Mutlu Hesapçı
“O evde bir hikâye var ve bu hikâye hepimizin hikâyesi”
‘İyi Bir Aile Değiliz’ filmini çok sevdim, eğlendim ve güldüm. Sıcak, samimi, mizahı doğal bir aile komedisi. Karakterlerin her biri nevi şahsına münhasır ve her biri ailemizde olacak kadar gerçek. Bu benim halam aaa bu kuzenin derken buldum kendimi. Hikâye hepimizin başından geçen ama bu şekilde geçmeyecek türdenJ Dramatik bir konunun böyle işlenmesi ilginç ve iyi bir fikir. Haki Biçici yazdı ve yönetti. Oyuncu kadrosunda Kaan Yıldırım, Erkan Kolçak Köstendil, Sarp Apak, Derya Karadaş, Şinasi Yurtsever, Melisa Doğu, Tarhan Karagöz, Nergis Çorakçı, Vedat Erincin, Asiye Dinçsoy, Yakup Turgut yer alıyor. Oyunculuklar zirvede, herkes çok iyi özellikle Kaan Yıldırım’ın bugüne kadar izlediğim en iyi oyunculuk performansı diyebilirim. Film vizyonda, ailecek gidip izlemenizi çok isterim. ‘İyi Bir Aile Değiliz’ derken iyi bir aile olmanın ve bir arada olabilmenin duygusunu yaşayacaksınız. Ve ailenizin varlığına şükrederken bulacaksınız kendinizi. Son zamanlarda izlediğim kendi türünde en iyi filmlerden ‘İyi Bir Aile Değiliz’ filmi ve beni hem duygulandırdı hem de güldürdü. Tabii filmi bu kadar çok beğenince de filme dair konuşmak istedim. İlk uzun metraj filmiyle başarılı bir başlangıç yapan, filmi yazan ve yöneten Haki Biçici ile buluştuk ve uzun bir sohbetin içinde bulduk kendimizi. Sohbetimizin röportajını okuyun, okuduktan sonra zaten sinemada bulacaksınız ailecek kendinizi. Herkese iyi pazarlar dileriz.
Biz seni oyuncu olarak biliyoruz. Senarist ve yönetmen kimliğin ile bu kez karşımızdasın. Bu planladığın bir şey miydi?
Aslında oyunculukla beraber hep yürütmeye çalıştığım bir alandı. Üniversitede tiyatroya başladım ve o dönem klasik metinlerden uyarlamalar yapmış, metinleri Türkçeleştirmiştim. O dönem farkında olmadan metin çalışmaya başlamışım. Sonra üniversite arkadaşımla kısa filmler çektik. Plato Film Okulu’nda da oyunlar yazdım ve yönettim. Plato’da eğitmenlik yapıyor aynı zamanda da yapımlar gerçekleştiriyorduk. O dönem bana çok şey kattı. Geçmişte de bir film ve dizi projesi yazdık, ön hazırlığını yapmıştık ama hayata geçmedi.
“Kısa filmlerimin birinde babamı da oynatmıştım”
Bu yolculuğa kısa filmlerle zaten uzun süre önce başlamışsın aslında…
Aynen öyle oldu. Hem yazdım, hem oynadım, hem de yönettim. Hatta filmlerin birinde babamı da oynatmıştım. Kısa filmlerimiz başarılı oldu. IF İstanbul’da 3.cülüğümüz var. Ankara Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü aldık. Kısa film ile başlayarak bugünlere gelen uzun bir süreç aslında hikâye.
“Çıkış noktam şu oldu; babam öldü”
‘İyi Bir Aile Değiliz’ filminin hikâyesi nasıl ortaya çıktı, çıkış noktan ne oldu?
Çıkış noktam şu oldu; babam öldü. Babam öldükten sonra acaba köye mi götürsek, mezarı orada mı olsa gibi aile içinde bir soru soruldu. Ve biz de filmdekine benzer durumu düşünmüştük ama babamın böyle bir vasiyeti de yoktu. İstanbul'da doğup büyüdüğümüz için mezarının İstanbul'da olmasını tercih ettik ve herkes buna saygı duydu. Ama sonrasında kendi kendime ‘Acaba doğru bir şey yapmadık mı?’ gibi bir şeye dönüştü kafamda bu durum ve sonra şunları sorgulamaya başladım; neyi doğru yapmadık, neden ben böyle hissediyorum? Acaba kendim babamla olan kişisel erkek, oğul gibi o meselelerle ilgili hâlâ çözemediğim yerlerden kaynaklı olarak mı kafam karıştı? O sırada bu hikâyenin temelleri oluşmaya başladı. Babam öldü ve mezarı nerede olmalıydı? Tiyatronun dışında pek bir şey yapmadığım bir dönemde ise Zeynep Atakan’ın YapımLab’de Burak Göral’ın senaryo kursuna gittim. Burak Hoca ödev verdi, ben de bir sayfa olarak hikâyeyi yazdım. Burak “İlginç bir şey var burada” dedi, yollar gösterdi ve böylece hikâye senaryoya dönüşmeye başladı. Şu anki filmin başı, ortası, sonu olan hikâye çıktı. İşte cenazeyi köye gömmek isteyen akrabalar var ve kabul etmeyen bir kahramanımız var, sonra cenaze kayboluyor. Annem de dâhil herkes suçlu gibi bir hikâye böylece ortaya çıktı.
‘Evet, iyi aileleriz gibi görünüyoruz ama iyi aile olmak tam olarak bu mu?’
‘İyi Bir Aile Değiliz’ ismi nasıl çıktı, oradaki sorgulama neydi ve bu isme dönüştü?
Hani aile olarak ki hepimizin aileleri temelde birbirini sonsuz kollayan, açıklarını kapatan, fedakâr, destekleyen ailelerdir ve iyi bir aileyizdir aslında. Çok aşırı travmatik hikâyeler yoksa aileler birbirinin yanındadır, destekçisidir. Ama destekleme sınırımızı da hepimiz aşarız. Mesela 28 yaşında bir yeğenim var, kocaman kadın ara ara sınırımı aşıyorum, ona çocuk gibi davranıyorum. “Aaa dayılık yapıyorum” ben derken buluyorum kendimi. Sonra iyi aile olma dediğimiz şey ne? Tamam, bu. Ama benim aslında aileyle ilgili mevzum şu; ‘Evet, iyi aileleriz gibi görünüyoruz ama iyi aile olmak tam olarak bu mu?’ gibi bir soru sormak da istedim.
“İçine düştüğüm durumla eğleniyor olmak istedim”
Konu çok acıklı, dram olabilecek bir hikâyeyken mizahla ilerletmişsin mevzuyu. Dram yazıp herkesi ağlata bilirdin de. Neden bu türü tercih ettin?
Babamın mezarı mevzusunda dediğim gibi acaba doğru yapmadım mı, yapmadık mı falan gibi bir hissim oldu. Sonra bu hissimin komik olduğunu fark ettim. Zaten babam gömülmüş, memlekete mi gömsek düşüncesi nedir ya… Kafam karıştı ve uzun süre bu mevzuyu düşündüm, artık ölmüş nereye gömülmek isterdi ona soramazsın da... Böyle bir vasiyeti de yok. İçine düştüğüm bu durum komikti. Bence filmi kara mizaha çeviren de bu hissim, yani içine düştüğüm durumla eğleniyor olmak istedim. Ben en ciddi konularla bile zamanla dalga geçilebilen bir evde büyüdüm. Dalga geçilir ya her şeyle mesela ağrım var dersin, yok ağrımaz diye dalga geçerler, hadi kalk biraz erkek ol falan kafası da olabilir bu. O yüzden herhalde o alışkanlığın devamı benimkisi ve mizaha yansıyan durum da bu yüzden. Kendine sorular sorarken aslında bir taraftan da böyle komik de bir durum içinde kaldığımı düşünerek çıktı. Bence kendi kendime böyle bir şey yaşıyordum. Ben bunları yaşarken ara ara işte ailemle, ablamla konuşuyoruz takmışım ‘Babam nerede gömülmeliydi?’ mevzusuna ve ablamın yüzünde ‘Ne diyorsun sen?’ durumlarını görüyorum, şaşırıyor. Hâlbuki kendi karanlığımdan kendimi eğlendirmeye çalıştığım, sığındığım bir yermiş burası.
“Film bana benzesin, babama da benzesin istedim”
Bir kere baba kaybı birinci dereceden yakın olduğu için çok üzücü. Bu acıdan bir hikâye çıkartırken gelgitlerini ve duygunu merak ediyorum. Film nasıl oldu?
Film bana benzesin, babama da benzesin istedim. Mesela babama derlerdi ki “Oğlunuz size benziyor” onun cevabı “Neresi benziyor” diyerek başlardı dalga geçmeye “Evet bana benziyor aslan oğlum” gibi övgüler yoktu. Biz ailecek romantize edilebilecek herhangi bir şey karşısında hep gülecek bir şey bulurduk. Babamın da eğleneceği bir film olsun istedim açıkçası. Ama gel-git dediğin şeyleri yaşadım, senaryoyu yazarken ara ara kendimi o duyguda yakaladım. “Aaa romantik bir şeyler yazıyorum şu an” derken buldum kendimi. Hâlbuki burada yazdığım şeyde bir kayıp var zaten, gerçek ve üzüldük ama romantize etmeme gerek yok artık.
Filmin kara mizah dozu o kadar yerinde ve o kadar güzel yazmışsın ki, bu bir yetenek mi, nasıl yazdın?
Bizim film bazında konuşuyorsak bence herhalde o anlattığım büyütülme şekli ve bakış açısıyla yazılabilen bir şey olabilir. Aslında ben romantik metinleri çok severim, okumayı da çok severim öyle işlerden de çok hoşlanıyorum. Ama kendim bir acımı vesaireyi hafifleterek anlatma tecrübem olduğu için, herhalde yazarken de böyle bir şey çıkıyor benden.
En azından şunu biliyordum; ustaların kendi eserlerini nasıl yarattığını anlamaya çalışıyorsun, orada da hep bir mevzu önemli; yazdığın metin sana benzesin, yaptığın iş neyse sana özgü olsun hikâyesi. Dolayısıyla senaryoyu olabildiğince kendime benzetmeye çalıştım. Benim bakış açılarım ve “Ben olsaydım nasıl ilerlerdi?” kısmında galiba böyle kara mizah çıktı. Benim normal, hayata baktığım yerden böyle gelişiyor hikâye. Hadi şimdi de şurada komik oluyor diye yazamam. Kendiliğinden doğal, akışında, hayatın içindeki hallerimiz şeklinde çıktı senaryo ve gelişti. Yoksa bir tecrübe midir, yetenek midir bunu bilmiyorum.
“Kalıcı bir iş yaptığımı düşünüyorum”
Filmi izlediğinde ne hissettin, “oldu, başardım” dedin mi ve nasıl buldun?
Çektiğimiz her şeyi gün be gün izledim. Çekimler bittiğinde kendimi çok iyi hissediyordum. Kurduğum dünyayı, hayal ettiğim hikâyeyi çekmeyi doğru bir ekip sayesinde başardım. Her şey çok yolunda gitti, bütün aşamaları ve detayları istediğimiz gibi oldu. Hissettiğim duygular ilk günkü gibi hâlâ aynı ve çok iyi hissediyorum. En azından filmde o bakış açım var ve yazdığım şeyi çektik, çok mutluyum. Olmuş, başarmışım kendimce diyemem ama benim yazdığım senaryoyu okuyan insanların hepsi beni takdir etti, işte bu noktada başarmışım diyebilirim. Oyuncular çok mutluydu ve onların mutlu olması çok önemli bir ölçüt. Çünkü bazen film bittikten sonra oyuncular “Ben ne yaptım?” diyebiliyor. Oyuncular mutlu, yapımcılar mutlu, ben mutluyum. Filmin yani o duygu durumunun, o kara mizahın güncelliğinin geçmeyeceğini düşünenlerdenim açıkçası. Dolayısıyla kalıcı bir iş yaptığını düşünüyorum. Filmin güncel bir şeye yaslanan hikâyesi yok çünkü.
“Yabancılık duyacağı, ne oluyor ya bu insanlar kim diyeceği bir dünyası yok filmin”
İzleyici ‘İyi Bir Aile Değiliz’ filmine neden gitsin?
Kendilerinden çok şey bulabilecekleri için gitsinler çünkü bu hepimizin ailesi. İzleyici 90 dakika hiç düşmeyen çok tempolu bir seyirlik ve takip edeceği şeyin kaybolmadığı bir hikâye izleyecek. Ayrıca izleyici o evi tanıyor diye düşünüyorum, o ev herkesin evi yani sınıfsal olarak hiç fark etmiyor, herkes o eve bir şekilde girdi ya halasının evine girdi ya babaannesinin evi ya annesinin evi. O evde bir hikâye var ve bu hikâye hepimizin hikâyesi. Ve hepimizin aile bireylerinden de şeyler var hikâyede. Aslında birbirimize çok benziyoruz farklı değiliz. Mesela bu bizim hikâye bambaşka bir ülkede geçiyor olsun, o ülkede de bu ritüeller var. Her toplumda insanların birbirlerine, hayatlarına müdahale şeklinde ilerleyen aile ilişkileri ve kardeşlik hikâyesi var. Kardeşlikte değer görmeyen kadın, hangi toplumda erkek daha az değer görüyor ki bu hikâyede karşılığını bulmasın. Filmin izleyicinin bütün kodlarına hizmet eden bir hikâyesi var. Yabancılık duyacağı, ne oluyor ya bu insanlar kim diyeceği bir dünyası yok filmin. Yönetmenin kendi ruh halini, babasıyla olan acılı sürecini anlattığı ama izleyiciyi korkutan ve sıkıcılık barındıran bir tarafı yok. Çünkü ben de zaten öyle birisi değilim. Bu filmin izleyicinin anlamayacağı bir dünyası yok.
Filmi sizin aile nasıl buldu?
Bu ben miyim, şu ben miyim soruları oldu tabii. Ablam “Hiç ben değilim bu falan” dedi gülerek. Tabii ki iş bir aile polisiyesinde dönüyor, cenaze kaybı çok korkunç olduğu için hiç kimse kimseye benzemiyor aslında. Yani şimdi Murat da bana benzemiyor. Murat da hiç makul biri değil ama ben makul biriyim. Murat benim galiba yapmak istediklerimi, söylemek istediklerimi söyleyen karakter oldu.
“Sarp ve Derya oyuncu tarafında olurlarsa kendimi güvende ve rahat hissederim”
Çok uyumlu ve şahane bir oyuncu kadrosu var, nasıl oluşturdun?
Açıkçası yazarken Çiçek’i Derya’nın oynamasını, Sinan'ı da Sarp'ın oynamasını başından planlayarak düşündüm. Umarım onlar olur ve zamanlama doğru olur demiştim. Çünkü Sarp benim çok yakın arkadaşım, Derya eşim. Ben ilk defa uzun metraj filmde yönetmenlik yapıyorum ve şöyle bakıyorum; Sarp ve Derya oyuncu tarafında olurlarsa kendimi güvende ve rahat hissederim. Ben burada işlerimi yaparken, onlar da orayı çok güzel hallederler. Sarp ve Derya bir ortamdaysa, o ortam iyidir. Kaan Yıldırım ile birlikte aklımda üç isim falan vardı, Kaan da onlardan bir tanesiydi. İyi ki o oldu, çok da iyi oldu. Hatta Hasibe Eren konuk oyuncu olarak bir gün sete geldi; “Kaan senin o dönemine benzemiş ama senden daha yakışıklı” dedi, eee haksız da sayılmaz tabii... ;))) Erkan Kolçak Köstendil de o üç-dört isimden biriydi ve Erkan da çok iyi oldu, başkası olmazmış. İyi ki düşündüğüm isimler oldu ve tabii onların zamanlamaları uydu, şanslıydım. Oyuncu olduğum için cast’ı kurmak benim için kaygılandığım bir şey değildi ve zor olmadı ve cast direktörümüz ile birlikte en doğru kadroyu kurmuş olduk.
“Tiyatronun bir oyuncu üzerinde böyle bir motivasyonu var”
Gelelim oyunculuk yönüne, rol bekler misin ve oynamadığında kendini nasıl hissedersin? Ve seni izleyeceğimiz yeni proje var mı?
Rol beklerim tabii ki, oynamak en sevdiğim şeylerden biri. Ama artık hayatımda hepsi bir bütün. Oyunculuk yapmazsam metin yazmayı da biraz unutabilirim. Bu rol gelsin, proje gelsin gibi bir bekleme zamanı yaratmıyorum kendime çünkü mutlaka yaptığım başka bir alanda işim oluyor. Senaryo yazıyorum, sonra bir filmin ortak yapımcısı oluyorum bir sürü alanlarda varlık göstermeye çalışıyorum. Özellikle tiyatro hep yapıyorum ki oradan aldığım ilgi, takdir beni ayakta, dinç tutuyor. Tiyatro yapmayıp çok popüler işler yaptıktan sonra bir de işim tutmazsa yavaş yavaş kafamda şu çalışmaya başlıyor “Ben galiba iyi bir oyuncu değilim”... Ama sahneye çıkıyorsun ve izleyici sana diyor ki “Yürü ya çok iyisin”... Tiyatronun bir oyuncu üzerinde böyle bir motivasyonu var. İçinde oyuncu olarak yer aldığım ‘Netflix’te yayınlanacak proje var. O projeyi de heyecanla bekliyorum. Zaten filmin heyecanı inanılmaz ve vizyonda filme dair gelecek güzel haberleri bekliyorum.
“Derya iyi ki hayatımda”
Hadi biraz özel hayata da gireyim. Eşin Derya Karadaş ile nasıl tanıştınız ve ne güzel bir birliktelik, maşallah diyorum.
2012 yılında Rahmetli Yaşar Gaga’nın evinde tanıştık, tanıştıktan bir yıl sonra da birlikte olduk. 10 yıldır beraberiz ve 8 yıldır evliyiz. Derya iyi ki hayatımda, birbirimizi çok iyi tamamlıyoruz ve iyi anlaşıyoruz. Benim şansım o. Hayata dair ve yaptığım işlere dair ilk onayı hep ondan beklerim. Ayrıca oyuncu olarak çok beğendiğim, hayran olduğum biri... Tabii, en çok beslendiğim ve ilham veren kişi de Derya.