CHP’de Değişim

CHP yöneticilerinin seçimlerde aldıkları yenilgiyle meşgul olma halleri için pek de nezih olmayan bir tabir kullanmak zorunda kalmıştım: Pişkinlik. “Adayın önemi yok”, “Erdoğan kesinkes gidiyor” diyerek getirilen önerilere ve yapılan eleştirilere kayıtsız kalıp, öneri ve eleştiri sahiplerini itibarsızlaştırmaya girişenlerin, seçimde alınan büyük mağlubiyet sonrası bir şey olmamışçasına devam etme eğiliminde olmalarını tasvir etmek için daha yerinde bir tabir aklıma gelmemişti. Sadece seçimlerde alınan mağlubiyetin sorumluluğunu almadıklarından değil, sebep oldukları ümitsizlikle bütün bir muhalefeti etkisizleştirip, büyük bir enkaza çevirme yoluna girdiklerini düşündüğümden, CHP yöneticilerinin seçim sonrası hallerini bu sevimsiz sözle anlatmaya çalışmıştım. O günden bugüne yaşananlar, CHP yönetiminin pişkinliğine alıştığımızı, bu alışma halinin verdiği cesaretle olsa gerek CHP yönetiminin artık “ne yapsak olur, ne desek gider” moduna geçtiğini gösteriyor. 

CHP sözcülerinin arada büyük bir mağlubiyet yaşanmamış gibi seçim öncesinde ne yapıp söylüyorlarsa, aynı şeyi yapıp söylemeleri, niteliğiyle öne çıkmayan isimlerin CHP’nin yeni yüzleri olması bir tarafa, CHP yönetiminin “ne yapsak olur, ne desek gider” moduna geçtiğini gösteren işaretler şunlar: Seçimlerde alınan mağlubiyetin sorumluluğunu seçmene yıkmak, 2016’dan bugüne kâh Yenikapı’ya koşularak kâh tek kişilik Gandi yürüyüşleriyle enerjisi soğurulan seçmeni iktidarın uygulamalarına tepki vermemekle suçlamak, bütün bir cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasını kalp yapan adam olarak Kılıçdaroğlu personasına yaslayıp, CHP’de genel başkan değişmeli diyenlere CHP’nin kişi değil, kadro partisi olduğunu hatırlatmak, CHP köklü bir kadro partisidir deyip, kaptan değişirse gemi limana varamaz endişesine oynamak vs. 

CHP yönetimi değişirse Kılıçdaroğlu’yla müsemma “herkes için CHP”, “herkesle helalleşen CHP” çizgisinin akamete uğrayacağından endişe eden haricilerin hoşgörüsü ve CHP’de yönetim değişikliğini zorlayabilecek kapasitedekilerin zamanı ve zemini kollayalım derken zamanı ve zemini ıskalamanın eşiğine yaklaşmış olmaları, CHP yönetiminin bu “ne yapsam olur, ne desem gider” hallerini kalıcılaştıracağa benziyor. 

Halbuki, bir zamandır başkaları gibi ben de yazmaya çalışıyorum: CHP’de değişimi ötelemenin, sulandırmanın vebali büyük. Maruz kaldığımız milli ve yerli rejim karşısındaki muhalefetin lokomotifi olduğundan, önümüzdeki beş sene içerisinde muhalefetin dağılıp bir enkaza dönüşmemesi için CHP’nin değişmesi elzem. 2023 seçim yenilgisinin muhalif seçmende “bitti bu iş” yılgınlığına yol açmaması, 2024 seçimlerinin de hüsranla sonuçlanmaması için muhalefetin lokomotifi olarak CHP’nin acilen değişmesi gerekiyor.

Değişimin Yolu Yordamı

“CHP’de ne, nasıl değişmeli”, “CHP’nin değişiminin yolu yordamı ne olmalı” meselesine gelince… Zannımca, CHP’de değişmesi gereken, en azından ilk etapta, çok bir şey ya da büyük şeyler değil. CHP programının yeniden yazılması, CHP’nin solla, sosyal demokrasiyle ilişkisinin yeniden tanımlanması gibi büyük görünmekle beraber nafile işlerin peşinde koşmanın bir manası olduğunu düşünmüyorum. CHP’de değişmesi gerekenin yol değil, yönetim ve yordam olduğu kanaatindeyim. CHP’de olması gereken zannımca şu iki şey: 1. CHP yönetimine, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yapmaya niyetlendiği CHP’yi ‘başka toplumsal kesimlerle’ buluşturmak ve sekülerler, milliyetçiler, muhafazakârlar ve Kürtleri ortak bir Türkiye programında buluşturmak gibi işleri hakkınca, gerçekten yapabilecek, seçmene bu işleri yapabileceği inancını geçirebilecek kadroların gelmesi, 2. Bu işleri gerçekleştirebilecek siyasetlerin geliştirilmesi. Başka deyişle, CHP’de değişmesi gereken Kılıçdaroğlu fikri ya da Kılıçdaroğlu’nun yolu değil, Kılıçdaroğlu’nun kendisi ve Kılıçdaroğlu’nun yordamı. İzah etmeye çalışayım.

Seçimlerde Kılıçdaroğlu başta olmak üzere muhalefetin aldığı büyük yenilginin ardındaki esas sebebin ‘yapılmak istenen’ ya da ‘girilen yol’ olmadığını düşünüyorum. Kılıçdaroğlu seçimleri sekülerler, milliyetçiler, muhafazakârlar ve Kürtleri bir araya getirmeye çalıştığı için değil, bu bir araya getirme işini sembolleştirebilecek isim olmadığı için kaybetti. Yeteri kadar seçmen CHP liderinin imgesinin bu türden bir araya getirme işini temsil ettiğine kani olmadığı için Kılıçdaroğlu seçimlerde başarısız oldu. Sadece bu bir araya getirme işini temsil etmediği için değil, yordamı da Kılıçdaroğlu’nun seçimleri kaybetmesinin sebebi oldu. Kılıçdaroğlu sekülerler, milliyetçiler, muhafazakârlar ve Kürtleri bir araya getirme işini neredeyse fiziki ya da aritmetik bir meseleye indirgedi. Yordam derken kastettiğim bu. Sekülerler, milliyetçiler, muhafazakârlar ve Kürtlerin temsilcilerini bir araya getirip rasyonel bir program etrafında buluşturmakla, seçmenin bu bir araya gelme işinin başarıldığına ikna olabileceği yanılgısına kapıldı CHP lideri. Başka bir deyişle, söz konusu bir araya getirme işinin kamilen siyasi ve sembolik bir iş olduğunu ihmal etti. 

CHP lideri, “ne oldu, nasıl oluyor da İYİ Parti ve HDP, milliyetçiler ve sekülerler aynı hedef etrafında buluşabildi” sorusuna ikna edici bir cevap üretmek ihtiyacını bile duymadı. Bütün bu bir araya getirme işlerini şunu danışman yapıp, bu mitingde şu lafı etmek gibi jestlerle halledebileceğini sandı. Bizzat Kılıçdaroğlu’nun ve CHP yöneticilerinin helalleşme ve CHP’yi dışarıya açma siyasetinin pek de kafalarda yerleşmediğini işaret eden gafları ve ittifaktaki diğer partilerin bir araya gelme işini soğuk hesap kitap işi olarak gördüklerine işaret eden tutumları da bu yanlış yordamın parçaları oldu. 

Seçimlerin kaybedilmesine yol açan Kılıçdaroğlu’nun fikri ya da yolu değil de Kılıçdaroğlu’nun (daha geniş olarak CHP’nin, daha da geniş olarak muhalefetin) imgesi ve yordamı olduğundan, CHP’de değişmesi gereken de bu imge ve yordam. Bu da şu demek: Bugün CHP’de evvela olması gereken Kılıçdaroğlu’nun yapmayı önerip, imgesinden ve yordamından dolayı yapamadığını yapabilecek birilerinin CHP yönetimine gelmesi. Mevcut ahvalde imgesiyle sekülerler, milliyetçiler, muhafazakârlar ve Kürtlerin bir aradalığını sembolleştirmeye en yakın isim İmamoğlu. Ancak gerek İmamoğlu’nun İBB başkanlığında devam etmeye daha yatkın görünmesi, gerekse de CHP müesses nizamında “İmamoğlu olmasın da” fikrinin kuvvetli olması, CHP’de gerçekleşmesi gereken bu ilk değişikliğin başka bir yolunun bulunması gerektiğini gösteriyor. 

CHP’de gerçekleşmesi gereken ikinci değişiklik de yordam değişikliği. Burada ihtiyaç duyulan esas olarak şu: Her kim gelecekse gelsin CHP yönetimi sekülerler, milliyetçiler, muhafazakârlar ve Kürtleri sadece kurumsal bir ittifakta değil, bir ortak hayal etrafında bir araya getirilebilmenin bir yordamını bulmak zorunda. Söylemek istediğim şu: CHP’nin yordamı öyle bir değişmeli, CHP öyle bir ortak hayal teklif edebilmeli ki, sekülerler Cumhuriyet’ten, milliyetçiler vatandan, Kürtler eşitliklerinden, muhafazakârlar özgürlüklerinden emin olsun. Keza, CHP yönetimi öyle bir hayal, öyle bir yordam geliştirmeli ki, sekülerler, milliyetçiler, muhafazakârlar ve Kürtleri temsil edenler “burada olmazsak temsil ettiklerimizden uzaklaşırız”, “burada olmazsak temsil ettiklerimiz bizden uzaklaşır” duygusuna kapılsın.

CHP’nin değişmesi gerekiyor. Yol değil, yordam itibarıyla; her şeyiyle değil, çağrıştırdığı imge itibarıyla. 2024 seçimlerinde hüsrana uğramamak, Türkiye’nin başka türlü olabileceği ümidimizi hepten yitirmemek için CHP’nin değişmesi elzem.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mesut Yeğen Arşivi