Oğuz Pancar
M.C. Escher - I
El-Hamra’da sanatçıyı bu denli etkileyen şey mozaiklerdeki şekiller ya da renk değil, sürekli yinelenen şekillerin simetrisi ve bunun yarattığı sonsuzluk duygusudur. Escher, bundan sonraki sanat yaşamında yalnızca o “sonsuzluğun” peşinde koşacaktır artık...
Aranızda Escher’in hiçbir eserini görmemiş olanlar azınlıkta olmalı. Göz aldanmasına dayanan, merdivenleri çıktıkça bir alt kata indiğiniz ve sonra yine aynı noktaya vardığınız içinden çıkılamayan binalar, birbirini çizen eller, iki boyutta çizilmiş ama üç boyutta yaratılması olanaksız nesneler…
Sevenleri arasında bile Escher’in eserlerini grafik çalışması sayma eğilimi yaygındır; kimileri için onunkiler, bir sanat eserinin içermesi gereken “duygu” katmanından yoksun, aşırı mekanik ve matematiksel çalışmalardır. Acaba gerçekten öyle mi, Escher’in çalışmaları sanatsal değer olarak, bilim kitaplarında benzerlerine çokça rastladığımız siyah-beyaz teknik çizimlerden farksız mı?
Olanaksız Gerçekliğin Geometrisi
Bugün -benzerlerini çokça görmüş olduğunuz için- Escher’in eserleri özgünlükten uzak gibi gelebilir size ancak aslında öyle değil; Escher, ilk “olanaksız gerçeklik” eserini daha 1937’de yapar. Sonrasında karşılaştığınız hemen bütün bu türden eserler ya onunkilerden esinlenerek ya da en azından cesaret alarak yapılan çalışmalar. Peki özel bir matematik eğitimi almamış sanatçının eserlerinden en çok etkilenenler arasında Donald Coxeter ve Roger Penrose’un da olduğunu biliyor musunuz?
[Donald Coxeter 20. yüzyılın en önemli matematikçilerinden biri; geometri, özellikle Öklidyen-olmayan(1) geometri konusunda yaptığı çalışmalarla adını tarihe yazdırmış bir matematikçi. Roger Penrose’sa, adını duyunca ayağa kalıp ceket ilikleme ihtiyacı uyandıran büyük bir matematikçi, fizikçi ve düşünür, fizik ve matematik dallarında yaptığı çalışmalarla Kozmoloji’ye 20. yüzyılda en çok katkı yapmış kişilerden biri; “Kara deliklerde oluşan kütleçekimsel tekilliğin(2) Genel Görelilik kuramına göre yorumlanması” olarak adlandırabileceğimiz kuramıyla, ondan ödünç aldığı yaklaşımı evrenin t=0 anına uygulayarak büyük bir bilimsel başarı ve ün kazanan Stephen Hawkings’in de hocası veçalışma arkadaşı(3).]
Escher’in “Olanaksız Gerçeklik” dönemine daha sonra dönmek üzere baştan başlayalım isterseniz…
Mauk
Maurits Cornelis Escher 1898'de inşaat mühendisi bir baba ve ev kadını bir annenin üçüncü oğlu olarak Hollanda'nın Leeuwarden şehrinde doğar. Aile 1903'te Arnhem şehrine taşınır; sağlıksız bir çocuk olan Maurits, ya da aile içindeki adıyla “Mauk”, ilkokula burada ve sağlığı için bir süre taşındıkları sahil kasabası Zandvoort’ta devam eder; bir yandan da özel piyano ve ahşap işlemeciliği dersleri alır. Gittiği okullarda resim dışında hiçbir derste iyi değildir. Resme merakından çok etkilenen sanat dersi öğretmeni, Mauk’la özel olarak ilgilenir ve değişik teknikler yanında linol baskı(4) yapmayı öğretir. O zaman öğrendiği baskı tekniği, yaşamının sonuna dek Mauk’un tutkusu olacaktır.
Escher 1918’de Delft Teknik Okulu’nda mimarlık eğitimine başlasa da devam eden sağlık sorunları yüzünden okulu bırakmak zorunda kalır; sonrasında çizim ve gravür baskı öğrenmek için Haarlem Mimarlık ve Dekoratif Sanatlar Okulu'na girer. Bir yandan derslere katılırken diğer yandan sipariş üzerine ahşap baskı ve tabela işleri yapmaya başlar.
[Ahşap baskı, resmin bir tahta plakanın üzerine çizildikten sonra, beyaz renkte görünmesi gereken bölümlerin hafifçe kazınması ve böylelikle resmin “kalıbının” çıkarılması tekniğidir; kalıptaki “yüksek” yüzeye (erkek kalıp) boya sürüldükten sonra bunun kağıt ya da kumaşa bastırılmasıyla istenen resim elde edilir. Böylelikle aynı kalıbı kullanarak bir resmin çok sayıda kopyasını çıkarabilirsiniz(5)(6).
Tekniğin olağanüstü bir düzeye ulaştığı Japonya’da çok renkli ve su bazlı boyalarla baskı yaygınken Avrupa’da genellikle mürekkep bazlı siyah boyayla baskı eserler üretilmiştir.
Escher de zahmetli ve büyük el becerisi gerektiren bu tekniğin büyük bir ustası olacaktır.]
İtalya Yılları
Escher’in 1921’de ailesiyle birlikte çıktığı İtalya gezisi, yaşamında bir dönüm noktası olur. İtalya ve daha sonra gezdiği İspanya'da tanık olduğu mimari, bu genç sanatçının sonraki tüm çalışmalarına siner. İzleyen iki yılın çoğunu İtalya’yı dolaşarak geçiren Escher’in ilk sergisi de 1923’te Siena’da, kendi ülkesinden önce İtalya’da açılır. 1923’te Ravello’da kaldığı pansiyonda konaklayan İsviçreli bir ailenin güzel kızı Jetta’ya gönlünü kaptırır Escher. Genç çift bir yıl sonra evlenir ve sonrasında Roma’nın hemen dışındaki Frascati kasabasına yerleşir. Bu arada Hollanda’da sergileri açılmış ve ün kazanmaya başlamış olsa da, genç sanatçının daha çok tanındığı ülke İtalya’dır. Öyle ki çiftin 1926’da doğan ilk çocuğunun vaftiz törenine hem İtalya Kralı Emanuele hem de dönemin Başbakanı Benito Mussolini katılır(7).
Escher, ailesiyle 1935’e kadar yaşadığı İtalya’da yaptığı eserlerde ağırlıklı olarak ahşap, taş ya da gravür baskı tekniğini kullanır. Bu yıllardaki çalışmaları daha çok mimari yapılar ve manzaraları konu alsa da, ileride imzası olacak matematiksel ve gerçeküstü kurguları yavaş yavaş göze çarpmaya başlar.
Escher, 1922’deki İspanya gezisi sırasında Granada’daki El-Hamra Sarayı’nı da ziyaret etmiş, Mağribî-Maşrıkî(8) İslam sanatının en gözalıcı örnekleri arasında bulunan duvar ve zemin mozaiklerinden büyülenmiştir; ancak bu etkilenmenin ipuçlarına sonraki dönem eserlerinde pek rastlamayız. 1936’da El-Hamra’yı bir kez daha ziyaret eder Escher ve yine mozaiklere vurulur; bu kez El-Hamra’nın etkisi daha kalıcı olacak, sanatçı, figüratif betimlemelerden uzaklaşarak daha “matematiksel” bir biçeme yönelecektir.
Şunu da eklemeliyiz El-Hamra’da, sanatçıyı bu denli etkileyen şey mozaiklerdeki şekiller ya da renk değil, sürekli yinelenen şekillerin simetrisi ve bunun izleyende yarattığı sonsuzluk duygusudur(9). Escher, bundan sonraki sanat yaşamında yalnızca o “sonsuzluğun” peşinde koşacaktır artık...
O bölümü de haftaya anlatalım…
- Öklidyen-olmayan geometriler, hiperbolik ya da parabolik gibi alt türlere ayrılsalar da temelde, “İki nokta arasındaki en kısa mesafeye doğru denir” aksiyomunun geçerli olmadığı geometrilerdir; bunlar -doğrular yanında- eğrilerin de geometrisidir.
- Tekillik (singularity), -neredeyse- sıfır hacimde -neredeyse- sonsuz enerjinin sıkışmasıdır, evrenin böyle bir tekilliğin “patlaması” sonucu oluştuğu varsayılır. Tekillikte, bildiğimiz fizik yasaları işlemez ve boyut, zaman gibi kavramlar geçersizdir.
- 1950’lerden başlayarak fizik ve matematiğe büyük katkıları bulunan Penrose’a ancak 2020’de -ve diğer iki bilim insanıyla paylaştırarak- Nobel Ödülü vermek, Akademi’nin anlaşılmaz bir tutumudur.
- Linol ya da linolyum, keten tohumu yağı, odun talaşı, reçine ve kireç taşı gibi malzemelerin karışımıyla üretilir ve ahşaptan daha yumuşaktır.
- İlk ahşap baskı örnekleri 3. yüzyılda Uzakdoğu’da görülür; aynı tekniğin Avrupa’daki ilk kullanımına, -elle çoğaltılmış- bazı kitapların resimlerinde ve ilk olarak 14. yüzyılda rastlıyoruz. Ahşap baskı tekniği yalnızca resimlerin değil, yazıların da kağıda geçirilmesinde kullanılmıştır (Alman kuyumcu Johannes Gutenberg’in 15. yüzyılın ortalarında başardığı, ahşap harfler yerine bir dizgide sıralanmış metal alaşımı harfler kullanmasıdır; yoksa Çin ve Japonya’da ahşap kalıplarla kitap basımının tarihi 8. yüzyıla dek uzanır).
- Açıktır ki ahşap baskı tekniğine esin veren, İsa’dan 4 bin yıl önce Mezopotamya’da ortaya çıkan damga/silindir mühürdür; resmin işlenebilir bir taşın üzerine oyulmasından sonra (dişi kalıp) yumuşak kile basılmasıyla kilde elde edilen şekiller baskı resmin ilk örnekleri sayılabilir.
- Escher politikaya ilgi duyan biri değildir ancak Mussolini’den de hoşlanmaz, 1935’te oğluna okul kıyafeti olarak ONB (Faşist Gençlik Örgütü) üniforması giymesi dayatılınca, ailesini alarak İsviçre’ye taşınır.
- Kabaca İslâm dünyasının batı kısmına Mağrib, doğu kısmına Maşrık adı verilir.
- İslam Sanatı’ndaki, tekrarlanan şekillerden oluşan mozaiklerin, sonsuzluk kavramı marifetiyle, “Tevhid” (Tanrı’nın tekliği) ve “Mizan”ı (Denge) simgelediği yorumuyla sıkça karşılaşabilirsiniz.