Yaşar Seyman
Gelecek umudunu yeşertmek
“Hayata başladığınızda bir blok mermer verilir. Onu ya el değmemiş durumda arkamızdan sürükleriz ya parçalar çakıl gibi dökeriz ya da görkemli bir heykel yaparız” diyor Richard Bach...
Bu sözü okuduğum kitabı unuttum. Yazarını unutmam olası mı? Martı kitabının yazarı ve o kitabı çok sevmiştim. Bu söz benim yaşam boyu koca bir mermer bloğu taşımama neden oldu.
Hayat başladığımda olmasa da elime tutuşturulan bu mermer bloğu taşırken ne çok yoruldum, ne çok; anlatamam.
Bu sözü yaşam ilkem, gençlerin deyimiyle yaşam mottom yapmış, bu mermer parçasını özenle taşıyarak bir heykel yapma mücadelesini seçmiştim. O kadar çok zorlandım, o kadar çok kapılar tekmeledim ki kan ter içinde kalsam da inatla o mermer bloğu taşıdım. Bazen de yorulunca oturdum bir türkü tutturdum.
Bu türkülerin öykülerinin ne kadar derin anlamları olduğunu düşündüm. Bu insanlar ne zor koşullarda sevmişler, özlem duymuş ve yaşamışlar. Ne kadar gereksiz güçlü beddualar etmişler. Nasıl yaşama ve insanlara küsmüşler, anlamakta zorlansam da her türkünün öyküsüne kulak verdim.
Gelelim heykel yapma tutkuma... Heykel yapmamı öğretecek kitaplar büyüdüğüm evde yoktu. Okumadan, öğrenmeden, biriktirip çoğalmadan, kişiliğimi geliştirmeden, değişip dönüşmeden nasıl bu mermer parçasından heykel yapacaktım.
Evde olmayan kitabı okulda görmek yoksunluğu anımsatsa da güzeldi. O kitapların birinde “Bakmak ve Görmek” isimli bir makale okumuştum. Bu makale ışığından çevreyi incelemeye başladım meğerse her baktığımı görmemiş, gördüğümü sanmışım. “Bakmak ve görmek,” arasında ne kadar büyük bir fark olduğunu bu makaleden sonra kavramaya başladım. Öğrenmek çok da kolay bir eylem değil; zaman istiyor, sabır istiyor, sevgi istiyor, dokunmak istiyor. İstiyor da istiyor. Amaç baktığını görebilmek…
Akıl cebimde olan o mermer bloğu düşümde hep taşıdım. Yerini kitaplar, sırt çantam almış görünse de koca mermer blok parçasıyla dolaştım. Yazarın o sözü yaktı. Beni yakan bu sözü bu mermer blok tanımını konferanslarımda dinlemeye gelenlerle paylaştım. Kadınlara, gençlere yazar Richard Bach diyor ki diye başladım bu sözle seslenişimi sürdürdüm.
Gelin hayata başladığımızda elimize tutuşturulan bu mermer parçasından bir heykel yaratalım. Bu heykel bizi sonsuza taşıyan kalıcı eserimiz olabilir. Bu heykel bizi biz yapabilir, bu heykel bizi insan yapabilir. Çünkü hayata başladığımız noktayla geldiğimiz nokta arasında büyük bir maraton koşmamız gerekiyor.
Çalıştığım işe dört elle sarılmalıyım. Öğrenmenin hazzını tadarak biriktirmeliyim. Bir de eleştirinin tadına varıp boş övgüleri duymazdan gelmeyi öğrenmeliyim.
“Allah aşkına kim verdi bu mermer parçasını elime” diye sitem de edemiyordum. Çünkü o mermer parçasını ben elime, bile isteye almıştım. Onu ardımdan bırakamazdım, ondan bir heykel yapmalıydım.
Heykel yapmak için yontu aletine gerek yok ki sen kendini yontup yaşama hazırlayacaksın. Zaman o zaman yeteneklerini gözden geçirmelisin. Sesin mi güzel, kalemin mi güçlü, fırçan mı başarılı? Hangisi? Sanatla kendini işle o da zor bir yolculuk. Bütün zorluklar kurulan düşler, azim ve çalışmakla aşılır. Yeter ki sen düşüne sarıl, ondan vazgeçme, gerekirse o düşü gerçekleştirmek için uğruna bir yaşamda göreceksin ki gün gelecek düşün yorulacak sen kazanacaksın.
Âşık Veysel, babasının eline verdiği kırık sazdan ne görkemli heykeller yaptı, siz niye yapmayasınız?
Bayram boyu bize çifte bayram yaşatan yerel seçimler sonunda halkımız siyasilerin eline koca bir mermer blok verdi. Gelin bu mermer bloktan gelecek iktidarın heykelini yaratın…