Üç puandan ötesi?...

Fenerbahçe sezona üç puanla başladı, güzel ama ötesi aynı güzellikte değil. Transfer bile yapamayan Adana Demir karşısında Kadıköy’de oynanan futbol tatsız tuzsuzdu. Çok gollü galibiyet bekleyenler maç sonunda tek gollü galibiyete şükretti. Fenerbahçe’nin henüz takım oyunu oturmadı, bireysel gayretlerle idare ediliyor.

Maç öncesi “Fred’in yokluğu nasıl dolar?” sorusuna İsmail Kartal geçtiğimiz yıl inatla Kruniç cevabını verip kendini de yakmıştı, takımı da… Aynı menfur soruyla Mourinho da yüz yüze geldi bu yıl. O da Kruniç cevabını verdi önce, neyse Kartal gibi inat etmedi, çabuk vazgeçti. Ligin ilk maçında Adana Demir karşısına İsmail, Syzmanski, orta sahasıyla çıktı. 70’inci dakikadan sonra da İsmail’e Bartuğ eşlik etti. Sol açığa Maksimin, sağ açığa İrfan Can gelince Tadiç de 10 numara pozisyonunu almıştı.

Bu tercihler Mourinho’nun hareketli, hücumcu bir oyun ve kesin bir galibiyet istediğini ortaya koyuyordu. Ayrıca bu tercihler kesin galibiyet gereken üç gün sonraki Lille maçı için de hazırlıktı, Avrupa maçlarındaki durgun ilk yarılara çare arayışıydı.

Mourinho’nun istediği gibi başladı maç. Fenerbahçe önde bastı, kanatları ve merkezi de kullanmaya çalıştı. Topu rakibe hiç bırakmadılar ama bir türlü de tempoyu yükseltemediler. Bu nedenle iyi kapanan Adana Demir savunmasını da açamadılar.

15 yaşında ilk 11’de sahaya çıkan Adana Demir kalecisi Deniz Eren’i kutlarız. Umarız bu kirli futbol ortamında temiz kalmayı başarır, zaman çalmak, tempo düşürmek için çirkin numaralar yapmaz.

Yine ilk yarı boşa mı gidiyor derken, 33. Dakikada soldan hızlı çıktı Fenerbahçe, Maksimin ceza sahası önündeki Dzeko’yu gördü, o da tek vuruşla ağları buldu, günün tek golünü attı.

Osterwolde, stoper mevkine alışıyor ama zaman zaman riskli toplar kullanıyor. Ferdi-Maksimin henüz birbirine tam alışamadı, bir Tadiç-Ferdi uyumu yok. Top Maksimin’in ayağına yakışıyor, topla oynamayı seviyor, özlediğimiz çalımları atıyor ama bir iki pozisyonda pas vermeyi düşünse daha etkili olacaktı. Her şey bir arada olmuyor.

Neyse ilk maçında asistle başlaması güzel.

Syzmanski 8 numara pozisyonunda bir Fred değildi ama üç tane Kruniç ederdi. Bartuğ ve Mert Hakan’la birlikte Fred dönene kadar yerini dolduracaklar gibi görünüyor. Fred’in yeri öyle böyle doluyor ama İsmail Yüksek’in yeri asla dolmaz. Yalnız Fenerbahçe’de değil Süper Lig’de bu kadar çok top kapabilen, pas arası yapabilen oyuncu yok.

İkinci yarıya da önde baskılı ve tempolu başladı Fenerbahçe ancak ikinci golü bulamadı. Biraz sıcak, biraz sezon başı olmasının etkisiyle oyuncular yoruldu, tempo düştü. 70’te üç kişi değiştirerek cevap verdi Mourinho… Bartuğ Elmaz’ı 8 numara pozisyonuna alıp, Syzmanski’yi ileri attı. Dzeko’nun yerine giren En-Nesyri ise yakaladığı iki fırsatı kullanamadı.

Hakem Atilla Karaoğlan, sonucu etkilemese de önemli hakem hataları yaptı. Mesela Mohammadi’nin Osayi’nin ayağına arkadan basması neden kırmızı kart değil de sarı kart, anlamak zor.

Aslında Lig yine Hacıosmanoğlu’nun tüm iddialı açıklamalarını tekzip edercesine Galatasaray lehine yapılan hakem “hata”larıyla başladı. “Hakem hatasıdır” deyip geçmek istesek de “Peki maçta Galatasaray lehine kaç hata var Hatay lehine kaç hata?” sorusunun cevabı elimizi kolumuzu bağlıyor. Sonucu etkileyen 4 hatanın tümü de Galatasaray lehine, yani yine hediye edilen bir 3 puan. Belli ki bu sezon da çok değişen bir şey olmayacak. Hayırlı olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ümit Sezgin Arşivi