Begüm Erdoğan

Begüm Erdoğan

Suzan Pitt ve alışılanın sınırlarını aşmak

Mubi geçtiğimiz haftalarda, yurtdışında bir müzede eserlerini görüp tanıdığım ve bende büyük etki bırakan Suzan Pitt seçkisini kitaplığına ekledi. Kendisini tanımayanlar için hemen ufacık tanıtalım.

Suzan Pitt (1943-2019), uluslararası alanda resimleri ve animasyonlarıyla tanınan bir sanatçı. New York'taki Modern Sanat Müzesi (MOMA), Minneapolis'teki Walker Sanat Merkezi ve Almanya'daki Ludwig Müzesi gibi dünyanın en etkileyici koleksiyonlarına sahip bazı müzelerde resimler ve animasyon filmleri bulunmaktadır. Pitt aynı zamanda, Almanya'daki iki büyük opera yapımında, sahne için animasyon görüntüleri içeren çalışmalar tasarlamış. Ayrıca Harvard’da uzun seneler dersler vermiş, at sırtında Meksika’nın ormanlarını gezmiş ve deneyimlerini elleriyle çizdiği animasyon filmlere ve devasa görsel işlere yansıtmış.

Suzan Pitt’in sinemacı kimliği, alışkın olduğumuzun ötesinde, bilinçaltımızın kolektif unsurları üzerinden, feminist bir perspektiften ve çoğunlukla psikoseksüel imgelerle çalışan bir yapıda. Bu dünyaca ünlü sanatçının en çok konuşulan “Asparagus” çalışmasının da arasında bulunduğu, yedi kısa filmi Mubi kütüphanesine eklenerek ekranlarımızı şenlendirmeye geldi. Filmler onun kariyerinin, tarzının ve hayatının bir izdüşümü gibi. 1972’den başlayıp kendisiyle 2013’e kadar seyahat edeceğiz. Bu kısaları izlerken sanatçının, her birinde kendi tarzını korumakla beraber farklı duygular hissettirmeyi başardığını göreceksiniz.

Crocus, 7dk (1972)

Suzan Pitt’i anlamak için en güzel başlangıç noktası sanırım Crocus. Arka planda görsellere çocuklara yönelik şarkıların, ninnilerin tonunu anımsatan bir müzik eşlik ediyor. Kadının günlük rutini içerisinde hem ev işlerini yüklendiği, hem de cinsel hazzını öncelediği bir anlatı sunuyor kısa film. Kadının aldığı hazzı önyargısız ve beklentisiz bir şekilde işlemeyi başarıyor. Bu çarpıcı kısa filmde, Pitt’in uçuşan sebzeleri kadraja girerken abartılı ses ögeleriyle el ele veriyor ve psikoseksüel imgelemleri uçuşuyor.

Jefferson Circus Songs, 16dk, (1975)

Bu filmde Pitt’i ilk defa gerçek oyuncularla çalışırken buluyoruz. Yer yer animasyona da dönen film, Suzan Pitt’in kısa film formunda tekniklere ne kadar hâkim olduğunu ve onları kullanırken ne kadar esnek yaklaşabildiğini gösteriyor. Gerçek oyuncular olsa da bu kısada da tuhaf dünyası alışılmış görsellere yaklaşmıyor. Çocuksu bir oyun hissini de barındırıyor film. Yine de Pitt’in eseri saf ve naif değil, çocukluğun kırılganlığını anlattığını hissediyorsunuz.

Kısa filmin ortaya çıkardığı bir diğer özellik, animasyon çok kısıtlı olsa da Pitt’in kendi renkli ve imgelerle dolu tarzını bu şekilde de ortaya koyabiliyor olması. Ayrıca dört sene sonra kullanacağı kuşkonmaz imgesi ve Crocus’ta kullandığı kuş da bu kısa filme misafir oluyor.

Asparagus, 18 dk (1979)

İlginçtir, bir sebze olarak ilk bakışta eril görüntüsüyle öne çıkabilir ama kuşkonmazı büyümeye bırakırsanız çiçeklenir ve çok daha feminen bir yapıya dönüşür. İşte bu ikili yapısı onu Pitt’in bu kısasının merkezine koymasının sebebi olabilir. Bir film olarak Asparagus (kuşkonmaz) bir kadının zihin alanlarını keşfe çıkıyor ve kadının kişilik sorgulamasını izletiyor. Pitt, bu kısa filmi için “gündüz düşlerimden esinlendim” demektedir. Onun belki de sanatçı olarak yaratıcılığının kapılarını açmasının hikayesini izliyoruz, gündüz düşlerinin imgelerinin sanatıyla buluştuğu bir yer. Yapımı 4 sene süren kısa film, 35mmlik filmlere elle çizilerek yapılmış. Ayrıca fark edeceksiniz ki filmde ortaya çıkan her görsel bir sonrakini doğurur. Ani geçişler yerine her bir sekansın diğerine dönüştüğü bir kurgu belirlenmiştir. Bu teknik tercih de filme bütünlük hissini güçlendirir.

Joy Street, 24 dk (1995)

Bu kısa film, mutsuz, hatta depresif diyebileceğimiz bir kadının hayata yeniden uyanışını konu alıyor. Yönetmen, filmin hayata geliş hikayesini “Bir gece porselen karikatür fare küllüğe baktım ve onun çocuksu saflığından ve renklerinden cesaret aldım” şeklinde anlatıyor. Pitt, her karesi elle boyanan animasyonu yapmak için dört sene uğraşmış, ABD’de ve Meksika’da otel odalarında, yağmur ormanlarında ve değişik yerlerde sanatını icra etmiş. Sonunda yönetmenin içinden geçtiği ormanlar ve doğa, filmin konu aldığı kadının kendiyle yeniden bağlantı kurduğu nokta oluyor. Pitt doğa için “ilkel evimiz” diyor ve ana karakterini onunla hayata yeniden bağlıyor.

El Doctor, 23dk (2006)

Film izleyicilerine yirmi dakikalık süresinde, “ölüm anımızda hayatımızda nefret ettiğimiz şeylerin güzelliğini fark edebilir miyiz?” sorusunu yöneltiyor. Pitt’in diğer işlerinden farklılaşıyor film, zira bu sefer diyalog kullanımı da mevcut. Aynı zamanda, Suzan Pitt’den beklemeye alıştığımız şaşırtıcı doğa imgeleri de tabii yer alıyor ama onları Meksikalı bir doktorun lensinden görüyoruz bu defa. Hem de rahatsız edici, ayyaş, tatsız bir erkek doktordan. Onun hayata nefretle değil de güzellikle baksaydı nasıl biri olacağını hayal ediyoruz. Sonuçta da bu yolculuğumuzda yaratıcı ruhu kutladığımızı fark ediyoruz.

Visitation, 8dk (2011)

Bu filmi izlerken “bu biraz karıncalı mı sanki?” diye soracak olursanız söyleyeyim, tabii bu da estetik anlatının bir parçası. 16mm film üzerine eski sinema tekniklerinden faydalanarak gerçekleştirilen kısa, müzikleriyle de öne çıkan bir sanat eseri. Gerçek üstü sunumuyla acı çekenin estetik bir gösterisi gibi yansıtıyor. Ancak bu kısa film bütünsel bir hikâyeden çok okunmuş bir şiir anlatısına eşlik eden imgelere daha çok benziyor.

Pinball, 7dk (2013)

Bir Picasso tablosunun detaylarına girdiğinizi ve resim içerisinde ilerlediğinizi hayal edin. İşte böyle bir his Pinball’u izlemek. Animasyon tarzının sınırlarını zorlayan bir deneyselliği var. Cinselliği anlattığını düşünebilirsiniz ancak ona bir taarruz ve savunma sahnesi gibi yaklaşıyor. Yani bir tür muharebe gibi. Pitt bu kısasını bir “görsel müzik” olarak da ifade edilebileceğini belirtiyor. Çağrışımları serbest bıraktığı filminde, onun imgeleriyle seyirciye sarsıcı bir avangart sanat deneyimi sunuluyor.

………..

Suzan Pitt’in görsel imgeleri üzerinden bilinçaltımızın görselleri yorumlamadaki müthiş başarısıyla tanışıyoruz. Onun filmleri görsel olarak çarpıcı, çok renkli, hatta biraz da kışkırtıcı. Sebzeler, kuşlar, değişik doğa ögeleri bambaşka anlamlarda karşımıza çıkıyor ve Pitt, gündüz düşleri dünyasındaki anlamları, kendisine has bir ustalıkla, bizim zihinlerimize buldurtuyor. Haritasız girdiğimiz düş ormanlarını usta kaşifler gibi keşfediyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Begüm Erdoğan Arşivi