Mert Yılmaz
Cebinde daha fazla para var ama filede daha az mal
Toplumun çok geniş bir kesimini ilgilendiren Haziran ayı enflasyon verileri Çarşamba günü Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklandı. TÜFE’de aylık %3,92 olarak açıklanan veri ile birlikte emeklilere yapılacak zam oranı da %19,77 olarak belirlendi. %3,92 olarak açıklanan aylık veri piyasa beklentilerinden bir miktar düşük. Uzun vadede yıllık enflasyon beklentisi %5 olan ülkede neredeyse aylık %4 gelen veriye düşük demek de biraz garip oluyor ama neyse. Geçen yılın aynı ayında aylık veri %4,95 olduğu için gelen %3,92’lik verinin baz etkisi ile yıllık enflasyon %39,59’dan %38,21’e geriledi. Seçim sonrası döviz kurlarında yaşanan sert yükseliş enflasyonun yüksek çıkmasının en önemli nedeni.
Burada dikkat çekilmesi gereken iki önemli nokta var. Birincisi; geçtiğimiz ay %52,52 olarak açıklanan gıda enflasyonu bu ay %53,92’ye yükselmiş durumda. Yani gıda enflasyonundaki yükseliş sürüyor. İkincisi ve bence daha da önemlisi enflasyonun önümüzdeki döneme ilişkin yönünü işaret eden “Çekirdek Enflasyon”da da yükseliş devam ediyor. Mayıs ayında yıllık %46,60 olarak açıklanan Çekirdek Enflasyon, bu ay %47,33’e yükselmiş durumda. Gerek gıda gerekse çekirdek enflasyonda düşüş trendi görmedikçe enflasyonda işlerin iyiye gittiğini söylemek mümkün değil. Evet %85 seviyelerinden %40’ların altına geldi ama tartışmamız gereken şey neden %85’lere gittiği olmalı.
Açıklanan aylık ÜFE’nin %6,50 olduğunu da hesaba katarsak enflasyon önümüzdeki en büyük sorun olarak durmaya devam ediyor.
Yönetilen ve yönlendirilen fiyatlara yapılan artışlar, vergi artışları vb hesaba katılacak olursa 2023 yılının en düşük enflasyonunu Haziran ayında gördüğümüzü ve bundan sonra yönün tekrar yukarı döneceğini tahmin etmek hiç de zor değil.
Gelelim Torba Yasa ile getirilen yeni vergilere. Şaşıran olduğunu şaşırarak gözlüyorum. Seçimin öncesinde de defalarca yazdım. Bütçe Açığı çok ciddi boyutlarda, durum böyle olunca yeni vergiler ya da mevcut vergi oranlarının artırılması kaçınılmazdı. Ortaya çıkan bütçe açığında Şubat ayında yaşanan deprem felaketinin çok büyük bir etkisi olduğu kesin. Bir diğer önemli etken Kur Korumalı Mevduat ürününün bütçeye getirdiği yük. Ancak EYT düzenlemesi, son yapılan maaş zamları gibi düzenlemeler de önemli bir etken oldu ve yılın geri kalan döneminde de olacak. Kamunun gider tarafını kontrol etmesi çok kolay değil, zaten pek niyeti de yok. Daha kolayı gelir tarafını artırmak yani vergi. Yaşanan durum bu. Bir kereye mahsus denen vergiler kalıcı olur mu, yeni vergiler gelir mi hep birlikte yaşayarak göreceğiz.
Geçen yazımda kısaca değindiğim bir konu var ki; bu yazımda da değinmek isterim. En düşük memur maaşı 22.011 TL, asgari ücret ise 11.402 TL’ye yükseltildi. Bu ülkede yaşayan herkesin refah içinde yaşaması, satın alma gücünün sürekli biçimde artması hepimizin ortak arzusu. Mevcut maaşların kaliteli bir yaşam sürmek için yetersiz olduğu da tartışmasız bir başka gerçek. Ancak yaşanan artış oranları oldukça yüksek. Neden yüksek biliyor musunuz? Geçtiğimiz dönemde yaşanan o korkunç enflasyonun açtığı yaraları sarmak için. Kamuda çalışan memurların ve asgari ücret ile çalışan emekçilerin büyük bir bölümü bu artışlardan mutlu. Ama şimdilik. Ancak emekli ve işçilerin maaşlarında yapılan artışlar ise hiç de tatmin edici değil. Toplumsal bir adaletsizlik hatta huzursuzluk yaratmaya aday bir konu bu. Sosyal medyada işçiler ile memurların arasında geçen yazışmalara göz atmanız bile bu durumu anlamaya yeterli. Yapılan yüksek oranlı maaş artışları ister istemez özel sektör çalışanlarında da haklı olarak beklentileri yukarı doğru taşıyor. Yaşanan enflasyon toplumun her kesimini vurdu. Ancak dar gelirli ve sabit ücretlilerin bundan en fazla etkilenen kesimler olduğunu kabul etmek lazım. Toplumun bir kesimini rahatlatmaya çalışırken diğer tarafın haklarını da iyileştirmek gerekir. Memur maaş artışlarını gören ev sahiplerinin kira bedellerini yüksek oranda artırma çabası başladı bile. Kimse benim evimde oturan işçi ya da emekli demiyor, aldığı kirayı artırmanın yollarını arıyor. Şimdi diyeceksiniz ki; devlet kira artışlarını %25 ile sınırlandırdı. Etrafınızda bir elin beş parmağını geçen sayıda kiracı bulsanıza bana uzlaşı ile kirasını yasa gereği sadece %25 artıran.
Ana hedefimiz tüm bu sorunları aşmak için enflasyondan kurtulmak olmalı. Yarın memurun, asgari ücretlinin cebinde daha fazla banknot olacak. Ceplerinde daha kalın bir balya para ile gezecekler ama gerçekle çarşıya, pazara indiklerinde yüzleşecekler. Temel gıda ürünlerinin fiyatları ile hesapladığınızda bugün bile (yılsonuna kadar gelecek yeni zamları hesaba katmadan) pek çok üründe asgari ücretin 8.500 hatta 5.500 TL ile olduğu zamanlarda satın aldığınız miktardan daha azını alabildiğiniz gerçeği ile yüzleşiyorsunuz.
Bir kez daha tekrarlayayım. Yapılması gereken enflasyonu ortadan kaldırmaktır. Olsun canım enflasyon olsun ben de maaş artışlarını yüksek yaparım derseniz o sizi bir başka sarmala götürür ki işin içinden çıkmak çok daha zorlaşır. Oraya doğru gidiyoruz. Ne kadar çabuk dönersek o kadar iyi.