Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

İlham veren kadınlar olarak “Daha Eşitlikçi Bir Dünya” istiyoruz!

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde İş Bankası’nın düzenlediği panelde spor, sanayi, tarım, bilim gibi farklı alanlarda başarılı kadınlar ilham verici hikâyelerini, başarıya giden yolda yaşadıkları deneyimleri paylaştı. Hem Gazete Pencere hem de bir kadın olarak bu etkinliği elbette kaçıramazdım. Bana ilham veren üç kadın İş Bankası Sermaye Piyasaları Müdürü Işıl Dadaylı, Hataylı Girişimci Tülay Genç ve Milli Tenisçi Çağla Büyükakçay  ile 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü ve başarılarını konuştuk.

 

 

 

İş Bankası Sermaye Piyasaları Müdürü Işıl Dadaylı

 

“Cinsiyetin önemi yok, uzmanlığın önemi var”

Erkek yöneticilerin çoğunlukta olduğu bir dünyada kadın yönetici olarak dimdik başarılarıyla ayakta duran bir kadın kendisi. İş Bankası’nda yönetici olduğu için şanslı olduğunun altını çiziyor ve bankasının kadın yöneticilerin söz sahibi olduğu şirketlere sağladığı finansal kolaylıklara da değiniyor. Bir kadın olarak benim de arzum, iş hayatında kadın yöneticilerin artması…

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün önemi nedir? 

Çok önemli bir gün bugün, giderek de duyarlılığın arttığını gözlemliyoruz. Çalışanlarımızın %53’ü de kadın... Bundan çok gurur duyuyoruz. İş Bankası sadece finansal alanda değil her alanda sosyal sorumluluk projelerinde öncü bir rolü üstlenmeye devam ediyor ve kadına ayrı bir önem veriyor. Bu konuda kadınlara verilen değerin artırılmasını hatta onların işi yapma biçimine kattıkları farkları alkışlayan bir kurum. Biz böyle bir kurumun içinde yetiştiğimiz için büyüdüğümüz için şanslıyız. Bankamız, kurulduğu günden bu yana kadın çalışanları destekleyen bir tutum benimsemiştir. Kadın-erkek eşitliği konusunda ortaya koyduğumuz anlayışla ülkemizde öncü kuruluşlardan biri olma özelliği taşıyoruz. Kadın-erkek eşitliğini esas alan ve işe ilk girişten itibaren her alanda fırsat eşitliğinin olduğu böyle bir kurumda, bizler de geçmişten süregelen bu anlayışı, çağın gereklilikleri doğrultusunda pekiştirerek devam ettiriyoruz. Çünkü daha iyi, daha yaşanabilir bir dünya için daha çok kadının ekonomik hayata katılmasının, kadının toplumdaki yerinin iyileştirilmesinin şartı olduğunu düşünüyoruz.

HEDEF: 2028’E KADAR KADIN GİRİŞİMCİLERE 100 MİLYAR LİRA FİNANSMAN

 

Mart 2023’te yayınladığınız “Kadının Güçlenmesi Bildirgesi”nin içeriği nedir?

Kadınların iş hayatında daha aktif rol alması, eşit haklara sahip olması, finansal hizmetlere erişiminin kolaylaştırılması, pazarlama faaliyetlerinde ayrımcılığın ve örtük önyargıların engellenmesi, değer zincirindeki tüm paydaşları gözeten ve pozitif etki yaratan uygulamalar geliştirilmesi gibi konuları içeriyor. Bildirge ile kadın işletmecilere 2028 yılına kadar 100 milyar TL tutarında finansman sağlama ve 15 bin kadın girişimciye finansal okuryazarlık konusunda eğitim sağlama hedefiyle kadınların iktisadi yaşamda daha aktif olmalarına yönelik desteğimizi ortaya koyuyoruz. 2023 yılı kadın girişimcilere toplam kullandırım tutarı 35 milyar TL oldu.

“Kurumumuzda kendimizi kadın olarak hep iyi hissettik”

İş dünyasında kadın yönetici olmak zor mu, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Kurumumuzda kendimizi kadın olarak hep iyi hissettik, şanslıyız. Ama dünyada ve Türkiye’de kadın yönetici olmanın zorlukları var ve maalesef daha çok erkek yöneticilerin hâkim olduğu bir sistemin içindeyiz. Kadın yöneticilerin oranları düşük, katıldığım toplantılarda bir masanın etrafında otururken kadınların sayıca daha az olduğunu görüyorsunuz. ‘Bizler şanslı kadınlarız’ diye düşünüyorum eğitim almayı başarmış ve iş dünyasına adım atarak kendimizi var etmişiz. Belirli yerlere gelmiş kadınlar olarak o masanın etrafında otururken erkeklerin sayısının çok olması bir şeyi değiştirmiyor; çünkü aynı dilden konuşuyoruz aynı işi yapıyoruz orada cinsiyetin önemi yok uzmanlığın önemi var.

Bugünkü panelin önemi nedir?

Bugün biz kadınlar olarak kendimizi daha da güçlü hissettiğimiz bir gün ve İş Bankası olarak bugünü çok önemsiyoruz... Bu yılki paneli Birleşmiş Milletler’in (BM) ‘Kadınlara yatırım yapın: İlerlemeyi hızlandırın’ temasından yola çıkarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü ‘Daha Eşitlikçi Bir Dünya’ olarak tanımladık. Panelde spor, tarım, sanayi, bilim gibi farklı alanlarda başarılı işlere imza atan kadınlar, bir araya gelerek ilham verici hikâyelerini, kendilerini başarıya götüren yolda yaşadıkları deneyimleri bizlerle paylaştılar. İlham veren kadınların hikâyeleriyle ne kadar güçlü olduğumuzu bir kez hatırladık, hatırlattık ve kutladık. Bütün kadınların bu anlamlı günü kutlu olsun.

 

 

Milli Tenisçi Çağla Büyükakçay

 

 

“Kız çocuklarını daha fazla spora yönlendirmek için çalışıyorum”

 

 

Tenis en büyük oyun arkadaşıyken dünyada oynadığı bir başarıya dönüşmesi muhteşem ve ilham verici. Kendisiyle ne kadar gurur duysak ve alkışlasak az gelir. Pırıl pırıl bir kadınla tanıştım ve içimi açtı. Milli Tenisçi Çağla Büyükakçay’a ilham veren hikâyesini sordum.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. Bugünün sizin için anlamı nedir?

Burada hep beraber bugünü kutladığımız için çok mutluyum ve günün anlamından dolayı coşkuyla çıktım evden. Kendi adıma bir kadın olarak tenis sporunun gelişimine ne kadar daha fayda sağlayabilirim diye düşünüyorum hep. Evet, ben sporcuyum ama aynı zamanda da kadınım. Kız çocuklarını daha fazla spora yönlendirmek adına, onları orada tutmak adına elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ve çalışacağım. Dünyayı daha iyi bir hale getirmeye çalışan tüm kadınların, hepimizin kadınlar gününü kutluyorum.

“Ben o önyargıları kırmayı başardım”

Tenis sporuna nasıl başladınız, nereden nereye geldiniz ve hangi önyargıları kırdınız?

Benimki bir çocuk oyunuydu. Adana’da doğdum, orada bilinen ve yapılan bir spor değildi ama benim şansım bir kız çocuğu olarak beni ailem tenisçi olmam için hep destekledi. Kendime dedim ki “Ben çok şanslıyım ama şanslı olmayan ve bu sporu yapmak isteyen kız çocukları var, kız çocuklarına sadece tenisi değil sporu aşılamalıyız.” Ben tenise başladığımda hiçbir şekilde tenisten para kazanma gibi bir düşünce asla yoktu. Sadece hobi amaçlı, işte ‘Çocuğumuz tenis oynasın’ durumuydu, böyle bir düşünceyle başladım. Ama tenis benim en büyük oyun arkadaşım, en büyük tutkum oldu. Benden bir önceki jenerasyon, annemlerin döneminde öyle ‘Spora gideceğim, sporcu olacağım’ durumları yokmuş. Hatta halam bana takılırdı, ‘Ben voleybola gitmek istedim ağabeyim yani senin baban izin vermedi. Sen nasıl sporcu oldun ben hâlâ anlamadım’ der. Bir kız çocuğunun spor ile yüreklendirilmediği zamanlardı. Ben o önyargıları kırmayı başardım. Bu noktada annemin desteği çok önemli, Adana gibi tenis olmayan bir yerde ben çok istediğim için arkamda durdu ve ‘Tamam’ dedi. Annem güçlü ve cesur bir kadın, iki kızını alıp İstanbul'a getirdi. O dönem annem ve babam ayrılmıştı, ablam İstanbul da üniversiteyi kazanmıştı ve ben de teniste ulusal turnuvalarda ciddi başarılar elde ediyordum. Annemin, o cesur yüreğin arkamda olması beni bugünlere getirdi diyebilirim. Ben tenise çocuk yaşlarda oyun gibi başlasam da sonrasında büyük sorumluluğun içinde buldum kendimi. ‘Türk tenisinde büyük şeyler başarabiliriz, dünyaya bunu gösterebiliriz’ düşüncesiyle hep devam ettim. Tenis bireysel bir spor ve Türkiye'de tanınmayan bir spordu. Ben de genç yaşlardan itibaren bazı algıları yıkmak zorunda kaldım. Bir kadın sporcunun bu alandan para kazanabileceğini, ülkesinin reklam yüzü olabileceğini, olimpik madalya kazanıp kadınlara, kız çocuklarına ilham vereceğini düşünerek çalıştım. Kendi sporumda iyi şeyler başarabileceğime inandım. Bu düşünceler benim motivasyonum oldu. Ve geldiğimiz noktada da şimdi başka uluslararası oynayan arkadaşlarım var, sayımız arttı, daha da artmasını diliyoruz.

“Turnuvalarda eşit ödül alıyoruz”

Kazançlar açısından dünyada ve Türkiye'de kadın-erkek oranları nedir?

Benim de büyüdükçe fark ettiğim şey sadece Türkiye'de değil dünyada var olan bir sorun bu aslında. 1970'lerde kadınlar ve erkeklerin ödülleri aynı değilmiş. Womens Tennis Association (WTA) kurucusu Billie Jean King kadın ve erkek eşitliği konusunda birçok iyi tenisçiyle birlikte ‘Siz bizden neden daha fazla para ödülü kazanıyorsunuz?’ diye çok ciddi bir mücadele verilmiş ve kazanılmış. Bugün dünyada oynadığımız bütün turnuvalarda eşit ödül alıyoruz. Türkiye'de ise sadece başarılarımıza göre veriliyor ama bizim uluslararası başarılarımız burada da önem kazanıyor. O yüzden bu konuda tenis belki biraz daha elit bir spor ve temsilcileri bunun mücadelesini vermiş. Geçen sene eşit para ödülü verilmesinin 50. yılı kutlandı.

Kadın olarak başka ne gibi ayrımlar, zorluluklar var, gözlemlediğin neler var?

Çok dikkatimi çeken bir şey var... Uluslararası turnuvalarda erkekler hep eşlerini, çocukları varsa çocuklarını ya da sevgililerini yanında getiriyorlar. Ama kadınlarda hiç öyle bir şey olmuyor. Eğer kendi takımında değilse menajeri ya da hayat arkadaşı yanında getirdiği birileri yok. Sonra içimden diyorum ki ‘Kadın olmak gerçekten bu anlamda çok zor.’ Çünkü sadece bir şeye odaklanıyor kadınlar ama etrafınızdaki erkek, eğer bir çocuk yapabildiyseniz ki çok zor bir şey, sizden hep bir parça onlar istiyorlar. Ama erkeklerin dünyasında kadın, verici olmaya devam ediyor ve erkek sporuna devam ediyor. Geçen sene Roger Federer 40 yaşında tenisi bıraktı ve ilk söylediği şey; ‘Benim bu kadar uzun tenisi oynamamın sebebi eşim Mirka ve çocuklarım, başka türlü imkânı yok, oynayamazdım’ dedi. Bir kadın tenisçi olarak bizim tarafımızda da bir de çocuk doğurma meselesi var, onun telaşı var aramızda bazen konuşmalar oluyor; ‘Ne yapacaksın, doğuracak mısın ya da yumurtalarını mı donduracaksın yoksa kariyerinin sonunu mu bekleyeceksin, arada bir tane mi yapacaksın, devam mı edeceksin?’ Ama erkekler böyle bir sorunla mücadele etmiyorlar, diyorlar ki ‘Ben vücudum el verdiği sürece devam ederim, bu işten paramı kazanırım.’ Ama bizde hep bir es verme, hep bir fedakârlık yapma... Benim için de aynı şey söz konusu. 34 yaşındayım, kariyerimin son dönemi şu anda, kendimi çok iyi hissediyorum ama bir taraftan sportif kariyer çok güzel, benim kendimi en iyi hissettiğim yer, tenis kortu. Ama bu işin sonu ne olacak acaba diye bir sporcu olarak düşündüğüm oluyor. Bir de şunu da düşünüyorum; çocuk da yaparım kariyer de hikâyesi düşündürüyor. Mutlaka fedakârlık yapan kadın oluyor ve bu anlamda kadının işi çok zor diye düşünüyorum.

Kadın olarak ayrımcılık yapılacaksa en güzel ayrımcılık başarılı bir Türk kadını diye alkışlanmak ve takdir görmek herhalde. Bazı yerlerde bir kadın olarak başardım vurgusuyla hissediyor musunuz?

Uluslararası başarılar elde ettikten sonra kadın olarak dikkat çekilmesi hani çok çok gurur verici, çok iyi bir şey ama aynı zamanda da daha çok eşit olmayı diliyoruz. Ya işte o noktada daha çok eşit olsak ve daha az dikkat çeksek. Bu başarılar kadın olduğumuz için değil başarı olarak, normalleştirilerek kutlansa diyorum. Tabii tenisin bir avantajı erkek sporu olarak anılmaması, o yüzden de belki o anlamda zorluk çekmedim. Ama benim en büyük arzum, dünyada bir kadın olarak başarılı olduğumuz zaman bunun normal karşılanması. Çünkü buna layık olduğumuzu düşünüyorum.

 

“En büyük hedefim ilk 100’dü”

Bu kadar büyük başarıları hayal etmiş miydiniz?

Genel olarak gerçekçi bir insanım. Başarılar kazanmaya başladığımda da hiç o zaman uçmadım. Hep böyle gerçekçi hayaller kurmaya devam ettim. En büyük yapmayı başarmak istediğim şeylerden bir tanesi dünyada ilk 100 tenisçi arasına girmekti, 99 numara olsam bu bana okeydi ama 60 numaraya kadar yükseldim. Olimpiyatlara gitmeye hak kazandım. Hayal ettim ama ne kadar inandım bilmiyorum. Bu işi çok sevmem, kendimi geliştirme hedefine devam etmem beni oralara taşıdı.

“Kadın olmaktan gurur duyuyorum”

Kadın olduğun için ortamlara ve durumlara göre üzerine yapıştırılan sınıfsal etiketler oldu mu?

Böyle algıların içinde çok olmadım, benim çevremdeki insanlar bunu bana hiç hissettirmediler. Ama hani bu hayata kadın olarak mı geleceksin, erkek olarak mı geleceksin diye böyle agresif cümleler olur ya ben kadın olarak dünyaya geldiğim için çok mutluyum. Bence bizim içimizde erkeklerden daha farklı durumlarda daha güçlü olabilme, daha disiplinli olabilme ama aynı zamanda her şeyi anlayışla karşılayabilme, o şefkati, sevgiyi hissedebilme gücü var. İkisini bir arada başarmak bence büyük bir beceri, bence erkeklerden bir farkımız bu. O yüzden ben kadın olmaktan gurur duyuyorum. Bu etiketlerin bana hissettirilmesine de belki otomatik olarak duvar çektim. Ben halimden memnunum ama Türkiye'de kadınların yaşadıklarından çok mustaribim. Bu algıların değişmesi adına ben kendi alanımda neler yapabilirsem yapmaya çalışacağım. Erkekler karşısında daha güçlü olabilmeleri için yüreklendiren tarafta olacağım.

“Sonsuza kadar oynayamayacağım”

Kadınlar için en büyük baskı sanırım yaşın geldi, yaşın geçti baskısı, bunu çok hissediyor musunuz?

Genel olarak bütün kadınlara sorulan soru sanırım ‘Evlenecek misin, çocuk yapacak mısın?’ Bu maalesef ciddi bir baskı. Mutluyum ki benim çevremde bu soru sorulmuyor ama spor kariyerimin uzun olmasından ötürü ne kadar daha oynayacağım sorusu soruluyor.  Ben şunun bilincindeyim, sonsuza kadar oynayamayacağım. Çünkü 20'li yaşlarda sonsuza kadar oynayacakmışsınız gibi geliyor. Dediğim gibi işte Roger Federer 40'ında bıraktı, Selena Williams 40'ında bıraktı. Eskiden böyle 29-30'larda bırakırlardı. Ama şimdi böyle 37-38'e kadar uzadı. Eğer fiziksel olarak iyiyseniz, minimum 35-36'ya uzadı. Fiziksel ve mental olarak götürebildiğim yere kadar oynamak istiyorum.

 

Hataylı Girişimci Tülay Genç 

 

“Beni heyecanlandıran tek şey ipek böceği”

Beni heyecanlandıran da kendisi oldu. Çünkü böyle bir başarı hikâyesi az vardır ve özellikle bir kadın olarak bana ilham verdi. Tülay Genç’in ilham veren hikâyesini dinledim.

Dünya Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun neler hissediyorsunuz?

Hepimizin günü kutlu olsun. Neler hissediyorum? Hatay'dan buraya gelip 6 ay önce ilham veren kadındım, şimdi 6 ay sonra güçlü kadın olarak geldim. İş Bankası sayesinde kendimi çok güçlü hissediyorum. 6 ay önce geldiğim zaman kanadım kırıktı çünkü asrın felaketini yaşadım. Ama ben mutlu kalmak istiyorum, yaşadık bitti, yaşam devam ediyor.

İlham veren güçlü kadın olma hikâyesi nasıl başladı?

Eşimin bakkal dükkânı vardı ben orada çalışıyordum, ona yardım ediyordum. Kızım bir gün Avrupa Birliği’nin bir projesinden bahsetti. AB tarafından desteklenen ‘Kadın İstihdamının Desteklenmesi Hibe Programı’ kapsamındaki ‘Ekmeğini İpekten Çıkar Projesi’ne katıldım ve hayallerimi gerçekleştirmek için maddi destek alma şansını yakaladım. Eşim ilk andan itibaren hep yanımda oldu ve destekledi. Ailemin bazı fertlerinden ‘Böcek mi yetiştireceksin’ engelleriyle karşılaşmama rağmen azmimle onları da ikna ettim; ağabeyimin çiftlik evinde ipek böceği yetiştirmeye başladım. Evin restorasyonu için Defne Belediyesi’nden yardım istedim, yaklaşık 1 yıl içinde ‘Defne Koza Evi’ni açarak kızımla kadınlara ipek börekçiliğini öğretmeye başladım.

“O çadır normal çadır değil, sevgi çadırı”

Depremde her şey yıkıldı ama siz pes etmediniz.

Depremde her şeyimiz zarar gördü, bir yer istedim ki yaralarımızı saralım. Bir iş insanı yardımımıza yetişti böylece üretime devam edeceğimiz bir kıl çadırına kavuştuk. O çadır benim için normal çadır değil, sevgi çadırı. Biz kadınlarımızı iyileştirmek istiyoruz ve çalışmak, üretmek bizi iyileştiren bir şey. Depremde yıkılan Defne Koza Evi’mizden yağmurlardan, molozlardan zarar görmüş eşyalarımızı ve ürünlerimizi apar topar poşetlere koyarak çıkardık. Ürünlerimiz küflenmişti, elimizden geldiğince onları yıkadık, kuruladık ve ütüledik. Bu sürede hiç beklemediğimiz bir şey oldu, daha önce yurt dışından ağırladığımız insanlarımız bize gelerek ve arayarak ürünlerimizi satın aldılar. Biz ticarethane değiliz, eğitim merkeziyiz, eğitim yuvasıyız ama bizi ayakta tutmak için ürünlerimizi aldılar. Ve hikâyemiz daha da büyüyerek ses getirdi. Kıl çadır sayesinde yeniden dokuma tezgâhının başına geçmemiz bize bu günleri getirdi. Şu anda da Kültür Bakanlığı’nın Somut Olmayan Kültürel Miras taşıyıcısıyım.

“Başaracağım, kadınların kalbine dokunacağım”

İlhan veren bir başarınız var…  

Ben hep okumak istedim, okuyamadığım için hep içimde bir uhdeydi bir şeyler. Nasıl başarabilirim, nasıl yapabilirim diye hep hayaller kurdum. Çocuklarımı okutmak istiyordum, önce çocuklarımı köyden çıkardım. Ve Antakya'da tek odalı bir eve taşındım. O tek odalı ev bize huzur verdi. Çocuklarım çok iyi bir yerlere geldiler. Şimdi oğlum mülkiye amiri, kızım benimle çalışıyor. Hayallerim vardı, ben başarmak istiyorum. Ben bir yerde kabuğumla birlikte kalmak istemiyordum, ben kabuğumu kırmak istiyordum. Şimdi düşününce ‘Ben yaptıysam, başardıysam herkes yapabilir’ diye düşünüyorum. Her şey okumakla olmuyor, okuyamadıysan da kendine inanmaktan geçiyor. 16 yıldır bu işteyim ve inanın daha öğreneceğim çok güzel şeyler var. Benim amacım benim gibi kadınların kalplerine dokunup bir yerlerden bir yerlere gelmesi. Başaracağım, kadınlara, kadınların kalbine dokunacağım.

İpek böceği yetiştirmek çok zor ama heyecanlı bir bekleyiş, mucizeye tanıklık ediyorsunuz.

Beni heyecanlandıran tek şey ipek böceği. Şu an Nisan'da uyanacak olan ipek böceğini sabırsızlıkla bekliyorum. Ve ben asrın felaketinde Nisan'ı kaçırmama adına

çünkü yılda bir defa yaparsınız. Depreme rağmen ben bu Nisan'ı da kaybetmedim, ipek böceğini o çadırda besledim. O kadınlarla yaprak kopararak böcekleri beslememiz ve akşamları çadırda buluşmamız bizi ayakta tutan şey oldu. Ve 6 Şubat'ta İş Bankası ailesi yanıma geldi, sessiz sessiz ağlamak istedim. Çadırlarım doldu, ilham veren kadın seçildim. İş Bankası’ndan metrelerce kumaş desteği istedim ve onlardan gelen destekle çadırlardaki, konteynerdeki kadınlar dokuma tezgâhlarımızda  kendilerine nevresim, çarşaf ve kıyafet dikiyorlar şimdi.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi