Mert Yılmaz
ACI REÇETE
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) nisan ayı toplantısı dün yapıldı ve piyasa beklentilerine paralel olarak TCMB, faiz oranını değiştirmedi; %14’te sabit bıraktı. 2021 yılının eylül ayında faiz indirimlerine başlayan ve dört toplantıda toplam 500 baz puan faiz indirimi yapan TCMB, 2022 yılının dördüncü toplantısında da faize dokunmadı. Geçen ay yapılan PPK toplantısı öncesinde, “Acaba küçük de olsa bir faiz artışı olur mu?” soruları bu toplantı öncesinde gündeme bile gelmedi.
Karar ile ilgili görüş birliği olduğu için gözler metinde idi. Kararın ardından açıklanan metne bakıldığında ise piyasalar açısından sürpriz, fiyatlamaya etki edecek ya da önümüzdeki günlere ilişkin ışık tutacak herhangi bir ifadeye ben rastlamadım. “Küresel Barış” vurgusu ise bu ay da metinde kendine yer buldu. Anlaşılan o ki Türkiye’de enflasyonun düşüşü “Küresel Barış”a bağlı.
Metnin bir yerinde de dezenflasyon vurgusu yer alıyor. Baz etkisinden yararlanıp Türkiye’nin bir dezenflasyon sürecine girmesi bekleniyor. Ancak dezenflasyon süreci denilen süreç baz etkisi ile oluşacak ve sürdürülecek bir süreç değildir.
Değerli hocam, kıymetli abim, dostum Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu ile dün sohbet ederken kendisi her zamanki gibi harika bir tespitte bulundu.
Hoca dedi ki:
“Ülkenin bir dezenflasyon sürecine girmesi için buna uygun bir politika oluşturulması ve uygulanması gerekir.”
Var mı ortada öyle bir politika? Yok.
Ne var peki?
Baz etkisi.
Onun da adı baz da etkisi son zamanlarda az.
Diğer taraftan Fed’in açıklamaları sonrası mayıs ve haziran aylarında yapılacak Fed toplantılarında 50’şer baz puanlık faiz artışlarının yapılması ve mayıs ayı itibarı ile bilanço küçültme operasyonun da başlaması bekleniyor.
Gelişmiş veya gelişmekte olan ülke merkez bankalarının neredeyse tamamına yakını para politikalarını sıkılaştırırken biz gevşek para politikasına devam ediyoruz. Gevşek yerine gepgevşek desek bence daha doğru olabilir.
TÜİK verisi ile yıllık enflasyonu %61,1 olan ülkede TCMB politika faizi %14. Hatta bu tablonun yatırımcı aleyhine önümüzdeki aylarda daha da kötüleşeceğini göreceğiz.
Gazete Pencere’nin değerli okuyucuları, belki sizler okumaktan sıkıldınız ama ben yazmaktan vazgeçmeyeceğim.
Türkiye’nin en büyük ekonomik sorunu enflasyondur.
Bu sorunu kalıcı olarak çözmeden Türkiye ekonomisinde kalıcı bir iyileşme ve sürdürülebilirliğin sağlanması mümkün değildir.
Ama bunun için de önce ortadaki sorunun varlığının kabul edilmesi gerekmektedir. Enflasyon yokmuş gibi davranarak veya “Enflasyon bugünlerde herkesin sorunu” diyerek işin içinden çıkamayız. Pandemi süreci ve ardından yaşanmakta olan Rusya-Ukrayna savaşı ile dünyanın bir enflasyon baskısı altında kaldığı gün gibi aşikârdır. Ancak Türkiye’nin dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip yedinci ülke olmasını nasıl açıklayacağız? Dünyada enflasyon kalmamışken, hükümetler ve merkez bankaları enflasyon yaratmak için mücadele ederlerken biz burada 2017 yılından bugüne hep çift haneli enflasyon ile yaşadık. Hatta her yıl artan çift haneli bir enflasyon ile.
Enflasyon can acıtır.
Enflasyonun çözümü de can acıtır.
Bir “Acı reçete”dir.
Bu ilacı önünde sonunda içeceğiz. Ne kadar erken içersek o kadar iyi. Ama seçimlere bu kadar yaklaşılmışken olur mu derseniz bu da olmaz derim.