Utku Ekmekçi
Açıklanan veriler manşette ve alt detayda ne anlatıyor?
Merhaba, bugünden itibaren her ayın ilk Cumartesi’si, son bir ayda açıklanmış verilerin bir kısmını derleyip, burada sizler için değerlendireceğim. Yazılarımda amacım verileri sadece istatistiki olarak değerlendirmek ve bu değerlendirmeler neticesindeki çıkarımları sizlerin yapabilmesini sağlamak olacak.
2020 yılında yüzde 1,8 büyüdük
Geçtiğimiz 1 ayda açıklanan verilerin en önemlisi şüphesiz bu hafta başında, 1 Mart Pazartesi günü TÜİK tarafından açıklanan Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) ve bunun neticesinde ortaya çıkan büyüme rakamlarıydı. Türkiye ekonomisi 2020 yılının son çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 5,9’luk bir büyüme performansı ortaya koydu. Ekonomimiz, yaklaşık 9,5 ayını pandemi koşullarında geçirdiği 2020 yılında 5,05 trilyon TL’lik büyüklüğe ulaştı. Bu bir önceki yıla, yani 2019 yılına göre yüzde 1,8’lik bir büyüme anlamına geliyor. Görünen o ki, 2020 yılını Çin ile birlikte büyüyerek kapatan iki ülkeden biri olacağız, bu elbette önemli. Ancak diğer taraftan, aynı veri seti ile açıklanan kişi başı gayri safi yurt içi hasılaya bakıldığında, 2020 yılı için kişi başı gayri safi yurt içi hasılamızın 8,599 Amerikan doları olduğu görülüyor, ki bu 14 yıl önceki kişibaşı GSYH rakamımız seviyesinde. 2013 yılında 12,500 Amerikan dolarının üzerine kadar çıkan kişi başı GSYH rakamımız yıllar itibariyle büyüme performansı sergilemiş olmamıza rağmen düşmeye devam ediyor. Yani özetle; büyürken, maalesef fakirleşiyoruz demek yanlış olmaz.
Büyümemizin bileşenlerine üretim tarafından bakacak olursak, 2020 yılının son çeyreğindeki yüzde 5,9’luk büyümemizin yüzde 10,3’ünün sanayi üretiminden, yüzde 9,2’sinin finans sektörü faaliyetlerine dayandığını görülürken inşaat sektörünün ise büyümemize yüzde 12,5’luk negatif etki ettiği görülmektedir. Harcamalar tarafından baktığımızda da sermaye oluşumunun yüzde 10,3 ve hanehalkı tüketiminin de yüzde 8,2’lik katkısı dikkat çekici.
Üretim tarafından büyüme bileşenlerine bakarken elbette sanayi üretimi tarafında mümkün olduğunca kuvvetli bir katkı görmek istiyoruz. Bunun içinde aylık olarak açıklanan sanayi üretim rakamlarını yakından takip ediyoruz.
Sanayi üretimimiz önceki yıla göre yüzde 1,3 arttı
Sanayi üretimi açıklanan son veri olan Aralık 2020 ayında aylık bazda yüzde 1,3 artarken yıllık bazda da yüzde 9’luk bir artış gösterdi.
Sanayi üretim rakamlarına manşet veri olarak bakmanın yanında alt kırımlarını incelemekte ve üretim kalitemizi daha iyi analiz etmekte da fayda var. İşte bu sebeple verinin kırılımlarına baktığımızda, sanayi üretim artışında imalat sanayinin ve ara mallar üretiminin ağırlıkta olduğunu görüyoruz. Ancak belki de en önemli gösterge olması gereken teknoloji düzeyine göre üretime bakarsak üretimimizin büyük çoğunluğunu düşük ve orta seviye teknoloji üretimi olduğunu görüyoruz. Üretimimizdeki bu düşük ve orta seviye teknoloji durumunu ihracat rakamlarımızdan da teyit etmek mümkün. Kilogram başına ihracat tutarı takamlarımıza bakıldığında, bu rakamın oldukça düşük olduğunu görüyoruz. Yani, 1 kg telefon ithal edevilmek için yüzlerce kilo hatta bazen tonlarca ihracat yapmamız gerekiyor. Bu durumu önlemenin yolu elbette yüksek teknoloji üretimimizi kalıcı şekilde artırmak olacak.
Dış ticaret açığımız artmaya devam ediyor
Yeri gelmişken dış ticaret verilerimize bakalım; açıklanan Şubat ayı dış ticaret istatistiklerine bakıldığında ithalatımızın 21,1 milyar Amerikan doları olduğunu, buna karşılık ihracatımızın ise 16,1 Amerikan doları olduğunu görüyoruz. Bu aylık bazda 5 milyar Amerikan doları dış ticaret açığı verdiğimizi gösteriyor. Bunun neticesinde 12 aylık toplam dış ticaret dengemiz 50 milyar Amerikan doları açık şeklinde gerçekleşti.
Enflasyonda ‘en kötü’ geride kaldı mı?
Yine bu hafta açıklanan bir veri de Şubat ayı enflasyon rakamları. Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) Şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 0,91, bir önceki yılın aynı ayına göre ise yüzde 15,61 oranında arttı. Yüzde 15,61 olan yıllık enflasyon rakamı 2019 yılı Temmuz ayından bu yana hesaplanan en yüksek rakam. Önümüzdeki 2 ayda, yani Mart ve Nisan aylarında, aylık enflasyon rakamlarının pandeminin ilk ayları olan 2020 yılı Mart ve Nisan ayı rakamlarından muhtemelen daha yüksek olacağını düşünürsek, yıllık enflasyon rakamımız en azından önümüzdeki 2 ay daha da yükselmeye devam edecek gibi görünüyor. Yani öyle anlaşılıyor ki, henüz en kötü geride kalmadı…
TÜFE, basitçe ve kısaca ifade etmek gerekirse, 415 ürün ve hizmetin fiyat değişimlerinin, bu maddelerin harcamalarımız içindeki paylarına göre ağırlıklandırılması sonucunda hesaplanıyor. Sepetteki bu ürünlerin değişimlerine adetsel olarak baktığımızda 263 adet maddenin fiyatında artış görülürken 115 adet maddenin fiyatında düşüş olduğu görülmekte. Maddeler içinde artan/azalan fiyatların adetleriyle hesaplanan ve enflasyonun ne kadar genele yayıldığını gösteren yayılım endeksi Şubat 2021’de yüzde 35 seviyesine geriledi. Henüz 3 ay önce yüzde 65 seviyesinde olan endeksin bu seviyeye gerilemesi elbette olumlu.
Ancak, genele yayılımı azalmış olan bir enflasyon bahsederken, hemen dikkat çekmemiz gereken nokta Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) olmalı. Şubat ayında ÜFE önceki aya göre yüzde 1,22, önceki yılın aynı ayına göre ise yüzde 27,09 oranında artış gösterdi. 2019 yılı Mayıs ayından bu yana en yüksek yıllık ÜFE artış rakamı olan bu rakam 21 aydır üretici fiyatlarının yükseliş trendinde olduğunu gösteriyor. Yıllık olarak bakıldığında ÜFE artışı yüzde 27’nin üzerindeyken TÜFE artışının yüzde 15’in üzerinde olması üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasında makasın kaba bir hesapla yüzde 12’ler düzeyinde olduğuna işaret etmektedir. Üreticilerin maliyetlerindeki artışı tüketici fiyatlarına, yani tüketiciye, yansıtamadığını gösteren bu durum tüketici talebinin normale döndüğü ilk fırsatta TÜFE’ye yukarı yönlü baskı yapacağı şeklinde yorumlamak yanlış olmaz.
Güven endeksleri
Temel makroekonomik göstergeler bu şekilde gerçekleşmişken, bu verilerin piyasalarda yarattığı mevcut durumu ve gelecek beklentilerini gösteren güven endekslerine bakmak yerinde olacaktır. Reel kesimin güven endeksi Şubat ayında 0,3 puan azaldı ve 108,7 oldu. Sektörel kırılıma bakarsak, hizmet ve inşaat sektörleri sırasıyla yüzde 1,4 ve yüzde 1,3 azalırken perakende ticaret sektörü güven endeksi yüzde 0,4 arttı.
Ekonomik güven endeksi de Şubat ayında yüzde 4 oranında geriledi ve 95,8 seviyesinde gerçekleşti.
Peki ya beklentiler?
Peki gerçekleşen veriler yukarıdaki gibi olurken, beklentiler nasıl şekilleniyor? Farklı özel kurumların da toplayıp, konsensus halinde yayınladıkları beklenti rakamları olmakla birlikte sürekli olarak açıklanan ve sektörün farklı kesimlerinden paydaşların da dahil edildiği, benim de düzenli olarak takip ettiğim anket Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Beklenti Anketi. Hemen belirteyim, bu anket TCMB’nin beklentilerini ifade etmiyor. TCMB tarafından derlenen ve açıklanan bir anket olduğu için TCMB Beklenti Anketi şeklinde isimlendiriliyor ancak anket içinde finans profesyonelleri, işverenler, akademisyenler ve gazeteciler gibi farklı kesimlerden 60 civarında profesyonelin olduğu kişilerce cevaplanıyor.
Her ayın ortasına yakın açıklanan anketin Şubat ayı sonuçlarına baktığımızda, katılımcıların 2021 yılı için büyüme beklentisinin yüzde 4,1 olduğu görülüyor. Yılsonu itibariyle yıllık enflasyonun (TÜFE) yüzde 11,23, Merkez Bankası politika faizi olan 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 17, Amerikan doları kurunun 7,79 Türk lirası ve cari işlemler açığının ise 24,1 milyar Amerikan doları olması bekleniyor.
Bir ay sonraki değerlendirme yazıma kadar pozitif yönlü veriler, keyifli günler diliyorum.