Gülsüm Kav
Her Şeyi Gizleyen TÜİK, Ölümleri Gizleyemiyor
Ölümlü dünya… Elbet bir gün hepimiz öleceğiz, her canlı ölümü tadacak. Çağımız her ne kadar konuyu kafaya takıp ömrü uzatma yolları arasa da hayatın bu en temel gerçeğini Ahmet Kaya’nın şarkısında ifade ettiği gibi ele almakta fayda var:
“Ecel kapını çaldığında evi telaşa verme
O geldiği zaman sen gitmiş olacaksın”
Ama sözleri anonim olan şarkının ne yaratıcıları ne de onu güzelim sesiyle seslendiren Ahmet Kaya, şu anda ülkede yaşamakta ve inanamamakta olduğumuz ölüm türlerini külliyen düşünmemiştir.
Şöyle izah edeyim; bilim dünyası ölüm orijini için olasılıkları “doğal”, “kaza”, “intihar”, “cinayet” ve “belirsiz” olmak üzere beş temel kategoride sınıflar. Şarkıda kast edilen de daha ziyade beklenen bir ölüm olmalı değil mi?
YAŞAM HAKKI İHLALLERİ
Mesela İzmir’de babası tarafından öldürülen çocuklara sesleniyor olamaz. Hele ki en küçük çocuk olan 2 yaşındaki Ceylin’in emziğinin ağzında ölü bulunduğu düşünülünce…
Hopa’da ismi Cankurtaran olan bölgede ağacını korumak istediği için canı alınan Reşit Kibar da olamaz.
Adına MESEM denilen çocuk işgücü sömürüsünde çalıştırılırken ölenler, yurt asansörüne binip inemeyenler, yolda yürürken düştüğü çukurda ve daha nice inanılmayacak ihmaller sonucunda hayatını kaybedenler olamaz.
Adana’da ayrıldığı erkekle yolda karşılaşıp onun tarafından başına parke taşıyla vurularak öldürülen Ayşe, Ankara’da çalıştığı inşaatın iskelesi çöktüğü için kuşlar gibi düşerek üçü birden can veren adları Volkan, Çetin ve Mertcan olan emekçiler de değil şarkıdakiler.
ŞİDDET SARMALI YÜKSELİYOR
Evet, Türkiye’de yaşam hakkı ihlallerinin ağır olduğunu, yıllardır her gün yaşadığımız kadın cinayetleri ve işçi ölümlerinden ve bu önlenebilir ölümleri durdurma mücadelemizden biliyoruz. Ancak geçen yazıda “şiddet sarmalı” olarak bahsettiğim durum değişmediği gibi giderek daha kötüye gidiyor. Ardı ardına evde, sokakta, okulda, kafede, asansörde, yani beklenmedik biçimde gündelik hayatın olağan akışında olağandışı biçimde gerçekleşen ve daha önce rastlamadığımız türden ani ölüm haberleri alıyoruz. Ülkede neredeyse doğal ölüm kalmayacak…
Yaşam hakkı ihlallerinin böyle yaşandığı bir dönem, ülke tarihinde yok. Askeri darbe dönemlerinde bile görülmemiş biçimde günlük hayatın parçası haline gelen şiddeti anlamak için haber dinlemek yeterli.
FAİLLER GERÇEKTEN CEZA ALIYOR MU?
Sadece son bir haftanın ölüm haberlerini şöyle bir taradım. “Omuz attın” kavgasında bıçaklanarak, düğünde çıkan kavgada silahla vurularak, pompalı tüfekle ya da başka bir kesici aletle bir günde birden fazla kavgada gerçekleşmiş ölüm gördüm. En nihayetinde bu kör şiddet, otopark sırasında savcının dahi başına geldi. Savcıya saldıranlar cezasız kalmayacaktır da TÜİK’e göre bile sayısı binleri bulan cinayet ve kazaların failleri gerekli cezaları alıyor mudur?
Adaletin sağlandığından bütünüyle kuşkudayız ama esas mesele sadece failler değil, bu iklimin sorumlularının hesap vermesidir. Bir an önce bu anormalliğin durması, ölümlerin önlenmesidir. Esas mesele, açlık sınırının kat be kat altındaki asgari ücretle yaşayan emekçinin, emeklinin hayatlarının değerinin de böyle sınırın altında olduğunu sanmalarıdır.
İnsan hayatı değerlidir. İnsanlar eşittir. Bazılarımızın hayatı daha değersiz değildir.
HAYATLARI DEĞERSİZ HALE GETİRENLER
Bize depremden bu yana ölüm izletenler, herhalde kendi hayatlarını daha değerli sanıyorlar. Depremden bu yana yapılması gereken, o ölümcül ortamda kalanları sarıp sarmalamak, bütün toplumu olası tüm olumsuz etkilerden iyileştirmek iken bunun tam tersini yaptı yetkililer.
Milyonların hayatını her gün değersizleştirdiler.
Milyonlarca dolarlık hortumlamalar için, şirket karları için, ekonomik gerçekleri her gün gizlediler. TÜİK bunun resmi aracı oldu ve son açıkladığı enflasyon verilerine inanan bulunamıyor. Ama sadece ekonomide değil, minicik Narin’in kaybolması sonrası gündeme gelen kayıp çocuk oranlarını da yalanladı TÜİK.
TÜİK’İN ÖLÜM VERİLERİ
İşte bu gelişmeler olunca, TÜİK’in son dönem ölüm verilerini de bir incelemek istedim. Tam da Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Ağustos ayı raporunu yayınlamıştı. Platform raporunda kadınların en çok evlerinde, yakınları tarafından ve ateşli silahla öldürülmesi değişmeyen gerçek iken, çocukların da korunmadığını, babaları tarafından öldürüldüğünü gördük.
Narin tesadüf değildi, çocukların hayatı da değersiz görülüyordu.
Peki, TÜİK bu ve benzeri ölümleri nasıl ele almıştı? Kurumun sayfasında sizlerin de ulaşabileceği şekilde “Tablo 5:Ölüm nedeni ve cinsiyete göre ölümler, 2020-2023” tablosu var. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Olum-ve-Olum-Nedeni-Istatistikleri-2023-53709
Bu tabloda diğer ölüm nedenlerini ayırıp “Cinayet, saldırı sonucu ölüm” olarak sınıflanan verileri, aynı tarihlerdeki platformun her biri somut kanıta dayalı verileriyle karşılaştıran bir tablo da yaptım ve sonuç aşağıdadır:
Cinayet, saldırı sonucu ölüm | 2020 | 2021 | 2022 | 2023 |
TÜİK | 167 | 184 | 186 | 151 |
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu | 471 kadın (300 kadın cinayeti 171 şüpheli ölüm) | 497 kadın (280 kadın cinayeti 217 şüpheli ölüm) | 579 kadın (334 kadın cinayeti 245 şüpheli ölüm) | 563 kadın (315 kadın cinayeti 248 şüpheli ölüm) |
Gördüğünüz gibi TÜİK yüzlerce kadının hayatını yok sayıyor, gerçek enflasyon oranlarını gizlediği gibi kadın cinayetlerini de gizliyor. Kayıp çocuk oranlarını yalanladığı gibi hadi bu somut kanıtı da yalanlasın bakalım.
Ama TÜİK’in gerçekleri gizlemesine alıştık derseniz, birincisi, ne ölümlere ne de gerçeği öğrenme hakkımızın bizden çalınmasına alışalım. İkincisi, daha önemli başka şey; gizlediklerinden çok gizleyemedikleri. Ölüm nedenleri tablosunun en altında “bilinmeyen” diye adlandırıp sınıfladığı on binlerce kadın ölümü…
BİNLERCE İNSANIN ÖLÜM NEDENİ BELİRSİZ!
2020 yılında 7.132, 2021 yılında 10.801, 2022 yılında 11.350 ve 2023 yılında 10.794 kadının, ölüm sebebi bile bilinmiyor. Tablo ölüm nedeni bilinmeyen erkekleri de içeriyor elbette, onların oranı da az değil. Ancak özellikle kadın cinayetlerinin ve kadın şüpheli ölümlerinin yaygınlığı ve gizlenme eğilimi düşünülünce, kim bilir kaç kadının daha şiddet nedeniyle hayatını kaybettiğini bilemez, göremez oluyoruz. Başka bir ülkede bu oranda sebebi belirsiz ölüm var mıdır bilemiyorum ama bu durumun tıbbi veya cezai olarak bir halk sağlığı tehlikesi yarattığı bilinen bir bilimsel gerçek. Ve tehlikeyi önlemesi gereken de kamu kurumları ve yetkililer.
İşte TÜİK kadın cinayetlerinin bilebildiğimizden çok daha fazla olduğunu ve tüm cinsiyetler adına sorunu çözmesi gereken yetkililerin, görevlerini yerine getirmede nasıl dev bir boşluk olduğunu, kendi tablosuyla, kendi ağzıyla itiraf ediyor.