Pelin Batu
Bir Afrika Kraliçesinin Hikayesi: Ndongo ve Matamba’nın Nzinga’sı
Siz bu makaleyi okurken Afrika’da olacağım için Afrika kıtasının gördüğü en acayip kadınlardan birini yazmak istedim. Hayır, bir Kleopatra ya da Hatşepsut’u yazmayacağım. Sub-Sahra kültürünü temsil eden bugünün Kuzey Angola’sına tekabül eden devasa toprakların kraliçesi Nzinga’yı anlatacağım…
Dünya genelinde ve ülkemizde Afrika tarihinin detayları pek bilinmez. Mısır zaten antik çağlardan günümüze kadar Afrika’dan çok Asya’nın bir parçası gibi algılanmıştır. Magreb bölgesi Akdeniz ülkeleriyle hep savaş ve barış arasında bir pinpon oynamıştır ama Büyük Sahra’nın güneyine gittiğimizde daha çok emperyalist, sömürgecilerden kalma hazin tarihçeler ve karakterlerle kalakalırız.
Genel tarih kitaplarında Afrika önce bizlerin, yani homo sapien’lerin çıktığı kıta olarak bilinir, sonra “Kara Kıta”ya hızlı bir geçiş yapılır, ‘Karanlık Çağlar’ gibi yaftalanır, Kara Kıta olarak tanıtılır ve karanlıkta bırakılır.
Atlastaki Afrika haritası bile avrosantrik bakış açısıyla küçültülmüştür.
Günümüzde ezber ettiğimiz dünya haritasında çok daha büyük ebatlarda olması gereken Afrika kıtası, hem nizam intizam uğruna hem de orantılı bir şekilde sığdırılsın diye küçültülmüş, ne hikmetse dengelemek uğruna Kuzey Amerika kıtasına ve Avrupa’ya verilmiştir! (Neyse ki günümüzde Peters Projection gibi haritalardan gerçek boyutlarını görebiliyoruz. Gerçek boyutlarında Kuzey Amerika kıtası sadece Kuzey Batı Afrika’nın içine sığıyor, keza Çin Orta Afrika, Hindistan Güney Afrika, Namibya vs.).
Hal böyle olunca Afrika tarihini de İngiliz, Fransız, Portekiz, Hollanda gibi ülkelerin keşif ve sömürü tarihi üzerinden değil, kendi kahramanlarıyla okuma pratiğimiz pek yok.
KARANLIKTA KALAN AFRİKA TARİHİ
Dediğim gibi tarih öncesinden bu yana Mısır tarihini gayet iyi biliyoruz. Ama sub-Sahra kültürüne dair pek çoğumuz karanlıkta bırakılmışız.
Bugün size tanıtacağım kadın günümüzün Kuzey Angola’sına tekabül eden devasa toprakların hükümdarı olarak dedesinden yadigar Ndongo Hanedanı’nın başına geçmiş bir lider, diplomat ve askerdi: Nzinga…
Heyhat, aristokrat olmak için çok güzel bir çağ değildi çünkü 1583-1663 yılları arasındaki yaşamı Afrika’yı parçalayıp köleleştiren Portekiz ve Hollanda imparatorluklarıyla mücadele etmekle geçti.
Ve maalesef ülke sınırlarını kurtarmak adına kendi halkının köleleştirilmesinin müsebbiplerinden biriydi.
ZORLU DOĞUM, ZORLU LİDER
Nzinga bir başka köle diyarı olan haremde dünyaya gelmişti. Annesi kral ya da Ngola olan babasının has cariyesiydi, doğum çok zor olmş, göbek bağı boynuna sarılı vaziyette dünyaya zar zor geldiği için adı bükülme kelimesinden türetilmişti.
Kraliyet mensupları şayet zor şartlarda doğup hayatta kalmayı başardıysa onlara bir kutsallık atfedilir, ileride güçlü bir insan olacağına inanılırdı…
Nitekim, on yaşında kral ilan edilen babasının kızı olarak çok iyi bir askeri eğitim aldı, babasının yanında savaşmak üzere hem Ndonga Savaşçısı oldu, hem de babasıyla önemli ritüellere, mahkemelere ve savaş kurultaylarına katıldı. Ayrıca imparatorluğu sürekli Portekizlilerle sürtüştüğü için Portekizce okumayı ve yazmayı da öğrendi.
Portekizliler pek çok Avrupalı imparatorluk gibi Afrika’ya olan merakları, Hindistan ve Çin’e daha hızlı ulaşabilmek için yeni bir rota bulmak için depreşmiş, Afrika’ya 15. yüzyıldan itibaren kaşiflerini göndermiş, sonra da yavaş yavaş içeriye nüfuz ederek etinden sütünden nemalanmak için ticaret şirketlerini ve elçiliklerini sokmuşlardı.
MAKYAVELLİ TAKTİKLERİ
Portekiz İmparatorluğu Batı Afrika’da ilk kez 1575 yılında günümüzde Angola’nın da başkenti olan Luanda’da bir ticaret postu kurmayı, Ndongo’luların azılı rakipleri olan Kongoluları kullanarak başarmıştı.
Makyavelli taktikleri.
Güya masumane bir şekilde ticaret ilişkileri kurmak için gelen Portekizliler Kongoluların da yardımıyla Ndonga İmparatorluğu’nu beş yıl içinde düşürmüştü.
Portekizliler 50 bine yakın Ndonga’lıyı köleleştirmiş, ele geçiremediği kasabaları yakıp yıkıp çok vahşi bir şekilde önüne gelen herkesi kesmişti.
Nzinga’nın babası diplomasi yoluyla halkını ve topraklarını korumaya çalışsa da kukla kral olmaktan kurtulamadı. Portekizlilere vergi vermeyi ve biat etmeyi reddeden asiller feci şekilde cezalandırıldı. Üstelik 1607 yılında Portekizlilerin de göz yummasıyla bölgelerine gaddarlıkları ve dinle kafayı bozmuş radikal Imbangala kabilesinin savaşçıları saldırmaya başladı.
Kulağa ne kadar tanıdık geliyor değil mi?
ERKEK KARDEŞ TAHTTA
1617 yılında erkek kardeşi tahta oturunca Portekizlileri ülkelerinden defetmek için elinden geleni yaptı fakat ne başarılı bir asker ne de diplomattı. Kız kardeşi Nzinga’yı Luanda’ya diplomatik görüşmeler yapsın diye tayin etti. Yarı efsanevi kaynaklara göre Nzinga Portekizlilerin karşısına kendi memleketlerinin kıyafetleriyle, tüm ihtişamıyla çıktı- normalde Avrupalılarla görüşen Afrikalılar Avrupai bir kostüm giyerlermiş-. Ama o Batılıların önünde sanki daha aşağı seviyedeki bir kabileden geliyormuşçasına davranmadı. Portekizlilerin temsilcisi bir sandalyede otururken, Ndonga’lı temsilci olan Nzinga için bir yer matı serilmişti. Nzinga bu sahne karşısında bir çalışanını sandalye gibi kullanmış, onun üzerine oturarak diplomasi masasına eşit şartlarda oturmuş, mükemmel Portekizcesiyle diplomasi dersi vermişti.
Nzinga masada büyük başarılar elde etti. Portekizlilere vergi vermeyi reddetti ve Portekizlilerin topraklarında askeri üs kurmasını durdurdu ve bölgedeki düşmanlara karşı müttefik olmak üzere söz aldı. Üstelik çok geçmeden savaş yeniden başladı.
Fakat Portekizliler imzaladıkları antlaşmaya uymadı ve çok geçmeden Nzinga’nın elde ettiği diplomatik kazanımlar çöpe atıldı.
Nzinga ve ailesi ülkeden sürgün edildi, Portekizliler askeri üslere tekrar konuşlandı.
1624 yılında düşmüş kral olan kardeşi büyük ihtimalle zehirlenerek öldürüldüğünde Nzinga ülkenin hükümdarı olarak taç giydi giymesine, ama imparatorluğu Portekizlilerin istilası altındaydı.
HER ŞEY TAHT İÇİN
Nzinga çağının pek çok lideri gibi imparatoriçe tacını giydiği gün, ileride taht kavgasına dönüşebilecek tek engel olan kardeşinin 7 yaşındaki oğlu ile sembolik bir evlilik yaptı sonra da çocuğu öldürttü.
Kendi öz oğlunu öldürtmüş olan abisine karşı intikamını da almış oldu.
Bundan sonra hayatı Portekizlilerle savaş üstüne savaşla geçti. Bazı cephelerde Nzinga bilfiil kendi yönettiği muharebeleri kazandı. Bazılarında orduları büyük yenilgiler yaşadı.
1627’de Nzinga Portekizlilerle tekrar masaya oturup işleri barışçıl yollarla çözmeye teşebbüs etti, hatta onlara bir iyi niyet göstergesi olarak 400 köleyi armağan olarak gönderdi. Portekizliler başlıca elçisinin başını keserek cevap verdiler. Üstelik kendi halkı da kraliçelerine karşı dönmeye başlamıştı.
Nzinga kendini odaya kapatıp bir ay kimseyle görüşmedi.
VE YİNE SAVAŞ
Bir ay sonunda yenilenmiş bir şekilde ortaya çıkıp kendi ordusunu Imbanbala savaşçıları gibi yeniden inşa etti ve “Savaş” dedi. Madem Portekizlileri masada ve savaş alanında yenemiyordu, onların taktiklerini kullanarak Portekizlilerin azılı rakipleri Hollandalılarla ilişki kurarak bir taraftan Portekizlilerle barış yapmaya teşebbüs etti, bir taraftan da elini Hollandalılarla güçlendirmeye çalıştı.
Fakat hiçbir şey bedavaya değildi. 1641’de Hollandalı West India şirketini ülkesine sokarak aslında Afrika’ya yüzyıllar boyunca en büyük kötülüğü yapmış olan köle ticaretinin önünü açmış oldu.
Barış uğruna belki de dünya tarihinin en vahşi ticaretinin düğmesine basılmış oldu.
HER YIL 30 BİN KÖLE
Anlaşmaya göre her yıl 30 bin kadar memleketlisi Hollandalı köle tüccarlarına satılmaya başlamıştı. Ama bu arada kendi ordusu 80 bin kişiye çıkmış, gücünü ve tahtını konsolide etmiş, daha evvel ona muhalefet eden aristokratları da kendi tarafına çekmişti. Hollandalıların da yardımıyla artık bir takıntı derecesinde nefret ettiği Portekizlileri 1644 yılında yendi. Dört yıl sonra Portekizliler Luanda’yı öyle dehşetli bir şekilde bombaladılar ki Hollandalılar Luanda’yı terk etmek zorunda kaldılar.
Nzinga hayatının son yıllarında bölgedeki Afrikalı kabileler ve krallıklarla ittifak olup özellikle Portekizlilere karşı bir Afrika birliği sağlamaya çalıştı.
Hayatının sonuna doğru varisi olarak kendisi gibi güçlü bir kadın olan kız kardeşini seçti ve 80 yaşında uykusunda öldü.
TARİHİN ACI KURALI
Geriye baktığımızda tarihin bu acı kuralının değişmediğini görüyoruz:
Medeniyet dersi verenler, aslında en büyük barbarlıklara imza atıp sömürmeye devam ediyor.
Bütün dünya soykırıma tanıklık edip kendi çıkarlarını koruyarak silah tüccarlarını zenginleştiriyor.
Bu haksızlıklar tarihe düşülse de onlardan ders almıyoruz, daha sinsi bir şekilde kopyalayıp üzerinde bir de demokrasi dersine tabi tutuluyoruz.
Ama ben önümüzdeki yüzyılın Afrika yüzyılı olacağını düşünmekteyim.
Yeter ki rövanş almak için kendi halkını sömürgecilerden daha arsız bir şekilde ezen yoz, hırsız diktatörlere mahal vermesinler.