Serhat Güvenç
Şafakla kuzeyden geliyorlar…
Bundan tam elli yıl önce Temmuz ayında hava sıcaklıkları yine mevsim normallerinin üzerinde seyrediyordu. Ortam hem gerçekten hem de mecazen sıcaktı.
Yine aynı bu yıl olduğu gibi önemli bir uluslararası futbol şampiyonasını geride bırakmıştık. 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’na ev sahipliği yapan Almanya, 1974 Dünya Kupası’na sadece ev sahipliği yapmakla kalmamış, finalde Hollanda’yı yenerek şampiyon olmuştu. Sıcak, futbolla dolu bir yazdı yaşadığımız. Aynı bu yaz gibi…
Yaz tatilimi geçirmek üzere, Silivri-Ortaköy’deki babaannem ile dedemin yanına gelmiştim. Annem ve babam Burhaniye’de kalmıştı.
Dokuz yaşındaydım. Bir kaç ay sonra 10 yaşına girecektim. O yaşıma dek geçirdiğim en özgür yaz tatilimdi. Köyde Lütfü’nün kahvehanesinde Dünya Kupası maçlarını izliyor, yiyip içtiğimi Cahit Amcamın hesabına yazdırıyordum.
1974 Dünya Kupası, TRT’nin maçlarını naklen yayınladığı ilk dünya kupasıydı. Belki de ilk uluslararası spor etkinliğiydi. Ondan emin değilim. Kupa süresince ülkemizin en azından erkek nüfusu televizyon müptelası olmuştu. Kupa bitince büyük bir boşluk hissettik. Yayın süreleri kısaldı, programlar daha tekdüze hale geldi.
15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta Makarios’a karşı darbe düzenlendiği haberinin ne tür gelişmelere yol açacağını kestirebilmek Trakya’nın küçük bir köyünde yaz tatilini geçiren 9 yaşında bir çocuk için mümkün değildi.
Ama bir olağanüstülük yaşandığını herkes seziyordu. Zaten bir süre sonra ortalık hareketlendi.
Olası bir Türk-Yunan çatışması için askeri birlikler sınıra yakın bölgelere kaydırıldı. Hem E-5’ten hem de Çatalca yolundan konvoy konvoy askeri araç geçiyordu.
Tarlaya ya da bahçeye giderken bunları uzaktan da olsa izleyebiliyorduk.
ECEVİT LONDRA’DAN ELİ BOŞ DÖNDÜ
Ecevit, İngilizleri ortak müdahaleye ikna edebilmek için Londra’ya gitmiş ve eli boş dönmüştü. 1964 ve 1967’de yapılamayan müdahale bu kez yapılabilecek miydi? Kimse yanıtını veremiyordu. Yetişkinlerde bir kanıksama hali olduğu da görülüyordu.
GAZETECİYE GELEN TELEFON
O sırada Kıbrıs’ta bulunan yabancı basın mensuplarının büyük bölümü de darbe girişimi sonrası sessizliği hayra yorup ülkelerine ya geri dönmüştü ya da geri dönmek üzereydi.
Bu kriz de diğerleri gibi diplomasiyle halledileceğe benziyordu. Büyük kuvvet kaydırmaları, yine geçmiş örneklerde olduğu gibi güç gösterisinden ibaret kalabilirdi.
ITN Televizyonu için Kıbrıs’ta yaşananları izleyen Michael Nicholson da böyle düşünenler arasındaydı. 2014 yılında Cyrpus Mail’de yayınlanan bir mülakatta 20 Temmuz 1974 günü dönmeye hazırlanırken, sabah 03.00 civarında odasının telefonunun çaldığını ve ITN Diplomasi Muhabiri Peter Snow’un kendisine “Yarın şafakla kuzeyden geliyorlar” dediğini aktarmaktadır.[1]
PARAŞÜTÇÜLERİN İLK GÖRÜNTÜLERİ
Bu bilgiyi alan Nicholson bir hayli maceralı bir yolculuktan sonra paraşütçülerin atlayış yaptığı yere ulaşıyor. 20 Temmuz 1974 sabahı Kıbrıs’a ilk ayak basan Türk askerlerinin görüntülerini kaydeden ve yayınlayan Nicholson ve kameramanıdır.
Ters ışıkta çekilen görüntülerde Türk paraşütçülerin inişi aktarılırken, Nicholson saatine bakıp “Şu an saat 06.03 … 06.04. İlk Türk askerleri Kıbrıs’a ulaştı” der.
O SIRADA TÜRKİYE’DE...
O sırada Türkiye’de saat 07.04’dür. Yaz saati uygulaması nedeniyle bir saat ilerideydik. Ben hala uykudaydım. Radyodan duyduğum, gür sesle söylenen türkülere uyandım. Hasan Mutlucan’ı ilk o zaman tanıdım. Kahramanlık türküleri söylüyordu.
Kahvaltı bile etmeden Lütfü’nün kahvehanesine koştum. “Mutlaka televizyon açıktır ve yayınlanıyordur çıkarma” diye düşünüyordum. Siyah beyaz televizyon açıktı ve gerçekten de Kıbrıs’a inen ilk paraşütçülerin görüntüleri yayınlanıyordu. Bunlar, Nicholson ve kameramanının çektiği görüntülerdi. Faltaşı gibi gözlerle izledik indirme harekatını. Ekran başına dönmüştük.
20 Temmuz 1974 sabahı Türk askerleri adaya üç farklı şekilde ulaştılar. Paraşütçülerin yanı sıra, komandolar helikopterlerle paraşütçülerin atlayış bölgesinden çok uzak olmayan yerlere indirilirken, Amfibi Deniz Piyade Alayı ile 50. Piyade Alayı’ndan oluşan Çakmak Özel Görev Kuvveti de Girne’nin 5 mil batısında yer alan Paladani Plajı’na çıkarma yapıyordu.
GÖKTEN İNEN KURTARICILAR
Yine de paraşütçüler bu üç grup arasında “gökten inen kurtarıcılar” olarak kalıcı ve en güçlü izlenimi yarattılar sanırım. Kıbrıs Barış Harekatı’nın kısa ve öz temsili için en sık ve yaygın kullanılanlar hep paraşütçü imgeleri oldu.
Rahmetli Rauf Denktaş’ın aktardığı bir başka anektod bu gözlemi desteklemektedir. Kendisine BM Barışgücü tarafından verilen Finli irtibat subayı o sabah havadaki Türk paraşütçüleri görünce kendini tutamayıp “Congratulations! You’re truly saved” (Kutlarım! Gerçekten kurtuldunuz) deyiverir. Finli subayın, BM Barışgücü’ndeki üstleri tarafından pek de onaylamayan bu ifadesi o gün için gerçeğin ta kendisidir. Kıbrıslı Türkler gerçekten kurtulmuştur.
Harekat kararını veren Başbakan Ecevit, müdahaleyi Kıbrıs Barış Harekatı olarak adlandırmıştı. Harekat sonrasında da 20 Temmuz “Barış ve Özgürlük Bayramı” olarak kabul edilir ve kutlanır oldu. Kuzey Kıbrıs’ta “Mutlu” sıfatının da eklendiğini duyarsınız Kıbrıs Barış Harekatı’nın adının önüne.
O yıl Türkiye’de doğan çocuklar arasında Özgür ve Barış adları yaygındır. Doğrudan ilgisi var mı bilmem ama Taksim’de arada sırada gittiğim Barış Büfe’de çalışanların üzerindeki tişörtte “Barış Büfe 1974” yazısını görünce, harekat büfenin adı için de esin kaynağı olmuş mudur acaba diye kendi kendime sormadan edemedim.
“SAVAŞ İÇİN DEĞİL BARIŞ İÇİN”
Geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde Kıbrıs Barış Harekatı’ndan miras bazı ifadelerin, dış politikada askeri güç kullanılabileceğini ima etmek amacıyla söylendiğine tanıklık ettik. “Bir gece ansızın gelebilirim” ya da “Ayşe tatile çıkıyor” gibi. Ayrıca kamuoyunda “Ayşe tatile çıksın”ın 20 Temmuz 1974 sabahı başlayan harekatın parolası olduğu algısı yerleşti. Asıl kullanıldığı bağlam ya unutuldu ya da unutulması tercih edildi. Sonuçta Ayşe Güneş’in adı, Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Dışişleri Bakanı olarak büyük gayret gösteren rahmetli babası Turan Güneş’in adını bile gölgede bıraktı. Bu arada 50. yıl kutlamaları için Kuzey Kıbrıs’a gidenler arasında Ayşe Güneş de bulunuyormuş.
Velhasıl aradan geçen 50 yılda, Kıbrıs Barış Harekatı’nın aslında niçin ve kim için yapıldığı eskisi kadar konuşulmuyor.
Hele barış ve özgürlük, kavram ve tema olarak gündeme neredeyse hiç gelmiyor.
Oysa 50 yıl önce bugün kameralar karşısında harekatın başladığını duyuran karayağız başbakan, şafakla kuzeyden gelen askerlerin “savaş için değil barış için” gönderildiklerini ilan etmişti. Fetih ya da salt jeopolitik çıkarları en azından o gün için ağzına bile almamıştı.
Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. Yıldönümü kutlu olsun.
[1] Cyprus Mail bu mülakatı Harekatın 20. Yıldönümü vesilesiyle yeniden yayınladı.