Oğuz Pancar
Küçük Viyana Valsi-I / Federico García Lorca
Müzik, Lorca’nın şiirini besleyen ana damarlardan biri, onu kendi dilinden okuyanlar şiirlerinin bir “müziği” olduğundan söz ederler sık sık; ama bu müziği çevirilerde aramak boşuna, şiir çevirilerinde ilk yiten de bu müzik sanırım
KÜÇÜK VİYANA VALSİ
Viyana’da var on küçük kız
üstünde ölüm ağlasın diye bir omuz
ve kurutulmuş güvercinlerden bir ağaçlık.
Bir kırıntısı var yarının
müzesinde kış ayazının.
Bir dans salonu bin-pencereli.
Ay, ay, ay, ay!
Al bu ağzı-kapalı valsi.
Küçük valsi, küçük valsi, küçük valsi,
kendisinden, ölümden, ve brendiden
kuyruğunu denize batırmış.
Seviyorum seni, seviyorum seni, seviyorum seni,
ölümün koltuğuyla ve kitabıyla
melankoli geçitinin altında,
süsen çiçeğinin karanlık çatı katında,
bir zamanlar ayın yatağı olan yatağımızda,
ve kaplumbağanın düşlediği o dansta.
Ay, ay, ay, ay!
Al bu kırık-belli valsi
Viyana’da var on ayna
içlerinde senin ağzın ve yankıların çalar.
Bir ölüm var piyano için
küçük öğlan çocuklarını maviye boyayan.
Dilenciler var damda.
Taze çelenkler var gözyaşlarından.
Ay, ay, ay, ay!
Al bu kollarımda ölen valsi.
Çünkü seviyorum seni, seviyorum seni, sevgili,
çocukların oynadığı tavan arasında,
düşleyerek eski zaman ışıklarını Macaristanın
şeker gibi bir öğleden sonranın gürültüsü arasında,
farkına vararak kuzunun ve kardan süsen çiçeklerinin
arasından alnının karanlık sessizliğinin.
Ay, ay, ay, ay!
Al bu "Herzaman seveceğim seni" valsini.
Viyana’da dans edeceğim seninle
bir nehrin başından bir giysiyle.
Bak sümbüller nasıl sıralanır kenarlarımda!
Ağzımı bırakacağım bacaklarının arasında,
ruhumu fotoğraflarda ve zambaklarda,
ve karanlık dümen suyunda ayak seslerinin,
sevgilim, sevgilim, kalacağım bırakmak zorunda
kemanı, mezarı, ve vals yapan şeritleri.
New York’ta Bir Şair
Cohenseverlere tanıdık gelebilecek bu dizeler aslında ona değil Federico García Lorca’ya ait. Lorca’nın “Pequeño Vals Vienés” (Küçük Viyana Valsi) şiiri ufak tefek değişikliklerle Leonard Cohen’in “Take This Waltz” (Bu Vals Senin) şarkısına söz olmuş.
“Take This Waltz”, ölümünün 50. yılı için Lorca anısına çıkarılan “Poets In New York” albümünün açılış şarkısı; 1986’da çıkan bu albüm, adını Lorca’nın 1940’ta -ölümünden sonra- yayınlanan “Poeta en Nueva York” (New York’ta Bir Şair) kitabından alıyor. Albümün tamamı Lorca’nın şiirlerine dayanıyor ya da onlardan esinlenmiş. Kimler yok ki albümde; Mikis Theodorakis, Georges Moustaki, Patxi Andion, David Broza, Angelo Branduardi, Pepe ve Paco de Lucia(1), Manfred Maurenbrecher, Victor Manuel, Lluis Llach, Donovan, Chico Buarque ve Raimundo Fagner gibi olağanüstü müzisyenler…
Cohen’e bu albüme bir şarkı vermesi önerildiğinde hemen kabul eder ve Lorca’nın -biraz değiştirdiği- şiiri üzerine ezgiyi besteler. Cohen’in bu kadar heyecanlanması anlaşılmaz değil çünkü Lorca onun en sevdiği şair, o kadar ki 1974’te doğan kızına Lorca adını vermiştir.
Leonard Cohen’in şiir tutkusu ve –kendi- şairliği hakkında anlatılabilecek çok şey var ama bu yazı Lorca’nın…
Endülüs, Granada
Federico García Lorca 1898’de Endülüs’teki Granada’ya yakın bir kasabada doğar; dört kardeşin en büyüğüdür; babası varlıklı bir toprak sahibi, annesiyse eski bir öğretmendir. Aile, Federico on yaşındayken Granada’ya taşınsa da kırsalla bağı hiç kopmaz Federico’nun; tüm yaşamı boyunca taşıyacağı Endülüs sevgisinin kökleri çocukluğuna uzanır büyük ozanın; “Bütün çocukluğum köylüdür; çobanlar, kır, gök ve ıssızlık.” diye anlatacaktır çok sonraları.
Çocukken sağlığı pek yerinde olmadığı için annesi, büyükannesi, halası ve dadıları üzerine titrerler Federico’nun; dadısının Endülüs ninnileri, türküleri ve masallarıyla büyür. Annesinden solfej, halasından ve iki çingeneden gitar çalmayı öğrenir. Çok fazla arkadaşı yoktur, onun yerine kırlarda tek başına zaman geçirmekten hoşlanır, şiirlerinde görülen imge zenginliğinin kaynağı da bu yıllardır muhtemelen.
Ne boğa biliyor seni ne incir ağacı,
ne atlar ne evindeki karıncalar.
ne çocuk biliyor seni ne de ikindi
çünkü ölüsün sen sonsuza kadar.
Ne taşın sırtı biliyor seni,
ne içinde için de çürüdüğün siyah saten.
bilmiyor seni sessiz anıların
çünkü ölüsün sen sonsuza kadar.
Sedef kabuktan borularla gelecek güz,
buğulu asmalar, kümelenmiş tepelerle,
ama kimse bakmayacak gözlerine
çünkü ölüsün sen sonsuza kadar.(2)
Flamenko, Cante Jondos
İlk piyano derslerini annesinden alır; on bir yaşındayken Verdi’nin öğrencisi Antonio Segura’yla altı yıl sürecek piyano derslerine başlar. Müziğe tutkundur, bir yandan şiir yazsa da ileride meslek olarak müzikten başka birşey düşünemez. Katolik Cizvit okulunu bitirdikten sonra -hiç ilgisini çekmediği halde yalnızca babasını mutlu etmek için- Granada Hukuk Fakültesi’ne girse de müzik çalışmalarını aynı heyecanla sürdürür. Segura’nın 1917’deki beklenmedik ölümünden sonra müzik eğitimi için Paris’e gitmek ister ancak ailesi izin vermez, I. Dünya Savaşı henüz bitmemiştir çünkü. Bunun üzerine tüm enerjisini edebiyata yönlendirir, şiirleri yerel dergilerde çıkmaya başlar. Segura sayesinde Debussy, Chopin ve Beethoven’la tanışmıştır ancak onun ölümünden sonra dostluk kurduğu besteci Manuel de Falla’yla da çocukluğunun ezgilerini ve flamenkoyu, cante jondosyu(3) yeniden keşfeder. Öyle ki, beş yıl sonra 1922’de Falla’ya birlikte, iki gün sürecek ilk büyük ölçekli “Concurso de Cante Jondo”yu(4) düzenleyecek ve flamenkonun, bu eşsiz Endülüs hazinesinin, sadece bir “çingene müziği” değil, İspanyol kültürünün önemli bir parçası olduğunun anlaşılması için çaba gösterecektir.
[Müzik, Lorca’nın şiirini besleyen ana damarlardan biri, onu kendi dilinden okuyanlar şiirlerinin bir “müziği” olduğundan söz ederler sık sık; ama bu müziği çevirilerde aramak boşuna, şiir çevirilerinde ilk yiten de bu müzik sanırım.]
Madrid, Residencia de Estudiantes
Lorca, üniversitenin ilk yıllarında Endülüs ve Kastilla’yı kapsayan uzun gezilere katılır, İspanya’yı tanır. Hocası sosyalist düşünür Fernando de los Ríos’un, öğrenimini Madrid Üniversitesi’nde sürdürmesi için ailesini ikna etmesi yaşamında bir dönüm noktası olur. Orada yerleştiği “Residencia de Estudiantes”, yeni düşüncelere açık ve özgürlükçü genç İspanyol aydınların toplandığı bir yerdir. Geleceğin sanatçıları ve düşünürleri burada felsefe, resim, edebiyat, tiyatro ve müzik alanlarında öncü tartışmalar yaparlar; Lorca orada, Guillermo de Torre, José Moreno Villa, Louis Buñuel, Salvador Dalí, Rafael Alberti, Pedro Salinas ve Gerardo Diego gibi genç sanatçılarla dost olacak ve yaşamı yeni bir yön alacaktır.
Şenlik ateşleri yerleştirir boynuzlarını
Çıldırmış bir geyiğin ikindi tarlasına,
Gittikçe yayılır vadi. O küçük rüzgar
Sıçrar bayırlardan bayırlara.
Hava kristalleşir duman altında
-Kedi gözleri gibi sarıdır, hüzünlüdür –
Ben dallardan yürürüm gözlerimde
Dallar, ırmaklardan yürür.
Gelirler bana gerçek şeylerim benim,
Aynı ezgileri tekrarlayarak,
Burada bu bu ikindi sazlıklarında
Ne garip Federico adında olmak.(5)
Federico adlı bu güzel insanın öyküsüne haftaya devam edelim…
(1) Paco De Lucía ve Ricardo Modrego’nun 1991’de çıkardığı ve Lorca’nın derlediği flamenkolardan oluşan “12 Canciones De García Lorca Para Guitarra” albümü nefistir, dinlemenizi salık veririm.
(2) “Giden Can” şiirinden, Sait Maden çevirisi.
(3) Cante jondos: derin şarkı anlamına gelen saf bir flamenko türü.
(4) Flamenko müzisyenlerinin katıldığı ve eserlerini, hünerlerini sergilediği yarışma.
(5) “Başka Bir Anlatım” şiiri, Ülkü Tamer çevirisi.