Aytuna Tosunoglu
CANAVAR, AMA HANGİSİ?
Sağlık konusunun ne kadar politik olduğunu gördük, sanıyorum. Çünkü neo-liberal bir ekonomik sistem içinde yer alan herhangi bir meta gibi, bazıları salgın konusunda doğru ya da en azından gelinen noktanın sunduğu bilgilere bazılarından daha fazla sahip. Neo-liberal bir sistemde sağlık, politiktir. Çünkü sosyal belirleyicileri siyasi müdahalelere uygun bir konumdadır. İşte tam da bu nedenle televizyonda boy gösteren seçili üyelerden bazılarının konuşurken yüzlerinde elastiki bir gülümsemeyle, “İyiye gidiyoruz, Mayıs başı gibi normal hayata döneriz” kıvamındaki sözlerine muhatap oluyoruz. Herkesin duymak istediğini söylemek politiktir. Sidik kokulu koltuklarınızın yerini sağlamlaştırır, bir daha atanırsınız mesela. Ya da “level” atlarsınız.
Küresel salgın yaratan virüsün yarattığı ekonomik daralma karşısında panik yapan politikacılar ülkede işlerin kötüye gitmesi konusunda hassasiyet göstermezler, onların hassasiyetleri elde ettikleri tüm kazançların, ayrıcalıkların ellerinden alınmasınadır. Bu, neo-liberal politikaları savunan ve uygulayan her siyasi parti iktidarı için geçerlidir. Korona virüsünün öldürdüğü insanlara bakın, dünya üzerinde ve bizde. Sosyal sınıflarına bakın. Mecidiyeköy mezarlığının gasilhane kapısının önünde sıra sıra duran cenaze arabalarına bakın. Yapabiliyorsanız, New York’un merkezindeki bir hastanenin arka cephesindeki park alanına çekilmiş buzluklu konteynırlara bakın.
Biz, şimdilik hayatta olanlar, yani halk şunun bilincinde olmalıdır. Bu bir dünya savaşıdır. Düşman gözle görülmüyor, üzerinde forması yok, omuzunda bayrağı yok, silahı yok. Bir tepeye ya da bir apartmanın çatısına konuşlanmamış. Hendek içine, betondan mevzilere üzerinde kamuflajla saklanmamış. Muhatap olduğumuz bu düşman gözle görülür değil, ancak her yerde. Giremediği ya da girmesine engel olunacak tek bir yer var, o da evlerimiz. Evlerimizi koruma altında tutuyorsak, bilimin bin bir araştırma ve deneyleriyle kanıtlanmış sonuçlarını uygulayabiliyorsak en az zararla atlatmamız mümkün olacak. Bu bir dünya savaşıdır ve sağlık tanrının verdiği bir hediye değildir. Bireye düşen sorumluluktur.
Bütün savaşlar biter. Geride acıları kalır. Bir de yıkıntılar… Olmayan paraların gölgesiyle oluşturulmuş hacimli dolaşımlar, komisyonculuk üzerine kurulu alış verişler, instagram denen sosyal iletişim ağında paylaşılan biftek tabağıyla ölçülen işçi maaşları dönemi biter. Küresel bir geri çekilme dönemi bizi bekler. Liberal dünya düzeni ilkeleri yerini yerelliğe bırakacaktır. İçinde liberal kelimesinin geçmediği bir düzene bırakmak mecburiyetindedir. Belki artık içinde yaşadığımız şehirlerin etrafını yüksek duvarlarla çevireceğiz. Virüslerin insanla taşınmasını önlemek için yapacağız bunu… Aydınlanma döneminin değerlerinden kopmadan başarmak için insan sirkülasyonuna ihtiyacımız da kalmadı. Her şeyi, tüm tecrübelerimizi “bulut”a koyabiliyoruz. Malları dolaştırmadan, kendi üretimimize, kendi yağımızla kavrulma dönemine geri döneceğiz. Eğitim parasız olacak. Doğanın içinde, ona zarar vermeden yaşamanın ilkeleri çocuklarımıza yedi yaşından itibaren öğretilecek. Bir arada yaşamanın hoşgörüden başka bir şey olmadığı tüm netliğiyle anlatılacak, o okullarda. Bize yapılmasını istemediğimiz hiçbir şeyi başkalarına yapmayacağız. Adaleti herkesin sırayla yer almak mecburiyetinde olduğu halk mahkemeleri sağlayacak. Herkes eşit olduktan sonra olacak bu… Nüfus artışı kontrol altında tutulacak. Bir ya da ikiden fazla doğurmak teşvik edilmeyecek. Ödenen vergi kişinin yaşadığı şehirde kalacak. Herkes ödediği paranın nereye gittiğini, nerelere bölüştürüldüğünü bilecek… Aa! Yazarken uyuya kalmışım, iyi mi? Aklımda devasa alışveriş merkezlerinin havalandırma motorları için ayrılmış kocaman odalarından kollu canavar gibi çıkan ve dehlizi andıran borularının binanın her tarafını nasıl sardığı vardı. Onun içinde dans eden virüs ve bakteriler…