Kaya Türkmen
Anket: Darıldın mı cicim bana?
Oyları eriyen iktidar partisi anket yaptırmış: “Akape’ye neden kırgınsınız?”. Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki açıkladı.
“Mehmet, bizim oylar neden azalıyor? Bir sorun bakalım ahaliye, ne istiyor bunlar” dedi Reis herhalde. Onlar da kolları sıvamış yollara dökülmüşler. “Akape’ye neden kırgınsınız?”.
“Kırgınmış” Akape seçmeni! “Bir daha oy verirsem elim kırılsın!” diyor büyük bir kitle. Ona kırgın deniyor demek ki!
Yahu bunun için anket mi yapılır? Kim olsa anlatırdı. Hem de bedavaya.
Asgari ücret 5.500 TL olarak belirlendi. Oysa dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması anlamına gelen “Açlık sınırı” haziran ayında 6.391 TL idi.
Yani ülkeyi yönetenlerin insanımızı layık gördükleri asgari ücret karınlarını dahi doyurmaya yetmiyor.
Sofrasından her geçen gün başka bir şey eksiliyor vatandaşın. Et, peynir, yumurta. Birer birer yok oluyorlar.
Dünyanın bir numaralı kiraz üreticisi Türkiye’nin çocuklarının büyük çoğunluğu kirazı rüyasında görüyor ancak. Tereyağı bilmeden büyüyor yavrularımız.
Çocukluğumuzun yerli mallar haftalarının vazgeçilmez kuruyemişlerine, kuru meyvelerine yetersiz kalıyor aile bütçeleri.
Sıra ekmeğe geldi. Asgari ücretli geçen yıl 1.883 ekmek alabilirken ilan edilen son artışla bu yıl ancak 1.375 ekmek alabilecek. 508 ekmek yok oldu.
Bir de “Açız!” diyene “Aç kalan yok. Vicdansızlık yapmayın” diyorlar. “Türkiye’de açlık yok, açgözlülük var” diyorlar. “İki kilo domates alma, iki tane al” diyorlar.
“Porsiyonları küçült” diyorlar.
“Kırgınlığın” nedeni bu olmasın?
“Sağlık’ta devrim” dediler. “Sağlığa çağ atlattık” dediler. Kurdukları sistem hastaların müşteri, hastanelerin ticarethane olarak görüldüğü bir “paran kadar” düzeni.
Hekimleri 5 dakikada hasta muayene etmeye mecbur eden, “Performansa dayalı ödeme” yöntemiyle sağlık hizmetinde niteliğin değil niceliğin önemsendiği bir sistem.
“Muayene katılım payı”, “reçete katılım payı”, “ilaç katılım payı”, “ilaç fark bedeli”, “bıçak parası” adı altında hastadan birtakım ücretlerin tahsil edildiği, bunları ödeme gücünden mahrum olanların acil servislere yığıldığı, pahalı ilaçlara muhtaç olup da alacak imkanı olmayanların ölüme terk edildiği, doktorları özele, daha şanslı olanları yurtdışına kaçıran bir sistem.
Muayene için üç ay, tetkik için bir yıl sonraya randevu verilebilen, hastayı özele mecbur eden bir sistem. Başında özel hastane sahibi bir sağlık bakanı olan.
Vatandaş bu işler nedeniyle sitem ediyor olabilir mi?
Çiftçi perişan. Mazot, elektrik, tohum, yem, gübre, ilaç gibi girdilerdeki fiyat artışlarına karşı dayanacak gücü kalmamış. Çoğu tarlasına gübre atamıyor. Hayvanına yeterli yem veremiyor. Devlet gayrı safi milli hasılanın en az yüzde biri oranında destek vermesi gereken çiftçiye bunun yarısını bile vermiyor.
Yandaş medya oluşturması için verdiği milyonlarca dolarlık kredinin peşine düşmeyen Ziraat Bankası kredi borcunu geri ödeyemeyen üreticinin öküzüne, traktörüne, ahırına, tarlasına haciz koyduruyor.
Çiftçi üretimden çekiliyor. Kent varoşlarındaki işsiz ordusuna katılmaktan başka umarı kalmamış.
“Kırgınlığın” nedeni burada olabilir mi?
Yapboz tahtasına dönüştürülen eğitim sistemi nedeniyle eğitim kalitesi sürekli düşüyor. Müfredat programları siyasal İslamcı iktidarın ideolojisi yönünde şekillendiriliyor. Türk orta öğretiminin yakın dönemdeki gurur kaynakları olan Anadolu liseleri, fen liseleri dejenere ediliyor.
Okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri, en temel işlevlerini yerine getiremez halde.
Araştıran, soruşturan, sorgulayan, eleştiren nesiller yerine “dindar ve kindar nesil” yetiştirilmeye çalışılıyor. Kur’an kurslarının, imam hatip okullarının, tarikat medreselerinin, dini vakıfların önü açılıyor. Bilim değil cehalet yüceltiliyor. Boğaziçi, ODTÜ gibi gurur kaynaklarımızla didişiliyor.
Karma eğitimi tasfiye etme girişimleri, çocukların ve özellikle kız öğrencilerin örgün eğitim sistemi dışına itilmesi, çocukların barınmak zorunda bırakıldıkları yerlerde taciz ve istismara uğraması, taşımalı eğitim, altyapısı bozuk okullar, okullarda öğretmenlere yönelik olarak yaşanan şiddetin artması, ataması yapılmayan öğretmenler her gün konuşulan konular.
Vatandaş bu nedenle dargın olmasın sakın?
Yolsuzluğun, gayrı meşruluğun, kanunsuzluğun, ahlaksızlığın, edepsizliğin ve bin türlü iğrençliğin kural olmadığı hiçbir alan, yozlaşmanın egemen olmadığı hiçbir kurum kalmadı.
Vatandaş buna gücendi belki de…
Düşünce özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, gösteri özgürlüğünün, basın özgürlüğünün yok edilmesi, yürütme, yasama ve yargının bir tek kişide birleştirilmesi, AİHM kararları dahil, iktidarın görüşlerine ters düşen yargı kararlarının uygulanmaması, yargının muhalefeti sindirme aracına dönüştürülmesi vatandaşı küstürmüş olmasın?
İktidarın en tepesindekilerin kendi gibi düşünmeyen vatandaşa terörist demesi, bugün seçmenin yarısından fazlasını oluşturan muhalif kitleyi zillet diye nitelendirmesi mi tepki çekti acaba?
Sahi vatandaş neden kırgın ki?