Mehmet Yaşin
Şarap köpek öldürür mü?
Gençken, insan daha dertli oluyor nedense! Bizim zamanımızda da böyleydi, şimdi de böyle. Değişen şey nedenleri! Gençken dertlerimi söndürmek için şarap içerdim. Şimdi derdim kalmadı ama hâlâ şarap içiyorum. Bu sefer dertten değil zevkten!
Derdimi söndüren şaraplardan aklımda kalanlar: Güzel Marmara, Buzbağ, Papaz Karası, Mürefte, Avşa, iki buçuk litrelik şişelerde satılan Hetiter. Bozcaada’nın beton tanklarda bekletilen şaraplarının ismini unuttum. Bir de Beyoğlu’ndaki izbe şaraphanelerde, bardak hesabı satılan şaraplar vardı.
O zamanlar şarap ucuzdu! Daha da ucuzu, büyük şişelerde satılan Tekel birasıydı. Ama onunla kafayı bulabilmek için birkaç şişe içmek veya içine bir duble votka koymak (Arjantin olurdu o zaman) gerekirdi.
Rakı bize pahalı gelirdi. 35’lik bir şişenin fiyatı 12,5 liraydı. Ne de olsa yanında birkaç meze de isterdi. Meze demek ekstra paraydı. Bir de o zamanlar anasonun tadını pek sevmediğim için rakıya pek rağbet etmezdim! Zaten, rakı servis eden meyhaneler, bir üst düzeyde yer alır, genç müşterilere iyi gözle bakılmazdı. Halbuki şarap pek meze istemezdi. Bir tabak patates kızartması, bir avuç fındık, fıstık yeterli olurdu.
Kimi şişeden kimi bardaktan
Bir de eşitlikçi, sınıf farkı tanımayan içkiydi şarap. Sokaktaki şarapçı ile biz meyhane sığıntıları aynı şarabı içerdik. Zaten başka çeşit de yoktu! Tek farkımız, biz şarabı su bardağına koyardık, şarapçılar şişeden içerdi! Tüm bu şaraplara ortak bir ad takılmıştı: “Köpek Öldüren”.
Bunun nedeni, bu şarapların içilip sızıldığı gecelerin sabahında, başınızı yastıktan kaldırmakta zorlanırdınız. Baş ağrısı akşama kadar beyninizi içten içe oyardı.
Kimileri, şarabı erken olgunlaştırmak için kullanılan “göztaşı” nı suçlardı, kimileri de bu şarapların afyonlu olduğunu söylerdi.
O zamanlar bu konuda ahkam kesenlerin sayısı, bugünkü tadımcılar kadar çoktu!
Her neyse… O günün “Köpek Öldüren” şarapları, bugün müzayedelerde oldukça pahalıya müşteri buluyor! Aslına bakarsanız, bu şarapları içmek zorunda kalanlar, sıkı bir köpek dostudurlar. Çünkü o şişeyi kafalarına dikerken, yanlarında, parkın dışlanmış, sessiz köpekleri vardır.
“Köpek Öldüren”i içen, o sırada, kendisi gibi yalnız olan, dostu köpekle dertleşmektedir!
Cesur üreticiler
Biz gençler, bu ucuz ve tatsız şaraplarla uğraşırken, Doluca, Kavaklıdere, Pamukkale, Sevilen gibi “cesur ve köklü” firmalar, şarabın kalitesini artırabilmek için kahramanca çalışıyorlardı.
Dile kolay!... Şarabın haram sayıldığı bir dine inanan, üzümünü şarapçılara satmamakta direnen üreticilerin bulunduğu, devletin üreticileri vergiye boğduğu bir ülkede şarap yapmak, üstün cesaret isteyen bir işti.
Hâlâ da öyle değil mi?
Yıllar geçti. Türk şaraplarının kalitesi basamak basamak yükseldi. Bağlar ıslah oldu. Büyük firmaların yanına, büyük şaraplar üreten küçük, butik firmalar da eklendi. Dünyanın çeşitli yerlerinde düzenlenen yarışmalarda, şaraplarımız almadık madalya bırakmadı.
Bir zamanlar “Bana bir şişe kırmızı şarap aç” diyen restoran müşterisi, giderek şarabı ismiyle, üzüm çeşidi ile ısmarlamaya başladı.
Şarap menüleri, Türk şarapları ile doldu taştı. Özel yetişmiş şarap garsonları, sipariş edilen yemeklere uygun şaraplar önermeye başladılar. Ama! Şaraplarımız kalite basamaklarını tırmandıkça, fiyatlar da aldı başını gitti.
Fiyatlar uçtu gitti
Geçenlerde, bir restoranda şarap menüsünü inceledim, gördüğüm rakamlara inanamadım. Dostlarınızla gittiğiniz bir restoranda, orta kalite iki şişe şarap ısmarlasanız, hesaba 3 bin lira veya daha fazlasının yazılacağından emin olabilirsiniz.
Şarap, öyle fıstık, çekirdekle yudumlanacak bir içki değil.
Meret yanında pahalı eşlikçiler de ister. Özel mezeler, az pişmiş pahalı etler, lop etli nadir balıklar... Hadi “Atın ölümü arpadan olsun” deyip, finali dört dörtlük yapmak isterseniz, yemeğe pahalı peynirlerle nokta koymak gerekir.
Gelecek hesabı, hesaplayabiliyor musunuz?
Uğraşmayın, moraliniz bozulur.
Durum böyle olunca, şunlar oldu. Sıralayalım:
Müşteri restoranlarda şarap yerine rakıya döndü. Gençler biraya teslim oldu. Market rafları, yurt dışında üretilen “çöp” şaraplarla doldu, taştı.
Yabancı marka hayranlığı
Biz Türklerde, tedavisi olanaksız bir yabancı marka hayranlığı vardır. Onun için raflardaki cafcaflı etiketli yabancı şaraplar, bizim şarapların önünü kesmeye başladı.
Bir bilseler, bu yabancı etiketli şarapların, benim gençken içtiğim “Köpek Öldüren” şaraplardan hiç farkı yok. Paranızı çöpe atmamanızı öneririm.
Bizim şaraplar, son yıllarda kalite yarışında dörtnala koşuyorlar. Bence dünyanın birçok şarap üreticisinden daha lezzetli ürün yapıyorlar.
Erişebilirsem, içmeye doyamıyorum.
Ama ulaşmak artık hayli zor! Şanslı bir gurubun dışında, Türk şarabıyla flört etmek imkansız gibi!
Şaraplarımız artık, ulaşılamaz güzel kadınlara dönüştü!
Şimdi devlet, yüksek vergilerden sonra, Türk şarap sektörüne bir başka tokat daha atmak hazırlığında!
Teşvikli şarap ithalatı
Nasıl mı?... Özetlemeye çalışayım.
Türk şarapçılarına “öcü” muamelesi yapan hükümet, bazı ülkelere “şarap ithalat muafiyeti” uygulamaya karar verdi. Bu ülkeler hangileri? Sıralayalım:
Arnavutluk’tan 25.000 litre, Azerbaycan’dan 900.000 litre, Gürcistan’dan 1.000.000 litre, Karadağ’dan 250.000 litre, Moldova’dan 800.000 litre, Tunus’tan 100.000 litre.
Bu ülkelerin şaraplarının hemen hepsinin tadına baktım. Gürcistan’ı bir kenara ayırırsak, çoğu içilecek cinsten değil. Hatta bu şaraplar, sizi şaraptan soğutacak kadar kötü.
Gürcistan şarapları, bir basamak daha yukarıda, ama onların da fiyatı bir parmak üstte.
Bu vergi kıyağının nedenini düşündüm!
Devlet bu kötü şaraplarla, Türk insanını şaraptan soğutmak mı istiyor. Yoksa, Türk şarapçılığını, üzüm üreticiliğini mi yok etmek niyetinde?
Ben, ikinci seçenekten yanayım.
Zaten Türkiye’ye turist gelmese, şarap üretimi çoktan yasaklar listesinin en başında yer alırdı!
Türk şarap tarihi, böylesine kısa anlatılacak kadar yüzeysel değil. Bu ülke toprakları, üzümün ve şarabın anayurdu. Tabii ki çok şey söylemek gerekir. Ama yerimiz bu kadar.
Katkılarınız olursa sevinirim!