAN KIRANA SAVAŞ
Bu düzene yönelik ilk tehdit 19. yüzyıl sonunda güçlü bir donanma kurmaya soyunan Almanya’dan gelmiştir. Kısa süre sonra İngiltere ve Almanya arasında kıran kırana bir deniz silahlanma yarışı başlamıştır. Aslında gücünün zirvesini çoktan geride bırakmış olan İngiltere son bir hamle ile bu yarıştan ve doğurduğu Birinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkmıştır. Alman meydan okuyuşunu bertaraf etmiştir etmesine, ama Batı’dan yükselen Amerikan deniz gücüne karşı mecali kalmamıştır. Savaşın hemen ardından silahsızlanma girişimlerinde öncelik deniz silahlarına verilince Londra bunu rakiplerinin güçlenmesini sınırlamak ve yavaşlatmak için bir fırsat olarak kullanmıştır. İngiltere, ABD, İtalya, Fransa ve Japonya büyük harp gemilerinde adet, tonaj ve top çapı sınırlaması getiren Washington Antlaşması’nı 1922’de imzalamıştır. Bu antlaşmada ABD ve İngiltere’nin arasında denizlerdeki denklik ilk kez kabul edilmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında iyice tükenen İngiltere, denizaşırı imparatorluğunu ABD’ye yaslanarak sürdürmeye çalışmıştır.
DÖNÜM NOKTASI SÜVEYŞ KRİZİ
Ancak Amerikan “idealizmi” ile İngiliz emperyalizmi arasındaki gerilim nedeniyle İngiltere, yeni dünya düzeninde hükmünün kalmadığını biraz geç de olsa idrak etmiştir. Bu açıdan dönüm noktası 1956 Süveyş Krizi’dir. Fransa’yı da yanına alan İngiltere, Süveyş Kanalı’nı işgal ettiyse de Amerikan Başkanı Eisenhower’ın baskısıyla askerlerini geri çekmek zorunda kalmıştır. Aslında yeni düzenin kurucusu ve koruyucusu, eski düzenin artıklarına haddini bildirmiştir. Pax Britannica’nın yerini Pax Americana almıştır. Bu düzen de aynı eskisi gibi, denizlerde hakimiyet üzerine tesis edilmişti. Yine ABD tarafından herkesin çıkarına olduğu hararetle savunulan bir dizi norm ve kurala da dayanmaktaydı ki Trump öncesinde buna liberal uluslararası düzen denmekteydi.
Aynı İngiltere’nin Alman sınamasını atlatması gibi Amerika da Soğuk Savaş’ta Sovyet sınamasından başarıyla çıkmıştır. Aslında Sovyetler Birliği, Stalin’in 1930’lardaki girişimi bir yana bırakılırsa asla deniz hakimiyeti peşinde büyük bir deniz kuvveti oluşturmaya çalışmamıştır. Gerçi bundan tam 30 yıl önce dağıldığında, Sovyetler Birliği o güne dek bir Avrupa devletinin kurabildiği gelmiş geçmiş en büyük donanmaya sahipti, ama Sovyetler Birliği karasal bir güç olarak kaldı. 1950-1970 arasında Pax Britannica’dan Pax Americana’ya geçiş düşünüldüğü kadar sancısız olmadı fakat halef ve selef arasında büyük bir çatışma da yaşanmadı.
ABD ve ÇİN’İN YARIŞI
1970’lere gelindiğinde İngiltere denizlerde Amerika’nın iyice gölgesinde kalır olmuştu. Geçen hafta eski NATO komutanlarından Amiral Stavridis, Pasifik’te ABD ve Çin arasında yaşanan deniz silahlanma yarışına dikkat çekti. Bu kez rakip Sovyetlerden çok daha dişli. Savaş gemisi sayısında Çin, ABD’yi geçmiş durumda. ABD’nin mevcut üstünlüğü gemilerinin açık deniz harekâtı için daha uygun olmasında yatıyor. Geçmiş örneklerden hareketle baktığımızda denizlerin bir sonraki hakiminin, dünyanın en yeni düzeninin de kurucusu olacağını söyleyebiliriz. Çin’in küresel düzen kurucu olarak ABD’nin yerini alıp alamayacağı konusunda farklı görüşler var. Kimileri buna ihtimal vermiyor. Öte yandan bunun kaçınılmaz olduğunu düşünenler, geçiş sürecinin İngiltere ve ABD örneğinde olduğu gibi görece barışçı olmasının yollarını araştırıyorlar.
Günümüzden bakışla, Mahan’ın kuramı birçok açıdan sorunlu olsa da tarihin akışının denizlerde tayin edildiği öngörüsü hala geçerliliğini koruyor.