Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

Mutlu olmak için ‘Prens’ izliyorum!

Çok başka kafalar, zekice yazılmış absürt bir dünya ve bir arada göremeyeceğiniz her biri nevi şahsına münhasır karakterler. Her bir karakter benim oyun arkadaşım oldu. Onları izleyerek bu hayatın içinden sıyrılıyorum ve başka bir dünyanın içinde mutluluk oyunu oynuyorum sanki. BluTV’nin ‘Prens’ dizisinin nihayet ikinci sezonu geldi. Çok mutluyum. Prens’in ikinci sezonunun heyecanını Ceyda Düvenci ve Serdar Orçin ile konuştum. ‘İkinci sezonda neler olacak?’ merakında karakterlerine dair sorular sordum. Biz bu röportajı yaptığımız sırada dizi henüz yayına girmemişti. ‘Prens’ dizisinin ikinci sezonu 9 Nisan itibariyle yayına girdi. Prens’in yeni maceraları dizinin yeni bölümleri her hafta BluTV kütüphanesindeki yerini alacak. Her hafta heyecanla yeni bölümü bekliyorum. Bakalım kahramanlarımızı neler bekliyor? İzlemeyen kalmamıştır diye düşünüyorum ama yine de ısrarla söylüyorum; kendiniz için bir iyilik yapın Prens dizisini izleyin. Pazar gününüz güzel geçer benden söylemesi!

ceyda-serdar-mutlu.jpg

“Çok heyecan verici proje, hiç bitmesin diyorum”

CEYDA DÜVENCİ

Çok mutluyum ‘Prens’ ikinci sezon geldi. İlk yola çıktığınız zamana döndüğünüzde

projenin başarılı olacağını hatta ikinci sezona geleceğini düşünmüş müydünüz? Sizde heyecan nasıl?

Giray Altınok ile Kerem Özdoğan çok emindi ama bende ‘Bu iş gerçekten olacak mı?’ duygusu vardı. Çünkü teknik ve içerik anlamında benim oyuncu olarak çok alıştığım bir proje değildi. Aslına bakarsanız her anlamda bir ilkti benim için. İnsanın kariyerinde dönüp baktığında böyle virajları vardır. Böyle çok mutlulukla andığı, ona iyi gelen, ondan sonra her şeyin değiştiği projeleri vardır. Bu anlamda Prens benim ilk üç projemden biri oldu diyebilirim. Şimdi Giray ve Kerem'e ‘Bu proje hiç bitmesin, yıllarca sürsün’ diyorum. Dokuz sezon çekerim, ben hiçbir yere gitmem burada yaşlanırım. İçinde yer almaktan çok mutlu olduğum ve insanlar beğendikçe de kendimi çok iyi hissettiğim bir projenin içindeyim. Bütününde insanları mutlu eden bir yerden hayran bıraktırmak duygusu da çok güzel. Zaten oyuncu olarak komedide oynuyor olmak benim için çok heyecan verici, o yüzden ayrıca aşırı mutluyum. Beni bırakın ben 30 yıl bu dünyada kalayım. ;)))

Üç proje dediniz, diğerleri hangi projelerdi?

Bin Bir Gece, Umutsuz Ev Kadınları ve Prens kesinlikle benim için iyi ki oldu dediğim projeler. İçinde çok mutlu olduğum yuvam gibi hissettiğim hani bitmesini hiç istemediğim 3 proje.

‘Onlar ne yazdıysa güzeldir’

ceyda-duvenci-2.png

Ayrıca rol size çok yakışmış, tam ana kraliçe olmuşsunuz. Bu proje ile buluşmanız nasıl oldu?

Pandemi döneminde Bodrum’da yaşıyordum. Pandeminin en sert zamanlarıydı ve hayat durmuştu. Giray ve Kerem ile daha önce çalışmıştık, zaten onlara hayrandım ve çok seviyordum. Giray beni aradı, dedi ki; ‘Bir şey yazdık, değişik bir teknikle çekilecek ve bir karakter var, bunu senin oynamanı istiyoruz. Gelir misin?’ Onlara hayır diyemezdim, ‘Tabii ki gelirim’ dedim. Ne yaptılar, ne oluyor hiçbir fikrim yoktu ama okudukça içine dâhil oldukça anladım. Benim için Giray ve Kerem zekâları, vizyonları, kalemleriyle dimdik ve sağlam duran öyle iki isim ki... O kadar bilen bir yerden yapıyorlar, entelektüel yapıları da çok yüksek, dolayısıyla ‘Onlar ne yazdıysa güzeldir’ deyip ‘Ben varım’ dedim.

“Sion lafını, sözünü esirgemeyen güçlü bir kadın”

Kraliçe Sion’a dair neler söylersiniz? İkinci sezonda karakterde ne gibi değişimler olacak?

Sion herhalde ikinci sezonun en sürprizli hikâyelere sahip olan karakterlerden biri. İpucu vermemek adına çok oralardan bahsetmeyeyim. Sion’u şu yüzden çok seviyorum; lafını, sözünü esirgemeyen güçlü bir kadın. Bir kız çocuğu olmuş keşke erkek olsaymış ona hasret ama rahmetli kocasının eski eşinden olan oğlunu bile ‘Ben doğurdum’ diyerek ‘Yeter ki iktidar elden gitmesin’ diyecek kadar da hırslı bir kadın. İhtiraslı aşk kadını, aslında kocasının kardeşine âşık ama kocasına da bir ihtirası vardı ‘Onu da bırakmayayım, bunu da bırakmayayım, hepsi benim’ durumu da var. Herkesle ve her şeyle restleşmesini seviyorum. Sion’un konuşması melodik ve kendimce böyle bir melodi buldum. İnişli çıkışlı böyle şarkı söyler gibi bir tonu var. Biraz salak gibi görünen ama aslında da o kadar salak olmayan bir karakter. Bütün karakterlerde görünen de bir özellik o, biraz şaşkınlık var hepimizde. Prens dizisini böyle nakış gibi görüyorum ben. Nasıl diyeyim size hani Anadolu kadınlarının işlediği o en güzel nakış gibi, en güzel tığ örgüsü masa örtüsü gibi böyle ilmek ilmek işlenmiş gibi. Birbiriyle bağlandığında karakterleriyle, her şeyiyle bütününde böyle dokunmaya, kullanmaya kıyamayıp hani tablosunu yapsak öyle kalsa diyeceğiniz bir elemeği göz nuru bir şeymiş gibi geliyor bana.

“Setin arka bahçesinde toplandık ve evcilik oynuyoruz gibi”

Çok güzel tanımladınız. İçinden sürpriz bir şeylerin çıktığı ama bütününde öylece duvarımda asılı bir eser gibi. Hatta izlerken şunu da düşündüm; sanki evcilik oyununun içinde hissiyatını da veriyor.

Biz çok öyleyiz, setin arka bahçesinde toplandık ve evcilik oynuyoruz gibi gerçekten. Hani çocukken ‘Hadi gel oynayalım’ diye bütün arkadaşlarını çağırırsın, ‘Hemen geliyorum, dur ayakkabılarımı giyeyim, annemden izin alayım’ deyip gidersin de saatlerce oynarsın ve annen artık ‘Gel çocuğum, hava kararıyor’ der ama hiç istemezsin ya eve gitmeyi. Bu duygunun 40 yaş sonrasını yaşıyoruz. Giray ‘Hadi gelin arka bahçeye oynayalım’ dedi ve ben o bahçeden hiç çıkmak istemiyorum şimdi.

‘Ben de o evciliğe katılmak istiyorum’ derken buluyorum kendimi, ne bileyim arkadan geçsem bile olur ve çok gülüyorum tabii. Bunu ben bile diyorsam herkes sanırım diziye katılmak istiyor. Aileniz de ikinci sezonda baya genişledi, yeni oyun arkadaşları geldi.

Birinci sezon pandemi dönemindeydi ve çok küçücük bir ekiptik. Bongomia Krallığı’nda ailecek oynamıştık. Şimdi tabii ailemiz büyüdü, evet kim geliyor bugün Bongomia’ya demeye başladık. Bin şükür o kadar güzel isimler katıldı ki ailemize sanki onlar da hep varmış gibi oldu ve biz çok eğleniyoruz. Oyuncu arkadaşlarım ‘Yeni sezonu çekiyor musunuz, biz de bir rol oynasak var mıdır acaba?’ derken buldular kendilerini. Bu rol istemek değil açıkçası ben içinde olmasaydım Giray’ı arayıp ‘Ben de bir geleyim krallığınıza’ derdim yani.

‘Biz aileyiz, birbirimize her şeyi yapabiliriz ama kimse bize bir şey yapamaz’

Başka bir kafa, tarihe absürt bir mizahla bakıyorsun. Acaba bu kadar çok neden sevildi sizce?

Bence çok gerçek çünkü söyleyemediğimiz bir sürü şeyi söyleyen, dalgasını geçemediğimiz bir sürü şeyi bize bambaşka bir perspektiften gösteren, hayatın içinde şikâyet ettiğimiz her şeyi aslında ‘Ya çok da tamam takılma ya bunlarla eğlenebilirsin aslında’ dedirten halini seviyorum. Hiç olmayan bir ülkenin aslında çok hayatın içindeki dertlerini barındıran ve bütününde, ki Giray'ın en sevdiğim hali o zaten, aile yapısını da çok garip bir yerden koruyan bir iş. ‘Biz aileyiz, birbirimize her şeyi yapabiliriz ama kimse bize bir şey yapamaz’ orada tavrımız çok net. Biz birbirimizin canını yakarız, kavga ederiz, çemkiririz, bağırırız, sevmeyiz bazen, bazen çok severiz ama biz birbirimize yapabiliriz başka hiç kimse yapamaz. Bu bence hepimizin dostluklarda da aile yapısında da çok unuttuğumuz ve ihtiyacımız olan bir şey. Dolayısıyla da bütününde baktığında bence o hikâyenin içinde olmak istiyorsun. Bir kere çok gülüyorsun her duruma. Mesela güvercinin ayağına bağlı gelmiş bir mesaj gecenin bu saatinde kimden geliyor derken şunu anlatıyor; tarih var olduğundan beri bu var, kadın seviyorsa kıskanır. Gecenin bir vakti mesaj gelemez kardeşim, bu, bugüne ait bir duygu değil, o güne ait de bir duygu. Sion'un kızını koruması, kollaması, kızının yenilikçi cümlelerinin olması, ezdirmemesi her annenin duygusu. Zamansız gerçekler bunlar.

whatsapp-image-2024-04-20-at-23-06-59.jpeg

Kıyafetleriniz de çok havalı. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz onun içinde?

Kraliçe gibi hissediyorum tabii. Bayılıyorum kıyafetlere, aksesuarlara… İkinci sezonda da Sion'nun perçemini bembeyaz yaptık, değişiklik oldu. Zamanaşımı da bir nebze vermiş olduk diye düşünüyorum ve güzel oldu. Kostümlerle oturup kalkması zahmetli ama keyifli.

“Kızının mutluluğu üzerinden bir Sion göreceğiz”

Ana kraliçe bu sezon gemileri yakacak mı, aşkını yaşayabilecek mi?

Başlayamadık, adam çok ihtiraslı yapacak bir şey yok. İkinci sezonda Sion adama babalığını hatırlatmaya çalışıyor artık biraz daha kızına bir düşkünlük var. Kızının mutluluğu üzerinden bir Sion göreceğiz ikinci sezonda. Dolayısıyla taht ihtirasından çok baba olmayı hatırlatan, ‘Senin bir kızın var, gel biraz buraya bakalım’ diyen bir Sion olacak, o da benim için çok anlamlı. İhtiraslar, tutkular var tabii ki ama burada da bir evlat var ve ‘Sen bir babasın’ diyecek Kalesh’e. Tabii Kalesh ile Sion'un aşkı da çok derin bir aşk. Kalesh taht kavgası için her şeyi yapar ama Sion'a çok ihanet etmezmiş gibi bir hali var şimdilik.

Evet, güzel bir aşk görünüyor.

Her ne kadar biz o ihtirası çok yaşamamış olsak da aralarında o aşk var.

Çok zayıflamışsınız ve çok güzel görünüyorsunuz, başka bir enerji var üzerinizde. Eğlenceli bir şeyin içinde olunca enerji hep yüksek oluyor ve insanı dinç tutuyor değil mi?

Kesinlikle öyle, şöyle düşünün bizim stüdyomuz kapalı bir stüdyo, cam falan yok. Biz içeriye bir giriyoruz belki 8 saat çıkmıyoruz oradan dışarıya. Sahneler değiştiği zaman da ya kostüme ya makyaja gidiyoruz. Yani dışarı çıkmak diye bir şansımız olmuyor. Girdiğimiz yer de çekim teknolojisi bakımından ışık görmemesi ve hava almaması gereken bir mekân olduğu için öyle kolay kolay orada sıkıntılanmadan, afakanlar basmadan durabileceğin bir set ortamı değil. Ama biz hiç anlamıyoruz o 8 saat nasıl geçti, ne oldu? O kadar mutluyuz ki içeride hakikaten artık ‘Bir hava mı alsak’ diyerek dışarı çıkmak aklımıza geliyor. Dolayısıyla evet çok dinç tutan ve böyle hiç öf diyeceğim bir an yok. 8 tekrarın 8'inde de aynı şeye gülme be kardeşim ama gülüyoruz valla. Hani tiyatro sahnesinden öyle çıkarsın adrenalin tavan yapmış, oyun bitmiş sanki hani bir oyun daha olsa oynayacakmışsın gibi öyle çıkıyoruz setten her seferinde.

Ana kraliçe güçlenip bütün ipleri eline alsın, aşkını yaşasın, sonu güzel olsun istiyorum.

Gerçekten istikrarlı bir şekilde ne istediğini bilir, peşinden gidersen bence sonu güzel olur hayatta.

genel-fotograf.png

“Çok farklı ve komedisi de çok iyi”

SERDAR ORÇİN

En başa dönersek sana proje ilk geldiğinde nasıl buldun?

Senaryoyu okur okumaz bayıldım. Çünkü uzun zamandır okurken bu kadar güldüğüm bir senaryo olmamıştı. Bu da zaten olağanüstü bir göstergeydi yani okuduğun şeye bu kadar gülüyorsam kim bilir oynarken neler olacak diye düşündüm ki keza birinci sezon öyle oldu. Daha ilk zamanlarda çok şaşırtıcı bir şey olacaktı, belliydi. Çünkü hiçbir şeye benzemiyordu gerçekten. Bir Türk dizisi, Avrupa'nın ortasında geçen Bongomia diye bir ülkede, orta çağda falan böyle absürtlük… Efendim? Nasıl? Fikir zaten çok komik ama bir taraftan da çok zekice. Bilenin bir takım göndermelere ayrıca güldüğü ama bilmeyenin de ayrıca çok güldüğü, kalemi şahane çok zeki bir işti. İkinci sezonunu ayrıyeten büyük bir heyecanla bekliyorduk.

screenshot-20240420-111400-google.jpg

“İkinci sezon daha da keyifli”

İkinci sezonu da çekilir diye düşünmüş müydün?

Kesinlikle. Yayınlanmasını bekliyorduk gibi bir şey çünkü bunun mutlaka bir karşılık bulacağını düşünüyorduk. Çok farklıydı çünkü ve komedisi de çok iyiydi. Dozunda hiç bel altı yok, var ama çok zekice. Avrupa'nın göbeğinde ama çok da Türk aynı zamanda. İşte bu kodlarla çok güzel oynayan aşk, ihtiras, intikam, entrika... Olması gereken, beklenilen bütün klişeler var ama bunlar çok farklı bir dille anlatılıyor. O yüzden çok keyifli şimdi ikinci sezon daha da keyifli diyebilirim.

“Yazarlarımız kodlarla çok güzel oynamış”

Bilenler karakterini çok iyi biliyor da ikinci sezon hatırlatması diyerek karakteri senden dinleyebilir miyiz, amca Kalesh nasıl bir adam?

Kalesh adından da anlaşıldığı gibi... ;))) Kralın kardeşi, kral olamamış kimse. Önünde engel, hep bir engel olan kimse. İçlerinde güya en okumuşu, adap, usul bilen, bürokrasi bilen diyebileceğimiz tek kişi. Kalesh tamamen strateji adamı ve her şeyi stratejiyle çözmeye çalışan biri. Ama genel ortak özellikleri serin sularda boğuluyor hepsi. Çok büyük planları var ama sığ sularda hiç iyi değiller. O yüzden 1. sezonu izlemeyenler için spoiler vermeyeyim ama izlerlerse görecekler en olmayacak hikâyede birbirini tutmak, en olmayacak anlarda da birbirinden nefret etmek, birbirini öldürmek gelgitlerinde yaşıyorlar. Ama en olmayacak anda da ‘Bizde aileye yamuk olmaz, biz yine de bir aileyiz’ diyerek bir masanın etrafına oturma hikâyesi var. Oysa birbirlerinin hakkında demediklerini bırakmıyorlar hatta öldürelim teşebbüsüne kadar gidiyorlar. Birbirini zehirlemeye çalışıp ama sonunda da işte ‘biz bir aileyiz’e gelen bir sarmalın içindeler. Bir taraftan aslında Yeşilçam romantizmini de taşıyan bir hikâyesi de var. Ama bir taraftan da bugünün çağdaş komedilerinde, anlatılarında kullanılan entrikaların hali de var. Yazarlarımız kodlarla çok güzel oynamış vaziyette, sağ olsunlar.

“Kalesh’in en sevdiğim özelliği...”

Aslında karakterlerin hepsini haklı buluyorsun, seviyorsun da hatta kızamıyorsun. Sen karakterinde en çok neleri seviyorsun ve sevmediğin özelliği ne?

Öyle davranmak, hayatta kalmak için herkesin gerçekten haklı bir nedeni var. Kalesh’in en sevdiğim özelliği, diğerlerinin de sevdiğim özelliği aslında, gün neyi gerektiriyorsa o şekilde hareket etmekten hiçbir şekilde bir sıkıntı duymamak. Fakat yeri geldiğinde de böyle alttan alma konusunda da hiç sıkıntı çekmemek. Yani bir anda diyorsun ki bu herhalde herkesi öldürecek sonra bir anda korumacı, bir anda işte duygusala bağlayabiliyor. Her biri böyle işte, hem en sevdiğim hem de sevmediğim özellikleri. Aslında sevmediğim pek bir özelliği yok.

whatsapp-image-2024-04-20-at-23-09-37.jpeg

Peki, Kalesh hem tahtı hem aşkını kazanacak mı?

Vallahi Kalesh adına ikinci sezonda istediğine yakın bir şeyler oluyor ama istediği şey oluyor gibi oluyor ama yine de amacına ulaşamıyor. Şimdi spoiler vermeyeyim işler daha da karmaşık bir hale geliyor.

Kalesh’in babalık mevzusunda ilerleme olacak mı?

Kalesh o konuda da zorlanıyor ama ikinci sezonda romantik olan duygusal olan şeyler de yaşanıyor diyeyim. Kızını kabul ediyor ama o da zor oluyor. İktidar hırsıyla bunu kabul etme arasında yine bir git gel yaşıyor, o da çok tatlı bir şekilde çözülüyor ama öyle söyleyebilirim.

Taht kavgasında ama bir taraftan da aşkını elde etmek için de bu güç savaşının içinde tabii.

İşte yüzyıllardır bu krallıklar kurulduğundan beri gelen bir klişedir ya, arkada kalan, ikinci planda kalan biri vardır mutlaka. İşte krallık bir şekilde ona geçmiştir, birine geçmiştir. Öbürü kalmıştır niye ikinci çocuk? Bu bir hırs yaratmış ama zekâsına çok güveniyor. Bir sürü strateji kuruyor ama sığ bir suda boğuluyor. Her türlü iktidar savaşının içinde.

Çok eğleniyorsunuz değil mi?

Çok gerçekten fakat tabii burada olağanüstü bir oyuncu kadrosu olmasının konforları yaşandı.

Şimdi bu hiçbir zaman öyle yazılmış bir tekst değil ama yine de sulu zırtlak bir şeye dönüşebilirdi. Bu çok ince bir çizgi aslında. Çok ince bir çizgide oynanması gerekiyordu ve herkes olağanüstü ansamblı tutturdu. Şöyle ki Prens bu işin komiği, onun absürtlüğü birinci olmak zorunda diğer herkes çok gerçek olmak zorunda bir taraftan yani bir komedi içinde ne kadar gerçekse o kadar gerçek. Şimdi öyle olunca çok tuhaf oluyor çünkü prens bugünün kodlarını çok kullanıyor. İşte kahve diyor, masaj diyor, hamama gideceğim diyor, parti veriyor işte ne bileyim bugüne ait şeyler de kullanıyor. Diğerlerinde hiç öyle şeyler yok. Dolayısıyla herkes çok gerçekmiş gibi olmak zorunda yani gerçekten orta çağda yaşanan o anda neler olması gerekiyorsa, beklentiler, istek, arzular ama bizim prensimizin sağ olsun hiç bu işlerle alakası olmadığı için son derece gündelik takılıyor. Aslında bu çatışma da bu karşıtlık da seyircide acayip bir şeye neden oluyor ve çok komik bir şey doğuruyor. Bu günden orta çağa biri ışınlanmış gibi. Prens gibi bir karakter hani bu günden ışınlanmış ve yani hiçbir şeyi ciddiye almayan biri olmasa zaten hiçbir şey olmazdı. Gerçekten ya bu kadar gamsız ve kaygısız olmak da çok ilginç bir kafa diyorum.

“Ama tırnak içinde komedi ciddi bir iştir”

Komedi oynamak farklı mı, karakterine çok gülüyor musun?

Karakterime gülüyorum evet. Ve oynamaktan da çok keyif alıyorum ve çok eğleniyorum. Fakat komedi oynamak tabii ki çok eğlenceli bir şeydir ama oyunculukta çok ince bir sınır vardır; sulu zırtlağa kaçmaması için bir tarafından da çok ciddi olması gerekir komedinin. O yüzden hani böyle ince çizgide kalmak çok önemli burada, zaten insanları bağlayan da tutan da bu oldu. Herkes gerçekten orta çağdaymışçasına ciddi ama bir o kadar da bir şeyi gösterebilmek için absürt. Gerçekten çok ciddiye almak lazım orada tek absürtün prens olarak kalması gerekiyor.

O yüzden evet sonsuz eğleniyorum. Keşke üçüncü sezonu da olsa bir kez daha oynayayım çok istiyorum. Ama tırnak içinde komedi ciddi bir iştir!

“Şu hayatta en sevdiğim şey komedi oynamak”

Seni çok iyi tanıyorum şahane oyuncusun ve nihayet komedide seni izlediğim için çok mutluyum.

Ben komedi oynamak için gerçekten çaba sarf ettim, şu hayatta da en sevdiğim şey komedi oynamak. Fakat benim kaderim biraz farklı çizildi. Komedi istediğimi ve gündelik hayatta beni tanıyan insanların yavaş yavaş buna ikna olması hani bir komedide Serdar’ı da düşünme fikrinin akıllarına gelmesi zamanla oldu diyebilirim. Daha önce komedi işleri oynadım bunları bilen insanlar da var ama benim de çok istediğim komedide oynamak uzun zaman aldı diyebilirim. İşte sen biliyorsun, Kraliyet Tiyatrosu zamanı devam ettirebilseydik belki benim adıma işler biraz daha farklı olabilirdi ama ancak işte şimdi komedi geldi. Bununla devam ettiğim için hayatıma şu an çok mutluyum, umarım dediğim gibi üçüncü sezonu da çekeriz, dördü de çekeriz.

‘Bildiğin Gibi Değil’ İstanbul Film Festivali’nde gösterimde

Şu sıralar başka bir heyecanın da içindesin ‘Bildiğin Gibi Değil’ filmi İstanbul Film Festivali’nde yarışıyor. İzledin mi filmi?

Kadıköy ve Atlas Sineması’nda gösterimleri olacak, orada izleyeceğim.

Nasıl bir film oldu?

Ya Vuslat Saraçoğlu’nun ilk filmi Borç'u izleyenler bilir, yine o tatlarda bir film oldu. Filmimiz bence amacına fazlasıyla hizmet eden, söylediği sözü çok güzel, yine çok güzel birkaç cümlesi olan herkesin birazcık da olsa aile ilişkileri anlamında herkesin kendinden bir parça bulabileceği bir hikâye. Üç kardeşin babanın ölümüyle memlekette buluşmaları üzerine çok tanıdık bir hikâye ama filmin adından da anlaşılacağı gibi “Bildiğin Gibi Değil” biraz zannettiklerimiz ve aslında olanlarla ilgili. Hatta bu insanın kendini zannettiği şeyle bir başkasının gözünden görünmesi hikâyesi. Birini birkaç farklı açıdan tanıyan, tanıtan, gösteren ama bunu çok da günlük hayatın içinde kalarak yapan bir dille anlatıyor. Hem senaryo açısından hem de sinematografik olarak günlük hayatın içinde kalarak anlatan şahane bir hikâye.

Vuslat Saraçoğlu’nun oyuncusu oldun diyebilirim artık.

Evet, evet ve Vuslat ile beraber çalışmaktan çok mutluyum. İnanılmaz bir insan aynı zamanda günlük hayatımda da artık bir dostum, arkadaşım. Onunla birlikte üretmekten zaten çok keyif alıyorum, çok kıymetli biri ve saygıdeğer işler yapıyor. Bundan sonra da Türk sineması adına çok daha kıymetli şeyler yapacağına emin olduğum biri.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi