Oğuz Pancar
Resimli öyküler, öykülü resimler: Bellerophon
Surların üstüne çıkmış olan insanlar, Bellerophon'un arkasından denizi de çektiğini fark eder. Şehre girerse denizin her yeri basacağı korkusu düşer içlerine. Bellerophon da surlara doğru yürümekte, hiç de duracağa benzememektedir. Bunun üzerine şehrin kadınları harekete geçer.
Bir zamanlar Glaukos adında bir kral yaşar Yunan karasında. Bu kralın tutkusu atlardır, sahip olduğu haranın dünyada eşi benzeri yoktur, sık sık at yarışları düzenlemekte ve kendi atlarına rakip olmaları için komşu krallara meydan okumaktadır. Atları konusunda öyle kendini beğenmiştir ki Afrodit Bayramında kısraklarını aygırlarla çiftleştirmemekte(1), üstelik meydan okurcasına, bu işi kendi seyisleriyle birlikte tanrıçadan daha iyi becerdiğini iddia etmektedir. Sonunda söyledikleri Afrodit’in kulağına gider, deliye döner tanrıça öfkeden. Zeus'un huzuruna çıkarak, Glaukos'un atlarını insan etiyle beslediğini söyler -ki bu bir yalandır- ve onu cezalandırmak için iznini ister. “İnsan etiyle beslendikleri için Glaukos'un atları tüm yarışmalarda birinci geliyor”, der tanrıça.
Hyponoos
İşte bu Kral Glaukos'un Hyponoos adında bir oğlu vardır. Hyponoos da atlara çok düşkündür, fakat ne at yetiştirmeye meraklıdır ne de at yarışlarına. Hayalperest delikanlı tüm gününü hayal kurmakla geçirmekte ve kendini Perseus gibi bir kahraman olarak düşlemektedir. En büyük hayaliyse, tıpkı Perseus gibi, günün birinde kanatlı at Pegasus'a binebilmektir.
Perseus, Medusa'nın boynunu vurduğu zaman dökülen kandan kanatlı at Pegasus doğmuş ve uçup gitmiştir. Hyponoos'un en büyük arzusu işte bu ata sahip olmak, ona binebilmektir.
Bu arada Afrodit Zeus’tan Kral Glaukos'u cezalandırma iznini koparır, “Tamam, ama bunu nasıl yapacağın kendi meselen” der Baba Tanrı. Afrodit, Glaukos'un kendi oğlunun elinden ölmesini planlar bunun üzerine. Gökyüzündeki bir bulutu kanatlı at biçimine dönüştürür. Bulutu fark eden Hyponoos hemen ayağa fırlar, sadağını ve yayını kapar, bir okun ucuna ip bağlayarak buluta nişan alır. Elbette niyeti Pegasus'u öldürmek değil yakalamaktır yalnızca. Yaydan hızla fırlayan ok önce ıslık çalarak göğe yükselir, sonra aynı hızla aşağı iner ve -Afrodit'in yönlendirmesiyle- Kral’ın en sevdiği seyisi Belleros'un göğsüne saplanır; seyis oracıkta can verir. Atlar da ürker, kaçmaya çalışır, ayakları birbirine dolaşır. Şaha kalkan atlar onları yatıştırmak için koşan Kral Glaukos'a saldırır ve onu yerler. Afrodit bu kibirli ölümlüye hak ettiği cezayı vermiştir.
Arkadan yetişen kalabalık seyisin göğsüne saplı okun ucundaki ipi izleyince diğer ucunda Hyponoos'u görür. Zavallı delikanlı o günden sonra Bellerophon olarak çağrılır, yani "Belleros'u öldüren adam."
Kral Proitos’un Sarayında
Bellerophon babasının sarayından ayrılmak zorunda kalır, çünkü kralın ölümüne yol açan olayları onun attığı bir ok başlatmıştır. Böylece Bellerophon kent kent dolaşmaya başlar ve günün birinde yolu Argos kralı Proitos’un sarayına düşer. Kral onu iyi karşılar. "Gözlerinde dürüst bir bakış var" der, "Sana güveniyorum. Sarayımda kendi evindeymiş gibi davran. Bana zarar verecek bir şey yapmayacağına eminim."
Ancak bir süre geçince Proitos'un karısı Anthaia, Bellerophon'a sırılsıklam âşık olur. Genç kahramana sanki bir ana şefkatiyle yaklaşır, dertlerine kulak verir, en azından genç adam öyle düşünür. Bellerophon ona en büyük hayalinin günün birinde kanatlı at Pegasus'a sahip olmak olduğunu da anlatır bir ara. Anthaia onu okşayarak şöyle yanıt verir: "Biliyor musun Bellerophon, benim kehanet yeteneğim var ve olacakları görebiliyorum. Geçen gece düşümde senin Pegasus'a sahip olacağını gördüm ve bunun için ne yapman gerektiğini de biliyorum."
"Ne yapmam gerektiğini söyle!" diye bağırır Bellerophon heyecanla. "Bu atı, dünyanın en değerli hazinesini ele geçirmek için her şeyi yapabilirim."
Anthaia konuşmaya devam eder, "Afrodit için bir sunak yap. Akşam olunca sunağın üzerine uzan ve uykunun seni ele geçirmesini bekle. Uyuyunca Afrodit sana gelecek. Senden ne isterse istesin, tüm dileklerini yerine getir. Sonra Pegasus'a sahip olacaksın."
Bellerophon bir an bile duraksamadan Afrodit için bir sunak yapar, akşam olunca sunağın üzerine uzanır ve uykuya dalar. Gecenin ileri bir saatinde ansızın uyanır, çünkü birinin içeri girdiğini fark etmiştir. Gözlerini aralayınca, gelenin Afrodit değil Anthaia olduğunu görür.
Anthaia onunla birleşmek istemektedir. "Gel" der ona, "Afrodit'in arzusu böyle. Babanın yaptığı hataya sen de düşme. Afrodit, emirlerine uymayanları korkunç bir şekilde cezalandırır." Anthaia sunağa çıkarak Bellerophon'un yanına uzanır. Fakat delikanlı onu hızla iterek yanından uzaklaştırır, kralın konukseverliğine karşı böyle ihanet etmek istemez.
Gururu incinen Anthaia kocasının yanına koşarak ona şöyle der, "Hani şu son derece güvendiğin genç serseri var ya, Bellerophon, işte o bu gece bana tecavüz etmeye çalıştı!"
Proitos karısına kanar ve Bellerophon'u hemen öldürmek ister ilk anda. Ancak yasa, suçu ne olursa olsun bir konuğa kötü davranmayı yasaklamaktadır. Proitos da, yasaya uymadığında Erinyelerin(2) elinden kurtulamayacağını, mutlaka cezasını çekeceğini bilir.
Onun için bir mektup yazarak zarfı mühürler. Sonra Bellerophon'u çağırtır, karısının söylediklerinden hiç söz etmeden zarfı ona verir, "Konuğum Bellerophon, senden bir iyilik istiyorum. Bu mektubu kayınbabam, Likya kralı İobates'e götür."
Bellerophon borçlu olduğu Kral’a bir iyilik yapabileceği için sevinçlidir. Elbette ki mektubu açıp içinde neler yazdığını okuyacak biri de değildir. Oysa mektupta şunlar yazılır, "Değerli İobates'e, bu mektubu sana getiren adamı öldür! Öldür onu! O senin kızına tecavüz etmeye yeltendi."
Kral İobates'in Sarayında
Böylece Bellerophon,uzun bir yolculuk sonunda İobates'in sarayına gider ve mektubu teslim eder. Fakat İobates mektubu hemen açmaz, çünkü bildiği kadarıyla damadı gayet can sıkıcı bir insandır, “Nasıl olsa önemli bir şey değildir yazdığı” diye düşünür. Mektubu, sonra okumak üzere bir kenara koyar.
Bellerophon adındaki bu sempatik genç ilgisini çekmiştir. "Otur" der ona, "Mektubun acelesi yok." İçmesi için ona şarap ikram eder ve “Vakit iyice geç oldu, mektubu yarın açarım. Gözlerinde dürüst bir bakış var. Sana güveniyorum. Sarayımda kendi evindeymiş gibi davran. Bana zarar verecek bir şey yapmayacağına eminim" der ve Bellerophon'a bir oda verir.
Ertesi gün hava çok güzeldir. İobates, o gün yapılacak av seferine Bellerophon'u da davet eder ve ona en iyi atını verir. Geniş çayırlarda at koştururlarken herkes genç adamın biniciliğine hayran kalmıştır. Bellerophon ise belli etmemeye çalışarak kralın en küçük kızı Philonoe'ye kaçamak bakışlar atmaktadır o sıra. İlgisi, İobates de gözünden kaçmaz, hatta kızının da Bellerophon'dan hoşlandığını fark eder. İobates'in de buna bir itirazı yoktur zaten, delikanlı uygun bir damat adayı olarak görünmüştür gözüne.
Damadının mektubunu açmak ancak on gün sonra aklına gelir İobates'in. Mektubu büyük bir şaşkınlıkla okur. Damadının düştüğü çıkmaza şimdi de kendisi düşmüştür. Aradan çok fazla zaman geçmiş ve Bellerophon artık onun da konuğu olmuştur. O da Erinyeleri kendisine musallat etmeden bu sorunu çözmek için bir çare düşünür.
"Sen çok güçlü ve cesur bir delikanlısın" der Bellerophon'a, "Krallığımda uzun süredir insanları yiyen, ekinleri mahveden, hayvanları öldüren korkunç bir canavar hüküm sürüyor. Aslan başlı, keçi gövdeli ve yılan kuyruklu, ateş püskürten bu canavarın adı, Chimera'dır. Eğer bu canavarı öldürmeyi başarırsan" der İobates, "kızım Philonoe'yi sana eş olarak vereceğim."
[İobates'in sözünü ettiği Chimera’nın yuvası, Antalya’daki Çıralı köyünün yakınlarında bulunan Olimpos Tepesi’dir. En az 2.500 yıldır üstündeki deliklerden alev çıkan bu kayalığın, ateş püskürten canavarın yuvası olduğuna inanılır antik çağlarda. ]
Chimera
Temiz yürekli ve cesur bir delikanlı olan Bellerophon görevi kabul eder ve hemen yola koyulmaya hazırlanır. Fakat Philonoe ona yaklaşarak yolunu keser, "Bellerophon, seni sevdiğimi biliyorsun, değil mi?", "Biliyorum" der Bellerophon. ''O halde" der genç kız, "benden başka hiç kimseye güvenmemeni istiyorum. Bunu yapar mısın?", "Evet, yaparım" diye karşılık verir Bellerophon.
Bunun üzerine Philonoe, "Sakın Chimera'yı küçümseme! Onu yalnız başına alt etmen mümkün değil. Seni öldürür. Onu bir tek kanatlı at Pegasus'un yardımıyla öldürebilirsin." Bellerophon heyecanla atılır, "Evet, zaten Pegasus’a sahip olmak en büyük hayalim! Söyle bana, ona nasıl sahip olabilirim?”
"Beni dikkatle dinle" der Philonoe, “Tanrıça Athena için bir sunak inşa et. Gece olunca bu sunağın üzerine uzan ve uyu”, "Yavaş, yavaş, yavaş" der Bellerophon, "Buna benzer bir şeyi kız kardeşinden de duymuştum. Dediklerini yaptım ve bana uğursuzluktan başka bir şey getirmedi."
"Fakat ben sana gerçeği söylüyorum" der Philonoe. "Bana inanmaya söz verdin. Kız kardeşimin sana yalan söylediğini biliyorum, o hep yalan söyler zaten. Fakat ben her zaman gerçeği söylerim. Athena için sana söylediğim sunağı yap. Gece uyurken neler yapman gerektiğini öğreneceksin."
Bellerophon ona inanır, Athena için bir sunak kurar, üstüne uzanır ve derin bir uykuya dalar. Uykusunda bir rüya görür. Tanrıça Athena kendisine görünerek, "Zeus'a büyük bir kurban sunmaya söz verirsen, ertesi gün sunağın yanında altın bir koşum takımı bulacaksın" der. Bellerophon rüyasında bunu yapacağına söz verir.
Pegasus
Sabah uyandığında sunağın yanında altın bir koşum takımı bulur. Takımı eline alır almaz, onun kendisini bir yere doğru sürüklediğini hisseder; takip eder ve Pegasus'un yanına varır. Sonra bir anda takım Bellerophon'un ellerinin arasından sıyrılır ve Pegasus'un üstüne yerleşir. Bellerophon'un sırtına binmesine izin vermiştir Pegasus. Kanatlı at, o andan itibaren Bellerophon'a aittir.
Artık Chimera'ya karşı savaşmaya hazırdır Bellerophon.
Philonoe, Bellerophon'u bir kez daha uyarır: "Pegasus'u nasıl zapt edeceğini öğrenmen gerekiyor. Eğer onu gerektiği gibi dizginleyemezsen, göğe çok fazla yükselir ve güneş seni yakıp kavurur", "Peki ne yapmalıyım?" diye sorar Bellerophon. Bunun üzerine Philonoe her biri birer çocuk başı büyüklüğünde, kurşundan yapılmış iki top verir ona ve atın gereğinden fazla yükselmemesi için onları eyere bağlamayı unutmamasını tembihler.
Bellerophon Pegasus’un sırtında göğe yükselir hızla, tüm dünya altında serilidir artık. Dikkatle bakınarak Chimera'yı aramaya başlar. Sonunda canavarı görür, bir ormanın çevresinden dolanarak yaklaşmaya çalışırken canavar da onu fark eder ve üzerine doğru korkunç bir ateş püskürtür. Bellerophon o kadar telaşlanır ki eyerine bağlı kurşun toplardan birini aşağı düşürür istemeden.
Kurşun top hızla yere inerek, yeni bir ateş püskürtmek için ağzını açmış canavarın boğazına düşer. Ateşin sıcaklığıyla hemen eriyen kurşun canavarın boğazından içeri akarak onun tüm iç organlarını yakıp kavurur; Chimera çırpınarak can verir. Görev tamamlanmıştır.
Bellerophon canavarın ölüsünü İobates'in sarayına taşır. Çok gururlu ve sevinçlidir, hem Chimera'yı öldürerek büyük bir kahraman olmuştur hem de sevdiği kızla evlenebilecektir. Fakat İobates "Sana kızımı henüz veremem" der, "Henüz değil. Benim için ikinci bir görevi daha başarman gerek."
Bu kez Bellerophon'u tek başına bir düşman ordusu üzerine gönderir. Philonoe gitmeden önce bir kez daha sevgilisine gereken öğütleri verir, "Hemen git ve ordunun üstünde bir o yana, bir bu yana uç. Hiç durmadan bir at sineği gibi onları rahatsız et ki, askerlerin akılları karışsın ve ne yapacaklarını şaşırsınlar."
Bellerophon kendisine denileni aynı şekilde yapar. Düşman ordusunun üzerinde bir o yana, bir bu yana uçarak koca orduyu birbirine katar. Askerler onu hedef alarak oklarını gökyüzüne doğru gönderirler ama oklar önce yukarı sonra da aşağı doğru uçarak askerleri vurur. Bir süre sonra bütün bir ordu savaş meydanında cansız olarak yatmaktadır.
Bellerophon dönüşte, onu şehir surlarının dışında bekleyen Kral’ın yanına vardığında, "Çok kolay oldu İobates” der, “Tek bir düşmanın sağ kalmadı artık."
İobates düşmanları yok olduğu için bu habere sevinmiş ama Bellerophon sağ döndüğü için de üzülmüştü, "Hayır, kızımı sana vermeyi hâlâ düşünmüyorum" der ona, "Bundan böyle şehrime giremeyeceksin. Sen benim düşmanımsın!"
Bellerophon şaşkınlıktan donakalmıştır: "Neden, ne yaptım ki? Suçum nedir?" diye sorar. "Suçunun ne olduğunu sen daha iyi bilirsin" diye karşılık verir İobates, "Sana verdiğim son şansı kullan ve buralardan git."
Bellerophon bütün bunlara bir anlam veremez, "Fakat bana söylediğin her şeyi yaptım!" İobates onu dinlemez bile, arkasını döner ve şehre geri gider. Surların üzerine çıkıp burçların arasından dışarı baktığı zaman Bellerophon'un hâlâ orada olduğunu görünce dışarıya bir bölük asker gönderir, "Kovun onu buradan! Öldürün onu!"
Kral, ağlayarak kendisine yalvaran kızını bile dinlemez, "Yalvarırım onun canını bağışla. Bana onun suçunun ne olduğunu söyle, belki de her şey sadece bir yanlış anlamadır."
Poseidon
İobates kızının söylediklerine kulak asmaz. Bunun üzerine Philonoe yere diz çökerek dua etmeye başlar. Denizler Tanrısı Poseidon'a yakarır, "Bir şeyler yap ki sevgilim hayatta kalsın" diye seslenir ona. Yakarışına karşılık verdiği takdirde, Poseidon'a aşk dolu bir gece armağan etmeye söz verir.
Poseidon'un böyle bir teklife hayır demesi mümkün değildir. Denizler Tanrısı, sularını karaya yollayarak Bellerophon'un topuklarına yapışmalarını buyurur. Hiçbir şeyden haberi olmayan Bellerophon ise şehre doğru yürümektedir: "Beni buradan bu şekilde kovmanıza izin vermeyeceğim! Suçumun ne olduğunu bilmek istiyorum! Adalet istiyorum. Ey ahali! Duyun sesimi!"
Surların üstüne çıkmış olan insanlar, Bellerophon'un arkasından denizi de çektiğini fark ederler. Şehre girerse denizin her yeri basacağı korkusu düşer içlerine. Bellerophon surlara doğru yürümekte, hiç de duracağa benzememektedir. Deniz suları neredeyse surların dibine kadar gelmiştir. Bunun üzerine şehrin kadınları harekete geçer.
"İobates'in onu öldürmek istemesinin sebebi ne olursa olsun" der kadınlar, "Bellerophon adındaki bu delikanlının kötü bir şey yapmış olabileceğine biz inanmıyoruz." Sonra tüm kadınlar eteklerini kaldırarak suların içinden Bellerophon'a doğru koşmaya başlar. "Al bizi" diye seslenir kadınlar Bellerophon'a, "Al bizi! Hepimiz seniniz!" Onları gören Bellerophon utancından kıpkırmızı kesilir ve gerisin geri kaçmaya başlar, deniz de onunla birlikte elbette.
Bunun üzerine Kral İobates bu delikanlının kızı Anthaia'ya tecavüz etmiş olamayacağını anlar. Anthaia bir kez daha yalan söylemiş ve masum birini haksız yere suçlamıştır! Hemen Bellerophon'un yanına gider, mektupta yazanları anlatarak ondan özür diler ve Philonoe’yle evlenmesine izin verdiğini söyler.
İki genç evlenir. Bu mutlu günlerde bile Bellerophon kanatlı atının sırtına atlayarak gezintiye çıkmak için hiçbir fırsatı kaçırmamaktadır. Günün birinde Bellerophon, ağırlık için Pegasus’a bağlaması gereken kurşun topu yanına almayı unutarak gezintiye çıkar. Pegasus, binicisi sırtında hızla göğe yükselir. Philonoe kocasının ağırlığı unuttuğunun farkına varmıştır. Yukarı baktığı zaman kanatlı atın Bellerophon'u giderek daha yukarılara çektiğini görür, ta ki bir nokta haline gelip sonra da gözden kaybolana kadar.
Pegasus hiç durmadan yükselmektedir; içgüdüleri onu Olimpos'a yöneltmektedir. Zeus, Medusa’dan doğan bu atın ziyaretine karşı değildir, ama bir ölümlünün Olimpos'a ayak basmasına kesinlikle karşıdır; diğer tanrılar da aynı düşüncededir.
Bunun üzerine Zeus, Pegasus'un üzerine bir at sineği gönderir. Sinek Pegasus'u arka tarafından öyle bir ısırır ki kanatlı at şahlanarak Bellerophon'u üzerinden atar.
Bellerophon gökyüzünden aşağı düşerken, aşağıdan onu izlemekte olan Philonoe de olanları görmüştür. Acıyla, Bellerophon'un unuttuğu kurşun topu bir iple boğazına asarak denize atlar ve derinliklerde hızla gözden kaybolur. Poseidon'a söz verdiği aşk gecesi, budur işte.
Bellerophon son hızla yere çakılır, fakat sağ kalır. Bacakları tutmaz olmuştur, güneşe çok fazla yaklaştığı için gözleri de görmez olmuştur. Bellerophon sürünerek bir yerlere gider, fakat nereye, bilinmez, ve bir daha ondan haber alınmaz(3).
Sayfada Bellerophon’un öyküsünü resmeden kimi eserlere yer verdim, meraklısı internetten daha çoğuna ulaşabilir.
[Değerli arkadaşlarım, bugün, ileride yazılacak tarih kitaplarında, Türkiye’nin totaliter bir rejime teslim olduğu ya da bunun kıyısından döndüğü tarih olarak yer alacak bir gün. Oylarımıza sandıkta ve sonrasında sahip çıkalım, sandıklardan ayrılmayalım ve çalmaya kalkışacaklara karşı savunmaya hazır olalım. Eğer biz yapmazsak, kimse oylarımızı -ve geleceğimizi- koruyamaz.]
- Antik Yunanistan’da her yıl kutlanan Afrodit Bayramlarında hayvanların çiftleştirilmesi Tanrıça’ya bir saygı ritüeli olarak kabul edilirdi.
- Yasayı koruyan ve uymayanlardan öç alan tanrıçalar.
- Söylencenin farklı sonları olan sürümleri vardır, ben bunu seçtim.