Uğur Temel
1 NİSAN ŞAKASI GİBİ…
1564 yılında Fransa Kralı yılbaşını 1 Nisan’dan 1Ocak’a aldırmış. Ancak 1 Nisan’ı halen yılbaşı olarak kabul edenlerle alay etmek için yapılan şakalar, bir süre sonra gelenek haline gelmiş. Dün Trabzon’da öyle bir maç seyrettik ki, tam 1 Nisan şakası gibi. Yani adı ile uyumlu…
58. saniyede Kayserispor golü buldu, 2. dakikada da Trabzonspor. Maç adeta 1-1 başladı. Her iki takımın oyuncuları anlaşsa bunu beceremezler. Futbol hatalar oyunudur eyvallah da her iki takım defansının yaptıkları hata ile açıklanamaz. Amatör kümede böyle hatalar yapılmaz. Yapan oyuncu, haftalarca forma giyemez. Hadi ‘maçın başı konsantre olmadılar’ diye düşünelim… E kardeşim, Trabzonspor’un yediği ikinci gol ne öyle? Trabzonspor’un stoperi Bruno Peres nasıl kaçırabilir rakibini? Bu takım, geçen senenin şampiyonu değil mi? Sezona, yine şampiyonluk hedefi ile başlamadı mı? Bu hatalar nasıl yapılır? Bu nasıl adam paylaşmak? Bu nasıl bir defans kurgusu? Bir stoperin, hele ki Trabzonspor stoperinin, bu şekilde adam kaçırmaya hakkı yok…
Koskoca kırk beş dakika boyunca ‘yokları’ oynadı Trabzonspor. Hoş; bu kadar yumuşak bir orta saha kurgusu ile – Siopis’in önünde Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir Ömür- başka bir netice beklemek saflık olurdu. Yusuf Yazıcı, oyunda kaldığı süre içerisinde tek olumlu hareket yapmadı. Hazret, sanki Cumartesi öğleden sonrasını mahalle arkadaşları ile mahalle arasında gazozuna maç yapar gibi… Topu alıp yana vermek değildir forvet arkası oynamak. Forvet arkası oynamak; en az bir pozisyon sonrasını düşünmektir. Forvet arkası oynayacak futbolcu, top ayağına gelmeden ne yapacağını bilecek. Yazıcı’nın Fransa’da oynadığı dönemleri hatırlayın lütfen. Klasik on numara pozisyonunda oynamamasına rağmen, forvet arkası oyuncusunun yapması gerekenleri yapıyordu. Ve hatta o dönemde Milli Takımda, Hakan Çalhanoğlu’nun yerine oynaması gerektiğini savunmuş ve yazmıştım. Ancak o Yusuf Yazıcı ile bu Yusuf Yazıcı arasında, sıradağlar kadar fark var… Bu performansıyla, Yusuf Yazıcı’nın herhangi bir takımda yedek dahi olması, futbola ihanettir…
Gelelim Abdülkadir Ömür’e… Bal yapmayan arı… Uçuyor, kaçıyor ama sonuç yok. İyi niyetinden, takım için bir şeyler yapmak istemesinden şüphe duymuyorum. Ama hep telaşlı, hep aceleci… Hep,’her işi ben yapayım, süper kahraman olayım’ düşünüşünde. Göze hoş gelebilir ancak futbol böyle bir oyun değil…
İlk yarıdaki orta saha kurgusu ile Trabzonspor’un bir arpa boyu yol alamayacağı, ilk on birler açıklandığında belliydi. Koskoca kırk beş dakika boyunca, ‘olmayacak duaya âmin.’ dedi Trabzonspor teknik heyeti. Yanlışı görmek ve hatadan dönmek erdemdir. Olmadığını gördüğünde vakit kaybetmeden müdahale etmesi gerekirdi Orhan Hoca’nın. Yapamadı… İlk yarıyı heba etti. İkinci yarı başlarken, Yusuf Yazıcı’nın yerine Hamsik veya Bakasetas’ın oyuna dâhil olması gerektiğini görmek için futbol dehası olmaya gerek yok diye düşünüyordum. Ancak varmış… Maç boyunca, yazlık ceketinin kollarını sıyırmaktan başka hiçbir iş yapmayan Orhan Ak; ikinci yarıya Yusuf Yazıcı’nın yerine Enis Bardhi ile başladı… Al birini vur ötekine misali, ikinci yarı da Barhdi ile heba oldu. Oysa, oyuna girmesi gereken – bence- Hamsik olmalıydı.
Maçın ikinci yarısı, ilk yarıda olduğu gibi gollerle başladı. Kayseri kaçtı, Trabzonspor kovaladı. Maçı seyretmeyen birisi, ‘çok güzel maç olmuş’ diyebilir. Ne yazık ki öyle değil… Atılan yedi gol –ikisi penaltıdan-, hazırlanan pozisyonlardan değil defans hatalarından geldi.
“Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklenemez” der çok sevdiğim bir söz. Abdullah Avcı’nın kötü bir kopyası Orhan Ak’a bu takım emanet edilmez. Orhan Hoca, yardımcı hoca iken ne katkı sağlamış ki, bu takımın başında sahaya çıkıyor? Hadi, bir maçlık olur. Ancak tek aday olarak seçime giren, çiçeği burnunda Başkan Ertuğrul Doğan’ın, takımın başına taze kan getirmesi gerekirdi. Eğer bunu yapabilseydi sonuç farklı olurdu.