Mutlu Hesapçı
‘Sevmek Yüzünden’ doğru sevmenin peşinde…
‘Sevmek Yüzünden’ bir kere ismi güzel bir film, dolayısıyla hemen aklıma sevmek yüzünden çektiğim ya da coştuğum masal tadında anılarım geldi. “Aşk bir masaldı” hikâyesinde kaldığım bir zamanın içindeyken filmi izledikten sonra “Bir masal gibi olabilir mi aşk ve ilahi adalet var mıdır hayatta?” durumlarına tekrar geri dönüş yaptım. İnsana kendini iyi hissettiren bir film izledim. Sanki tatlı ihtiyacımı karşılayan bir film oldu. Hani yemekte sırf tatlıya gelmek ve tatlı yemek mutluluğunu beklersiniz ya öyle bir duygu…
Ahmet Kapucu'nun yönettiği ‘Sevmek Yüzünden’ filminin başrollerini Serhat Teoman ve Ayça Ayşin Turan paylaşıyor. Seçil Çömlekçi ve Ahmet Kapucu'nun senaryosunu yazdığı filmin oyuncu kadrosunda ayrıca Ezgi Şenler, Ali Gözüşirin, Ali Yoğurtçuoğlu, Yasemin Yazıcı, Gizem Kala ve Yıldız Kültür yer alıyor. Filmde bütün genç kızların, kadınların özlediği ideal erkek profilinde Ömer karakteri var ki arızalı erkeklerin çok olduğu bir dünyada parlıyor diyebilirim. Ömer karakterini canlandıran Serhat Teoman ile ‘Sevmek Yüzünden’ filmini konuştuk. Röportajımızı okuduktan sonra filmi izleyebilirsiniz, film vizyonda. Herkese sevdikleriyle güzel bir pazar dileriz.
Yeni filminiz ‘Sevmek Yüzünden’ hayırlı olsun. Sizin için nasıl bir film oldu?
Senaryosunu okuduğumda sevdim işi. Şu kısmını sevdim; artık romantik komediler böyle içi boşaltılmış bir koşturmaca içinde ve aşk ritmi üzerinden kurgulanıyor ama bu hikâye yaklaşımıyla, karakter yazılımıyla, bazı durumlarıyla gerçek geldi bana. Bu nedenlerden dolayı sıcak buldum filmi ve dâhil oldum.
Neler gerçek geldi?
Kendi karakterim üzerinden konuşayım; Ömer normalde romantik komedilerde izleyebileceğimiz bir karakter değil çünkü bu türe daha çok tip boyutunda aşka yönelik bakılıyor ama bu karakter çok gerçek. Ve Ömer’in yaşadığı kendi büyük bir trajedisi var, o trajediden sonra bu ritimli bir projede bu tarz karakteri genelde kullanmaz senaristler. Ama o kadar doğru yerden kullanılmış ki ve aslında onun da hayatsal anlamdaki tedavisi İdil ile beraber o kadar güzel olmuş ki o noktada film bir umut hikâyesi de oluyor, keyifli olan bir kısım bu.
“Gerçek hayatta Ömer gibi adamlar var mı?”
Ömer karakterini ben de çok sevdim, güzel bir duruşta buldum. Genelde aşk filmlerindeki karakterlerde artistik, abartılı hareketler olur ya Ömer’de bu tarz hareketler yok. İdeal biri gibi duruyor. Gerçek hayatta var mı, böyle erkek kaldı mı?
Tabii izleyenler bu soruyu soracak; böyle adam var mı? O anlamda evet katılıyorum, ideal olan bir durumda duruyor açıkçası. Sakin, ideal, empati gücü yüksek, karşısındakini anlayan, düzgün bir profil... Var mıdır gerçek hayatta? Vardır tabii ya.
“Role aynı yerden mi baktık?”
Ömer karakteri tam size uygun olmuş ve bu rol size çok yakışmış. Bu rol ile buluşma hikâyesi nasıl oldu?
Şöyle oluyor genelde; yazan-yöneten-yapan insanların bir arayışları başlıyor, bu cast aşaması. Ben hep şöyle bakıyorum mevzuya; hangi ismin, hangi starın oynadığından öte öncelikle cast’ın doğru olması gerekiyor. Cast’ın doğruyken isim de bulabiliyorsan şahane tabii ama önemli olan doğru cast’ı bulabilmek! Kendi adıma rol bana geldiği zaman, ben bu role uygun doğru cast olduğumu düşündüm. Senaryoyu okuduktan sonra bir şey hayal ediyorsunuz; bu noktada oynarım, şöyle bir enerjiyle oynarım ve şu gerçeklikle oynarım. O noktada yönetmenle yaptığınız son toplantı çok önemli. Role aynı yerden mi baktık? Burada evet, biz yönetmenimiz Ahmet Kapucu ile role aynı yerden baktık. Hiç o alışık olduğumuz pozlar, restler, yürüyüşler, omuzlar, bilmem ne varsa işte düşünülen onlara hiç geçmeden çok sade, çok yalın, çok hayatın içinden bir karakter olarak var ettik. Nasıl oldu göreceğiz?
Ömer ile benzerlikleriniz var mı?
Ömer ile benzer noktalarımız fiziksel olarak çok fazla tabii. Yani bir bakışından, bir duruşundan, bir gülmesinden beni bulacakları yerler çok fazla var. Bir sakinlik, bir dinginlik o da açıkçası. Ama tabii ki Ömer üzerinden nasıl bir karakter ortaya çıkarabiliriz diye çalışmalarımızı yaptık. Serhat'la Ömer'in kişilik özelliklerine bakarsak böyle çok yakın şeyler yakalayamayız. Ama yaklaşımı, tavrı ve duruşu, bakışı olarak bakarsak evet benzerlikler bulabiliriz.
“Sevmek yüzünden…”
‘Sevmek yüzünden’ desem nasıl tamamlarsınız? Ben mesela en arabesk duygumla tamamlayayım “Sevmek yüzünden başıma gelmeyen kalmadı...” ;))
Aynen böyle bir konu çıkıyor filmin isminden kaynaklı diyelim. Sevmek yüzünden neler çektik ya da sevmek yüzünden dayanışmaya girdik de diyebilirsin. Çünkü filmin o noktasını da çok seviyorum ben. İşte, İdil'in arkadaşlarıyla beraber bir dayanışmaya girmeleri, kendi aralarında küçük bir çete oluşturmaları ve doğru sevmenin peşinde olmaları… Çünkü birinden öç ve intikam almak adına değil, birini daha üzmesin diyerek ve onu kurtarmak adına bir çete oluyorlar. Orası da çok önemli, onun için sevmek yüzünden... Ne bileyim, oralarda bir şey aramak gerekiyor gibi, tınısının orada olması gibi.
“Sevmek yüzünden aklın mantığın devreden çıkmadığı her şey yapılabilir”
Sevmek yüzünden yaptığınız şeyler var mı, sevmek yüzünden ne yapılır?
Film üzerinde bakarsak evet sevmek yüzünden işte o ufak bir çeteleşme var veya aslında sevmek yüzünden ilk hayatından kopup kendi hayatına küsen adamlar var. Ömer o yaşadığı büyük bir trajediden sonra İdil ile beraber hayatı tekrardan buluyor. Ama hani bakarsan sevmek yüzünden aklın mantığın devreden çıkmadığı her şey yapılabilir diye düşünüyorum.
Peki, Ömer böyle bir travmadan sonra İdil’de ne bulmuş ya da neye inanmış olabilir ki tekrar sevmeye karar veriyor ve hayatının iyileşmesi başlıyor?
Ömer’e o yaşadığı trajediden sonra hayata en az 3-5 adım geride durup izleyici olarak devam eden bir karakter olarak bakıyorum. İdil ile beraber o canlılık, o hayat enerjisi, o masumane duygular, o işte insanın hataları da olur, doğruları da olur böyle her şeyin gerçek olduğu bir karakter buluyor. Ve aslında trajedide birini kaybettiği için Ömer, yine aynı şeyin başına gelmesinden korkuyor. Bir şey kaybettiğin zaman bir daha sahip olmak istemezsin bazen. Düşündüğün için korkarsın. O korkuyu İdil’de yendi diye bakıyorum, ona güvendi.
“İnsanların masallardaki gibi güzel şeyler yaşayabileceğine inanıyorum hâlâ”
“En güzel yalanlar masallarda söylenir” filmde geçen bir cümle. Peki, masal gibi güzel bir şey yaşama durumu hep filmlerde mi olacak? O filmdeki tatta yaşama umudumuz var mı?
Bence zaten onu kimsenin kaybetmemesi lazım, en güzel yalanlar masallarda söylenir, evet filmimizde geçen güzel bir söz ama ben insanların masal gibi şeyler yaşayabileceğine inanıyorum hâlâ. Tabii ki hayatın zorlukları var. Onun için biraz umutsuz bir yerden konuşuluyor, bakılıyor hayata özellikle gençler, yeni nesil. Ama ben enseyi bu kadar karartmamak gerektiğini düşünüyorum her noktada. Aşk da bunun içinde. Yani neden masallardaki gibi bir şey yaşamıyorsun? Tabii ki yaşayabilirsin.
Mutlu sonlar da, güzel sonlar da var…
Bu sonları yaşayabilirsin, yaşayabiliriz. Sana bağlı bir hikâye aslında.
“İyi insanlar var hâlâ”
İyi insan olmak çok önemli bu noktada çünkü iyi insanlarla mutlu sonlar, masal gibi şeyler yaşayabilirsin. Ve tabii ki iyi insana muhtaç kaldık gibi de geliyor artık…
Ben iyi insanların bittiğini düşünmüyorum, sadece biraz şey işte bu bahsettiğim... Tüm hayatın zorluklarından dolayı biraz fazla moral bozukluğu var herkeste. Biraz negatif bakıyoruz hayata her anlamda. Ben inanıyorum yani erkek olarak, kadın olarak, insan olarak... İyi insanlar var hâlâ.
“Travmayı bahane olarak kullanmamak lazım”
Travmalar son yıllarda kullandığımız bir argüman haline geldi maalesef. Filmde sevdiğim şeylerden biri de Ömer’in travmasını hiç kullanmaması ve kendi içinde çözmeye çalışması oldu. Travma mevzusuna siz nasıl bakıyorsunuz?
Ben o konuya şöyle bakıyorum; hayatta insanların travmaları olabilir, onları etkilediği virajlar olabilir. Ve bunu bilmek, çözmek, tedavisini görmek veya onun üzerine gitmek bunlar önemli şeyler, yapılması gereken şeyler. Ama hayatın zorluğunu, içinden çıkamadığın durumlarını karşı karşıya kaldığın zaman "Benim kesin şöyle bir travmam var, o yüzden burayı ben aşamıyorum" deyip dönüp travma aramaya da gerek yok, biraz oraya döndü mevzu. Herkes baş edemediği bir mücadelenin içine girdiği zaman bir savunma mekanizması olarak travma yaratıyor ve “Benim kesin bir travmam var” diyor. Onun için ben bu sekteye uğruyorum falan gibi bir şey oluyor. Elbette herkesin travması olabilir ama dönüp onu tedavi etmek de çok önemlidir, yardım almak çok değerlidir. Ama bir şey yoksa da illa onun varsa benim de travmam var şeklinde acıları yarıştırmaya dönüştü mevzu biraz. Yalandan travma hikâyesi başladı birazcık… Travmayı bahane olarak kullanmamak lazım. Filmin o yaklaşımla, Ömer’in az konuşmayı seçmesindeki o hal tavrıyla aslında o durumun, o trajedinin kendisini nasıl etkilediğini anlıyoruz. Ama bunun altını çizmeye, bunu ekstra zorlamaya, dürtmeye, böyle insanların içini acıtmaya gerek yok. Ve oraya hiç girmeden, o kanalı hiç kullanmadan Ömer'i izliyoruz. Ben bu yaklaşımı çok sevdim gerçekten.
“Çünkü bu biraz hayatın ta kendisi…”
Doğru yer, doğru zaman olduğunda o doğru kişi aşk olabiliyor. Belki de doğru kişiyi onun yanlış zamanı olduğu için kaybedebiliyoruz ya da fark edemeyebiliyoruz. Bu zamanlama inandığınız bir şey midir?
Buna cevap verirken çok kitabi cümleler kurabilirim ya da çok büyük laflar edebilirim ama... Bu biraz belirsizdir, yani onun için şimdi ne söylesem 3 dakika sonra büyük ihtimalle bundan vazgeçebilirim veya çok büyük bir laf ettim diyebilirim. Çünkü bu biraz hayatın ta kendisi… Söylenebilecek ya da yorumlanabilecek ya da çözümünü bulmuş bir adam değilim.
“Anneannemin ‘İyi düşün iyi olsun oğlum’ dediğinin kitaplarını okuyoruz şimdi”
“Geçmişteki en kötü deneyimimiz bizi şu an mutlu eden şey olabiliyor” diye bir cümle geçiyor filmde. Sizin böyle hissettiğiniz oluyor mu?
Zaten bu topraklarda en büyük filozoflar büyüklerimiz değil mi? Zamanında Allah rahmet eylesin anneannemin “İyi düşün iyi olsun oğlum” dediğinin kitaplarını okuyoruz şimdi. Aslında işte düşüncenin gücü, pozitif inanma oralara geliyor. Diğer taraftan da kötü bir şey gelir başına o zaman da “Hayırlısı bu demek, bu olması gerekiyormuş” derler. Allah senin karşısına daha güzel bir şey çıkartacak belki de. Kötü de hayatımızın içinde; denilen o, yine o anneanne, babaanne, filozof tarafından bakmak gerekiyor ve ben de yine aynı yere çıkıyorum.
Öyle diyebiliyor musunuz peki hayatınızda? Başınıza kötü bir şey geldiği zaman ya da kötü hissettiğiniz zaman...
Vardır bir nedeni diyorum, onu da biliyorum. Diyorum ya hani belki 10 sene önce bu röportajı yapsak, bu soruyu sorsan bambaşka bir cevap çıkabilir ama şu an 40 yaşındayım, diyebiliyorum ya evet kötü bir şey oluyor, bazen üst üste terslikler geliyor; “Bir nedeni vardır, bir hayırlısı gayrınız” diyebiliyorsun.
“Duygu net bir şekilde anlatılabilir bir şey gibi gelmiyor bana”
Bir de yine filmden yola çıkarak o da hoşuma gitti ve belki başka bir bakış açısı oldu. Bazı aşklar burnunuzun dibinde başlar…
Aynen öyle. Bilemezsin kim olduğunu, şu an nerede olduğunu, ne zaman tanışacağını, belki de tanışıyorsun, bilmiyorsun. İşte o bir şekilde çıkıyor karşına. Hep cümleyi kuruyorsun ama bir yerde böyle işte dediğin yer var ya, işte o duygu kısmı. Çünkü duygu net bir şekilde anlatılabilir bir şey gibi gelmiyor bana ki kimsenin de çok net anlattığını düşünmüyorum.
“Savrulma iyi değildir”
Sizin hayatınıza uzaktan bakarak gözlemlediğimde arkadaşlıklarınızda, ilişkilerinizde, özel hayatınızda uzun yolculuklar yaptığınızı görüyorum. Güvenli bir alan oluşturmuş gibisiniz...
Güvenli alanım ve iyi hissettiğim bir dünyam var. Sadece güvenli alanda kalmak için uzatmazsın ilişkini ya da dostluğunu ama doğru seçimlerle, doğru insanlarla, az insanlarla uzun dostluklar, dostlukların ötesi kardeşlikler, ilişkinde de aynı şekilde beraber yol alabilmek, beraber kararlar alabilmek, beraber yaşamak, beraber nefes almak bunlar çok kıymetli. İşte o alanı sağlayabildiğin noktada da güvenli alanında oluyorsun. Güvenli alan da açıkçası her insanın en rahat ettiği ve nefes aldığı nokta, bunun dışında savrulursun çünkü. Savrulma iyi değildir bence.
“Romantik komedi aslında çok önemli bir tür”
Bu film güzel duygular hissettiriyor. Sizce filmi neden izlesinler?
Güzel vakit, keyifli vakit geçirmek istiyorlarsa bekliyoruz onları. Dünya genelinde de konuşuyorum sadece Türkiye olarak söylemiyorum, romantik komedi içi boşaltılmış bir tür olarak ortaya çıkmaya başladı. Aslında çok önemli bir tür. Biz neden bundan uzaklaştık ve buna neden çok basit olarak bakıyoruz? Hızlı, ritimli, kızla oğlanın birbirine âşık olup gözlerinin dünyayı görmediği bir koşturmaca dediğimiz için belki de. Onun için de seyircisi biraz da alt yaşı kapsıyor ama hepimizin ihtiyacı olan duygular bunlar. Burada da evet romantik komedi yapıyoruz ama 40 yaşlarında Ömer gibi bir adamımız var. Ve romantik komedide göremeyeceğimiz noktada bir trajik sorunsalı olan bir adam, diğer tarafta aldatılmış bir kadın görüyoruz ama arkadaşlık dayanışmasıyla hayatı güzelleştirme çabalarını da izliyoruz. Arkadaşlık, dostluk, ilişkiler, gerçekler, hayat hepsi iç içe ve bilindik romantik komedilerin dışında bir şey izleyecekler. Onun için izlemelerini isterim.
Tiyatro oyununuz ‘Cırcır Böcekleri, İtler ve Biz’ nasıl gidiyor, ben izledim ve çok sevdim.
Kapalı gişe oynuyoruz. Eskişehir, Ankara, İzmir turnelerimizi de yaptık. Orada da ilgi çok güzeldi.
“Tiyatroda enerjiyi o anda ortak hissediyorsunuz”
Tiyatroya ilgi beni çok mutlu ediyor. Sahneden seyirciye baktığınız zaman siz neler hissediyorsunuz?
Tabii ki de mutlu eden bir şeyin içindeyiz. Zaten tiyatro hiçbir zaman ölmez. Çünkü tiyatroda birebir bir iletişim var. İzlemek istediğin aktörü gidip canlı canlı izliyorsun. Onun tadı, onun lezzeti tabii ki her zaman başkadır. Tiyatro izlemek için giyinecek, otobüse binecek, mekana gelecek, biletini alacak, tekrar otobüse binecek, eve dönecek. Burada bir uğraş ve çaba var. Öteki taraftan da şöyle bir şey var; enerjiyi ortak olarak hissediyorsunuz, sizin oynadığınız duyguyu o an o da hissediyor. Televizyonda ise biz izleyiciden çok önce çekmiş oluyoruz sahneyi ve yayınlamış oluyoruz zaten. Ama birebir enerji, o atmosfer, o aura tiyatroda çok başka. Ve sonunda onlardan duyduğun alkış ise muhteşem bir duygu ve mutluluk.