Ümit Sezgin
BURASI KADIKÖY, BURDAN ÇIKIŞ YOK
Bu sonuç, teknikle, taktikle, eksikle falan açıklanamaz. Bireysel formsuzlukla da izah edilemez.
Basketbolda Kokoşkov, futbolda Erol Bulut…Her iki isim de ellerindeki kadroyu kullanamıyor, oynatamıyor, bu işi beceremiyor. Oyuncu kalitesi asla bu kadar düşük değil. O zaman Erol Hoca kendine soracak; “ben niye beceremedim, şimdi ne yapmalıyım”?
Kimilerine göre futbolda istatistikler her şeyi anlatır. Ben böyle düşünmem. Futbol tek bir hareketin bütün bir 90 dakikanın istatistiklerini darmadağın edeceği bir oyundur, bu nedenle de çok güzeldir. Ancak rakamları tamamen bir kenara atmak da beceriksiz iktidarların, yönetimlerin işidir. Rakamların anlattığı hikayeler vardır. Malatya maçı öncesi istatistikler de enteresan şeyler söylüyordu;
Deplasmanda maç kaybetmemiş bir takım ama kendi evinde 12 maçta 2 kere yenilmiş. İç sahada 8 gol atabilmiş deplasmanda ise 14 gol… 22 Golle ligin en çok gol atan takımı ama averajı düşük çünkü 13 tane de gol yemiş.
Bu rakamlar da gösteriyordu ki Fenerbahçe istikrara kavuşamamış, oyun düzenini oturtamamış bir takımdı. Kadıköy artık rakibe değil de Fenerbahçe’ye Cehennemdi. Rakiplerin Kadiköy’de defansif, kapalı oynaması sorun olarak gösteriliyordu ama Fenerbahçe de tempo yapıp, baskı kurup rakibi açamıyordu.
Hiç deplasman galibiyeti olmayan Malatya Kadıköy’de ne yapacak, kapanacak mı derken Hamza Hoca ilk 11’ine 4 hücumcu koyarak “hayır” diyordu. Nitekim Malatya kapanmak bir yana ilk dakikadan itibaren ilerde basan, Fenerbahçe’ye top yaptırmayan, oyuna hakim olan takımdı.
Elbette Tisserand Sadık ikilisi Fenerbahçe’nin ideal stoperleri değildi, onların hatasıyla Fenerbahçe yirmi dakikada iki gol yedi ama insan sormadan edemiyor, “peki kardeşim kalan 9 oyuncu ne yaptı?” İlk yarıda sadece biri isabetli 7 şut atabilen Fenerbahçe neredeydi?.
Bir başka hayret veren nokta Fenerbahçe’deki kırılganlık. Bir golden sonra bu kadar mı dağılır bir takım? Tamam stoperin hata yaptı, yedinci dakikada gol yedin. Peki, ne oldu dünyanın sonu mu geldi, maç mı bitti? Sekizinci dakikadan itibaren tekrar seyrederseniz Fenerbahçeli oyuncuların yüz ifadelerine, umutsuzluklarına bir bakın. Gustavo’nun, Ozan’ın pas verecek adam bulamadıklarında çaresizlikle açtıkları ellerine bir bakın. Bu takımın özgüvenini kim bu kadar düşürdü?
Tek tek oyuncu değerlendirmesi yapmak zor, çünkü tamamı tanınmayacak haldeydi.
Sosa’nın yerine ilk 11’de yer bulan Mert Hakan, “ben buranın oyuncusu değilim” der gibiydi. Sosa girdikten sonra da değişen hiçbir şey olmadı. Cisse’nin golle falan ilgisi yok ama ileri atılan her topu durdurması da trajik.
Oyunun saha içi lideri yok, takımın bir ateşleyeni, ruhu yok. Ne Cisse, ne sonradan giren Thiam ne de Sinan Gümüş sahada bir forvet varlığı gösteremedi. Tek bir şut, bıraktım filelerle buluşmayı kaleyi bile tutmuyor. Anlamak zor, anlatmak, izah etmek zor. Büyü var deseler inanacağız.
Bu maç Fenerbahçe için bir dönüm noktası olmlı. 12. Haftada gelinen nokta sezon başının çok çok gerisinde ve kötüye gidiş sürüyor. Umut Bulut’tan bile gol yemeyi başaran bir Fenerbahçe’de hem yönetimin hem Erol Hoca’nın kendine sorması gereken sorular var.
Yönetim diyecek ki; “Erol Bulut seçimimiz yanlışmış, hata yaptık. Her hafta kötüye gidiyoruz. Erol Hoca ile devam edecek miyiz? Edeceksek Erol Bulut’un radikal, doğru adımlar atmasını nasıl sağlayacağız?”
Erol Bulut’un maçtan sonra söyledikleri tamamen şaşkınlık ve çaresizlik açıklamalarıydı. Eveledi geveledi, sorunu bilemediğini söyledi . Hoca eve gidince böyle yapmayacak, oturacak samimiyetle diyecek ki, “12 haftalık karnem felaket. Takıma hakim olamadım, bir oyun sistemi kuramadım. Oyuncuların bireysel performanslarını arttıramadım. Ne yapmalıyım? Devam mı etmeliyim, uzatmadan ayrılmalı mıyım? Devam edeceksem, bu takımı toparlamak için ne yapmalıyım?”
Yönetimin de Erol Bulut’un da işi zor. Bu utanç verici mağlubiyetlerin yarattığı travma ancak 5-6 maçlık bir galibiyet serisiyle geride bırakılabilir ama Erol Bulut daha soruna teşhis koyamamış ki çözüm bulabilsin. Allah Fenerbahçe taraftarlarına sabır versin