Sebzeye saygı lütfen!

Bahçıvanlığı çok severim. Bahçemin çeşitli köşelerinde küçük sebze bahçelerim vardır. Biraz maydanoz, 5-10 sivri biber fidesi, birkaç domates, bir iki saksı kekik, limon otu, reyhan, bir kök lavanta, biberiye, uzun saksılarda küçük turplar, taze soğanlar...

Bunların kimini tohumdan yetiştirip, biraz büyüyünce seyreltirim. Kimini de fide olarak dikerim. Ne kadar gübre vereceğimi, ne kadar sulayacağımı iyi bilirim. Eğer sümüklü böcekler benden önce davranmazsa mahsulün tadını çıkartırım. Mahsul dediğime bakmayın, 3-5 soğan, birkaç domates, 10-15 biber ve biraz ondan biraz bundan. Aslında benim ki hiç de hesaplı bir üreticilik değildir!

Bu mahsulü elde edebilmek için harcadığım para ile pazardan torba torba sebze alabilirim. Ama insanın kendi yetiştirdiklerini yemesinin keyfi başka türlü oluyor.

sebze.jpeg

Hep öyle değil midir? Yol kıyısındaki bir ağaçtan tırtıkladığınız birkaç portakal ve mandalinanın, eriğin, elinize diken bata bata topladığınız böğürtlenlerin, daldan kopardığınız kirazların tadı bambaşkadır.

Aynı ağacın ürünü olsa da sizin kopardıklarınız, manavda satılanlardan her zaman daha lezzetlidir.

Nasıl doğmanın, büyümenin, ölmenin bir zamanı varsa, dikmenin de sökmenin de bir zamanı vardır. Bir domatesin olgunlaşması, bir patlıcanın lezzet toplaması, bir fasulyenin tat kazanması için belirli bir zamana gereksinim vardır.

Tıpkı bir çocuğun oluşması için dokuz ayın geçmesi gibi. Ama kimya, tüm bu süreleri alt üst etti, hızlandırdı fakat lezzeti de aldı götürdü.

Şimdiki sebzeler daha iri, daha kırmızı, daha parlak ama daha lezzetsiz. Yani kimya, tanrının önüne geçti.

KABAK KAFALI, OT BEYİNLİ…

Şimdi her şey alt üst oldu. Pazar yerlerinde sebze satan tezgahlara yaklaşmak zorlaştı. Domates yakut, patates altın külçesi fiyatına ulaştı neredeyse.

Halbuki sebze, beslenmenin toplumsal tarihinde fakirlerin yiyeceği olarak bilinmiştir. Hep küçük rollerle yetinmiştir. Genellikle etin yanında yardımcı yemek olarak görev almıştır. Yani dekoratif ve yancı olmuştur.

patates-altin-kulcesi.jpeg

Sebze için hiç şiir yazılmamıştır. Tablolarda meyveden, çiçekten, ağaçtan daha az resmedilmiştir.

Hep hakaret dolu cümlelerin içinde yer almıştır: Kabak kafalı, patlıcan burunlu, ot beyinli...

Sebzeler hep zevkin tarafında değil, yararın tarafında, gastronominin tarafında değil diyetin tarafında, çocuksu oburluğun değil, yetişkin akıl yürütmenin tarafında bulunmuştur.

Sebzeler, zamanın başlangıcından bu yana doğayla kültürün en verimli karşılaştırmasını oluştururlar. Onun için ilginç hikayeleri vardır.

Örneğin, XV. Louis'in metresi Madam du Barry’nin, kralın seks gücünü artırmak için şu yemeği yaptığı söylenir: Bol karabiberli enginar ve kuşkonmaz eşliğinde, beyaz şarapta pişmiş sülün eti.

Lahananın, yeryüzü tanrıçası Rhea'nın delirttiği Trakya Kralı Lykurgos'un gözyaşlarından doğduğu rivayet olunur.

sebze-yemegi.jpeg

Macarlara göre lahana dolması ruhun gıdasıdır, biraz sabırlı bir çalışma ve ağır ağır pişmenin sonucu ortaya çıkan kokulu bir sanat eseridir. Bu dolma, asla birbirinin aynısı olmayan bilgince birleşimlerin oluşturduğu bir yemektir.

Bezelye, Fransızların en sevdiği sebzedir. Flaubert ve Emile Zola romanlarındaki yemek sahnelerinde bezelyeyi hep baş köşeye oturtmuşlardır. Bu nedenle taze bezelye Fransız burjuvasının vazgeçemediği yemekler arasında yer almıştır. Paris halinde hala özel bir bezelye pazarı vardır.

DOMATESİ AVRUPA’YA İSPANYOL KAŞİFLER GETİRDİ

Peruluların, Şilililerin ve Meksikalıların sebzesi olan domatesi, Avrupa'ya İspanyol kaşifler getirmiştir. Önce İspanyolların ağzını tatlandıran domates, 1692'de İtalyanlarla tanışmıştır. Bu tarihten sonra makarna soslarının ve pizzanın değişmez malzemesi olmuştur.

domates-ispanyol-kasifler.jpeg

Domates, Fransız İhtilali sırasında Fransız mutfağına girmiş,19. Yüzyılın başlarında ise Amerikalıların damaklarını fethetmiştir.

Güney Amerikalı patates insanları önce doyurmuş, sonra açlıktan kırıp geçirmiştir.

Soğanın cücüğü paylaşılamamıştır. Onsuz yapılan yemekler tatsız, tuzsuz olmuştur.

Say babam say!

Dünya tarihinden edebiyata, botanikten beslenmeye, sanattan kültüre, hayatlarımızla iç içe geçmiş olan sebzeye gereken saygıyı gösterelim lütfen.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Yaşin Arşivi