Judith ve Artemisia-II

Diğer iki çapraz köşeyi de birleştirdiğimiz zaman, köşegenlerin kesişim noktasında yani resmin tam merkezinde Judith’in kılıcı kavrayan sağ bileği var; oradan aşağı neredeyse dimdik bir eksende inen kılıç da bir haçı andırıyor, Holofernes’in canını alan gücün tanrısallığını anlatmak ister gibi adeta

Geçen hafta “Judith ve Holofernes” öyküsü ve Caravaggio’nun olağanüstü resminden söz etmiş, Artemisia Gentileschi’nin aynı konuyu işleyen resminin daha “otobiyografik” olduğunu söyleyerek bitirmiştik.

Aktardığımız biçiminin, söylencenin Musevi-Hıristiyan “resmi tarih”inde yer alan şekli olduğunu söylememiz gerek. Öykünün kimi başka biçimlerinde Judith, Asurlular tarafından sur dışında ele geçirilen Bethulialı kadınlardan biridir. Güzelliğiyle dikkati çektiği için Holofernes onu kendine ayırır. İzleyen günlerde defalarca Holofernes’in tecavüzüne uğrayan Judith sonunda bir gece komutanın sızmasını fırsat bilir, onu kendi kılıcıyla öldürür ve kamptan kaçmayı başarır.

Büyük olasılıkla gerçekleşmiş olan da budur ancak iffetli bir Yahudi kadının tecavüze uğraması düşüncesi dini otoritelerin hoşuna gitmediği için Judith, öldürmek amacıyla Holofernes’e giden ve -iffetini kaybetmeden- düşmanın kesik başıyla birlikte geri dönmeyi başaran bir kadın kahramana dönüşüverir yazılı metinlerde. Artemisia Gentileschi’nin kendi başına gelenlerle benzerlik kurduğu Judith, gerçek olanıdır.

Ressam Babanın Ressam Kızı

Artemisia Gentileschi, anne Prudenzia di Ottaviano Montoni ve baba Orazio Gentileschi’nin ilk çocukları olarak Roma’da dünyaya geldiğinde yıl 1593’tür. Baba Orazio yıllar önce Pisa’dan Roma’ya gelmiş ve Roma’nın canlı sanat yaşamında isim yapmış başarılı bir ressamdır.

Annesi o on iki yaşındayken hayata gözlerini yumunca, üç erkek kardeşinin yetiştirilmesi Artemisia’nın üzerine kalır. Bir yandan kardeşleriyle ilgilenen Artemisia bir yandan da kalan tüm zamanını babasının atölyesinde onu izleyerek geçirmektedir. Orazio’nun verdiği kısa bir ilk eğitim sonrasında Artemisia resme olağanüstü bir yeteneği olduğunu kanıtlar. Henüz on yedi yaşındayken yaptığı “Susanna ve Yaşlılar” resmi, Artemisia’nın yetenek ve yetkinliğinin apaçık bir kanıtı olarak karşımızda duruyor.

1611’de baba Orazio, evlerinin üst katındaki bir odayı Tuzia adında bir kadına kiralar. Tuzia, dönemin tanınmış ressamlarından Agostino Tassi’yle arkadaştır. Orazio da Tassi’yi tanır önceden, o yüzden Tassi’nin Tuzia’yı ziyaret için zaman zaman evlerine gelip gitmesine izin verir;  ancak bu ziyaretler bir trajediye yol açacaktır.

Bir gün bir arkadaşıyla birlikte Tuzia’yı ziyarete gelen Tassi, başka kimsenin olmadığı evde Artemisia’ya tecavüz eder. Tuzia odasından genç kızın çığlıklarını duymasına rağmen yardım etmek için hiçbir şey yapmaz. Korkunç olaydan sonra eline geçirdiği bir bıçakla Tassi’yi öldürmeye kalkışan Artemisia başarılı olamaz ve sonrasında Tassi’nin evlenme sözü vermesiyle sakinleşmek ve durumu kabullenmek zorunda kalır. Ancak Tassi sözünü tutmayacak, Artemisia’yı aylarca oyalayacaktır.

Tecavüz Davası

Olayı sonradan duyan Orazio, Tassi’den davacı olur; Tassi’ye yapılan suçlama tecavüz değil, tecavüzden sonra verdiği evlenme sözünü tutmayarak Gentileschi ailesinin şerefini lekelemesidir.

Dava yedi ay sürer. Tassi bütün suçlamaları reddeder. Tecavüzden önce bakire olup olmadığının anlaşılması için Artemisia bir ebe tarafından muayene edilir(1). Artemisia’nın sorgulanması - tecavüz kurbanlarına hep yapılageldiği gibi- işkence altında yapılır. Parmakları, kelebek vida şeklinde metal bir düzeneğe yerleştirilerek sıkıştırılır ve uzun süre o durumda tutularak sorulara yanıt vermesi istenir. Artemisia, çektiği büyük acıya karşın “Doğru söylüyorum.” diyerek haykırır sürekli. İşkenceli sorgudan sonra parmaklarının sakat kalmaması büyük şanstır, sorguya sokulan pek çok tecavüz mağdurunun başına gelen budur çünkü.

Dava sırasında Tassi’nin nasıl biri olduğu daha iyi ortaya çıkar. Bir kere Tassi evlidir ancak karısı aylardır kayıptır. Çevresindeki kişiler Tassi’nin daha önce pek çok kez karısını öldürme planları yaptığına tanıklık etse de, kanıt olmadığı için suçlanamamaktadır. Baldızına da tecavüz etmiştir, hatta bu yüzden hapiste yatmıştır bir süre.

Halkın da ilgiyle takip ettiği dava sonunda Tassi suçlu bulunur; tecavüz ettiği için değil, evlenme sözünü tutmadığı için. Resmi olarak hâlâ evli olduğu için Artemisia’yla evlenmesi mümkün değildir zaten.  Sekiz ay hapis cezasına çarptırılır; onun da çok kısa bir bölümünü yattıktan sonra -muhtemelen yakın dostu Papa V. Paul’un araya girmesiyle- salıverilir(2).

Floransa

Davanın sonuçlanmasından sonra apar topar tanınmamış genç bir ressam olan Pierantonio Stiattesi’yle evlendirilir Artemisia, ardından da kocasıyla birlikte onun memleketi Floransa’ya taşınırlar. Babasının tanınmış bir ressam olması işine yarar orada, bir süre sonra Medici ailesinden Cosino de Medici tarafından sipariş edilen “Judith ve Holofernes” resmi üzerinde çalışmaya başlar(3).

Birkaç aylık çalışma sonunda resim kendine teslim edildiğinde Cosino de Medici oldukça şaşırmış olmalıdır; önündeki “Judith ve Holofernes” alışageldiklerinden çok farklıdır, betimleme oldukça kanlı gelir ona,  ancak şaşkınlığının asıl nedeni resimdeki Judith’in Artemisia’ya benzemesidir!

İsterseniz resme biraz daha yakından bakalım. Sol üst ve sağ alt köşeyi birleştirdiğimizde, köşegenin sol kısmı yatakta sırt üstü yatan ve ölüme karşı koymaya çalışan Holofernes’e ayrılmış; sağ kısımdaysa, bir eliyle Holofernes’in yüzüne bastırırken diğer elindeki kılıçla onun boğazını kesen Judith’i ve ona yardım eden Arba’yı görüyoruz. Holofernes’in üzerine abanmış ve iki eliyle kurbanın hareket etmesini önlemeye çalışan hizmetçi Arba da Judith kadar etkin bir rol üstleniyor bu cinayette.

Diğer iki çapraz köşeyi de birleştirdiğimiz zaman, köşegenlerin kesişim noktasında yani resmin tam merkezinde Judith’in kılıcı kavrayan sağ bileği var; oradan aşağı neredeyse dimdik bir eksende inen kılıç da bir haçı andırıyor, Holofernes’in canını alan gücün tanrısallığını anlatmak ister gibi adeta.

Caravaggio ve Artemisia

Boğazından kan fışkırırken Holofernes’in bilinci hala yerinde. Akan kan yataktan yere doğru süzülüyor. Caravaggio’nun resminden farklı olarak Judith kurbanından uzak durmuyor, kanın betimlenmesi de çok daha gerçekçi. Dikkatli baktığınızda, fışkıran kanın Judith’in kollarına, altın brokar elbisesine ve göğsüne sıçradığını görebiliyorsunuz, hatta sıçramış kandan Judith’in bileğinde ikinci bir bilezik oluşmuş. Judith’in taşlı bileziğine biraz daha yakından baktığınızdaysa, bileziğin üzerindeki kabartma taşlarda tanrıça Artemis’in olduğunu görüyorsunuz. Artemis bu resimde, yalnızca Judith’i kendi suretinde çizmemiş, bir de kolundaki bileziğe kendi adını yazmış!(4)

Artemisia’nın “Judith ve Holofernes”i Caravaggio’nunki ile hem benzerlikler hem de farklılıklar taşır. Bir kere her iki resim de daha öncekilerden gerçekçilikleri ile ayrılırlar. İkisinde de karakterlerin - Rönesans biçeminin tersine- idealize edilmesinden kaçınılmış, resmin kahramanları sokakta karşılaşabileceğiniz tipte insanlar. Yine her iki resimde de, Holofernes’in çoktan kesilmiş başını elinde tutan Judith’i, yani olayın sonrasını gösteren önceki resimlerin tersine tam cinayet anına tanıklık ediyoruz. İkisi de son derece teatral kurgulanmış. Artemisia’nın tekniği de Caravaggio’nunkine benziyor, onunkinde de chiaroscuro tekniği ustaca uygulanmış;  benzerlik doğal çünkü Artemisia’nın örnek aldığı ressamların başında Caravaggio gelir.

Ancak farklılıklar da yok değil. Bunların en önemlisi resimdeki kadınlar ve tavırları. Caravaggio’nun Judith’i son derece iffetli ve yaptığı işten tiksinen iyi bir Hristiyan gibi resmettiğinden söz etmiştik (Caravaggio’nun bu resimde Judith için o dönemde Roma’nın en ünlü hayat kadınlarından olan Fillide Melandroni’yi model olarak kullanması da ayrı bir ironidir). Artemisia’nın kadınları ise öfkeden ve kinden gözleri dönmüş bir şekilde Holofernes’in üzerine çullanmışlar,  elbiselerinin kollarını sıyırmış iki güçlü kadın birlikte öç alıyorlar, bakışlarında en ufak bir korku ya da duraksama yok. Burada Arba genç bir kadın olarak resmedilmiş ve cinayetin faillerinden biri de o (belki burada bir serzeniş de sezilebilir; Artemisia tecavüze uğradığı sırada onun çığlıklarını duymazdan gelen Tuzia yardıma koşsaydı iki kadın birlikte tecavüzü engelleyebilirlerdi).

Akademide Bir Kadın!

Judith ve Holofernes resminden sonra hiç görülmedik bir şey olur, çok prestijli Florentine Güzel Sanatlar Akademisi’ne ilk kez bir kadın ressam kabul edilir, Artemisia Gentileschi. Bunun önemini anlamak için belki kadınların o dönem Batı sanat dünyasındaki konumlarına çok kısa bir göz atmak gerek.

Batı’da, 1400’lerden 1900’lara kadar kadınlar sanatta neredeyse yoktur. Bunun temel nedeni sanatın bir kadın için uygun bir uğraş olarak görülmemesidir, daha doğru ifade etmek gerekirse erkeklerin, kadınların sanat üretmek için gereken “yüce bir ruha” ve “estetik duygusuna” sahip olmadıkları yönündeki küçümseyici ve kaba önyargısıdır asıl neden. O yüzden akademilere ve sanat okullarına kadınlar alınmaz, başka ressamların yanında çırak olamazlar, kendi başlarına sergi açamazlar,  modelli çalışmalara katılmaları yasaktır, hatta resim için gerekli malzemeleri bile babaları ya da eşlerinin izni olmadan satın alamazlar. Bu nedenle kadın ressamlar daha çok ya ressamların kızları ya da çocuklarına evde özel resim eğitimi aldırabilen sanat aşığı varlıklı aileler arasından çıkar.

Yine de 16. yüzyıl sonundan başlayarak ressam olarak ünlenen kadınlar hiç yok değildir; Lavinia Fontana, Sofonisba Anguissola, Clara Peeters, Judith Leyster ve Giovanna Garzoni’yi bunlar arasında sayabiliriz ancak şunu da eklemeliyiz ki bu kadın ressamların eserleri asla erkeklerinkiyle eşdeğer tutulmazlar dönemlerinde. Fransızcada “Bon pour l'Orient” diye oryantalist bir deyim vardır (“Yalnızca şarkta muteberdir” anlamında), dönemin kadın ressamlarının eserleri de  “Bon pour l'Femme” (“Bir kadına göre iyi”) olarak görülür hep. Kadın ressamların konuları da yalnızca manzara ya da portrelerle sınırlandırılmış gibidir, bir olayı anlatan konulu resimlerine pek rastlanmaz pek.

Artemisia’nın bir farkı da burada ortaya çıkar, onun seçtiği konular, erkek ressamlarınkinden farklı değildir. Üstelik onlara da öykünmez hiç,  tüm resimlerine kadının bakış açısı sinmiştir, fark edersiniz. Zaman zaman İngiltere Kralı I. Charles ya da İspanya Kralı IV. Philip gibi yüksek soyluların portrelerini yapmaya davet edilse de gözde konusu her zaman kadınlardır; resimlerinin büyük çoğunluğunda kahramanları hep güçlü kadınlardır.

Artemisia, 1621’de Pierantonio Stiattesi’den boşanarak Roma’ya geri döner. Bir süre sonra Venedik’e, oradan da Napoli’ye taşınır. İngiltere’de geçirdiği birkaç yıldan sonra tekrar Napoli’ye döndüğünü biliyoruz.

Artemisia’nın beş çocuğu olur, ancak bir tanesi eski kocasından biri de sevgilisinden, yalnızca iki kızı hayatta kalır; Artemisia’nın onların da ressam olması için çaba gösterdiğini biliyoruz ancak bu isteği gerçekleşmemiş olmalı.

Unutuluş ve Hatırlanma

Barok çağın en önemli kadın ressamı Artemisia Gentileschi 1653’teki ölümünden sonra 250 yıl boyunca unutulur. Bunun bir nedeni ardıllarının olmamasıdır, adını yaşatacak çırakları olmamıştır hiç (kimse bir kadın ressamın çırağı olmayı istememiştir); öte yandan kabul etmek gerek ki teknik olarak önemli bir yenilik getirmemiştir Artemisia, zaten Caravaggio’nun bir ardılı olarak değerlendirilir resim tekniği olarak bakıldığında. Ancak unutulmasının ardında yatan asıl neden kadın olmasıdır. Sonraki dönemlerdeki -istisnasız hepsi erkek olan- eleştirmenlerin ya da sanat tarihçilerinin onun adını hiç anmaması, görmezden gelmesidir unutulmasına yol açan. Belli ki onlar da, yaşarken erkeklerin dünyasında başarılı olabilmiş bu tek kadın ressamı küçük görmüşler, önemsiz saymışlardır.

Artemisia’nın adı uzun süreli bir sessizlikten sonra yeniden ancak 20. yüzyılda duyulur yeniden. Önemli İtalyan sanat tarihçisi Roberto Longhi’nin 1916’daki "Gentileschi, Baba ve Kız" adlı bir araştırmasında ondan, “İtalya’nın, boyama, renklendirme, çizme ve diğer temel şeyleri becerebilen tek kadın ressamı” olarak söz etmesi bir dönüm noktası olur Artemisia için. Sonrasında özellikle 1970’lerdeki Feminizm hareketinin de büyük etkisiyle, hakkında yazılan makaleler, yapılan araştırmalar ve açılan sergiler onu sanat tarihinde çoktan hak etmiş olduğu yere taşır.

Feminizm özellikte 1970’lerde kapsamlı bir düşünce akımı olarak ortaya çıksa da geçmişte,  kadını  cenderede tutan erkek egemen bakış açısına karşı çıkmış cesur kadınlar da yok değil; kuşkusuz Artemisia Gentileschi de bu kadınlardan biri. Ancak onu günümüzün kendi bedenlerinin mahremiyetine ve “dokunulmazlığına” sonuna dek sahip çıkan çağdaş kadınlarıyla bir tutmak da çok doğru değil. Artemisia’nın tecavüz sonrasında, evleneceklerini umduğu Tassi’yle ilişkisini sürdürmüş olması ve davayı da ancak oyalandığını anladığında açması, bugünkü bakış açımızla eleştirilebilir bir nokta olabilir. Ancak, tecavüzcüyle evlendirilmenin bugün bile dünyanın pek çok ülkesindeki en yaygın “namus temizleme” yolu olduğunu düşünürsek Artemisia’yı eleştirmek çok da haklı bir tutum gibi gelmiyor bana. Sonrasında bunu kendi utancı olarak görmeyip bildiği tek silahla, fırçasıyla buna karşı çıkması  ve erkeklerin egemen olduğu bir alanda bileğinin hakkıyla kendine bir açabilmiş olması, onu tarihin en cesaretli kadınlarından biri haline getiriyor…

Not: Fikir vermesi için Artemisia’nın “Judith ve Holofernes”ten başka üç resmini daa ekledim. Aynı konunun 20. yüzyıldaki işlenişine örnek olarak da Gustav Klimt ve Franz von Stuck’un çok sevdiğim “Judith”lerini bulacaksınız sayfada.

  • Dönemin İtalya’sında tecavüz, ancak kadın bakire ise ceza gerektiren bir suçtur.
  • Bazı kaynaklar Tassi’nin hapis cezası almadığını, yalnızca birkaç ay için Roma’dan sürgün edildiğini öne sürer.
  • Artemisia’nın önceki yıllarda yaptığı bir Judith ve Holofernes resmi daha vardır; bu, ikincisidir.
  • Sayfadaki resmin çözünürlüğü yetersiz kalır, sözünü ettiğim ayrıntıları ancak internetteki yüksek çözünürlüklü bir örneğine bakarak görebilirsiniz.
  • Açık (aydınlık) ve karanlık sözcüklerinin birleşimidir, resimde arka planın çok koyu, ön planın aydınlık tutularak kontrast oluşturulması tekniği.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi