Begüm Erdoğan
Dikkat, Cinayet var!
Bu hafta hem başrol oyuncusu hem de hikaye DNA’sı paylaşan iki yapımla karşınızdayım. Dizilerin ikisi de oldukça zengin ailelerin olduğu küçük bir kasabada yaşanan bir cinayeti konu alıyor ve ikisinin de yıldızlarla parlayan bir kadrosu var. Üstüne üstlük ikisinin de kadrosunda, Hollywood’un sevdiceği Nicole Kidman var. Ancak bu dizilerin biri olaylara biraz daha sarkastik bir yerden yaklaşırken diğeri tamamen kendini ciddiye alan bir yapım.
Big Little Lies, 2017-devam ediyor (BluTv)
Bu muazzam HBO dizisi, kanaldan çıkan tüm başarılı yapımlar gibi oldukça iyi bir senaryoya ve insanı tutup yakalayan bir tempoya sahip. Ayrıca Liane Moriarty tarafından yazılan aynı isimli romanın, David E. Kelley imzalı bir uyarlaması olma özelliğini taşıyor. Neredeyse herkesin oldukça zengin olduğu bir kasabada geçiyor olaylar. İlk bölümün açılmasıyla bir cinayet olduğunu öğreniyoruz ama bu cinayeti kimin işlediğini bilmediğimiz gibi, kimin öldürüldüğünü de anlamamız zaman alıyor. Bu sırada zamanda geriye gitmelerle yaşananları ve karakterler arasındaki dinamikleri ufak ufak öğrenmeye başlıyoruz. Diziyi izlerken ilk başta bir tür “Desperate Housewives” izliyormuş gibi olabilirsiniz ancak Kelley yaptığı işte oldukça iyi ve hızla karakterlerin derinliklerini görmeye başlayıp, onlara sempati duyuyorsunuz. Dizinin yıldız kadrosuysa şöyle: Arkadaş ekibi Reese Witherspoon, Nicole Kidman, Shailene Woodley, Zoë Kravitz ve Laura Dern’den oluşuyor ve yayınlanan son sezonda Meryl Streep de kadroya ekleniyor.
Perfect Couple, 2024 (Netlflix)
Kısa süre önce Netflix kütüphanesine eklenen bu dizi, aslında Big Little Lies ve White Lotus dizilerinin bir karması gibi. White Lotus’un iğneleyici, kendiyle dalga geçen tarzı ve Big Little Lies’ın hikaye kurgulama biçimi çaprazlanarak elde edilmiş gibi hissettiriyor. Ancak iki yapımı da güzel yapan şeyler ne yazık ki dışarıda kalmış. Ne White Lotus’un iğneleyen tarzı tam oturmuş ne de Big Little Lies’ın karakter derinliğine ulaşabiliyoruz. Dizi yine de ilginç ve hızlıca izleniyor ama bunun ötesinde bir iz bırakmadan geldiği gibi gidiyor. Olaylar, fevkalade zengin bir ailenin gözbebeği oğullarının düğününde gerçekleşiyor. Benji’nin (Billy Howle) ve mütevazı bir arka plandan gelen Amelia’nın (Eve Hewson) düğünlerinden önceki gün, arkadaş ve aileleri için yapılan yemek davetinin sonunda bir cinayet işleniyor. Polisler cinayetin failini ararlarken ailenin içerisindeki para, cinsellik ve itibar kaynaklı çatışmalar da tansiyonu yükseltmeye başlıyor. Ailenin annesi rolünde biliyorum hiç tahmin edemediniz ama Nicole Kidman var. Tam bir gergin kariyer kadını ve onun tam zıttı rahatlık düşkünü aileden zengin kocası rolündeyse Liev Schreiber’ı izliyoruz. Kadroda tanıyabileceğiniz diğer isimlerse Dakota Fanning, Michael Beach ve Jack Reynor.
…
Evet “Perfect Couple”ı Netflix kütüphanesinde gördünüz ve “bu nedir, acaba izlesem mi?” diye düşünüyordunuz belki. Eğlenceli birkaç saat geçirebilirsiniz ama daha iyi bir şey izlemek isterseniz nereye bakacağınızı biliyorsunuz. Evet sana bakıyoruz “Big Little Lies”.
Nicole Kidman’ın başrolde olduğu bu filmleri Platformlarda izleyebilirsiniz
Nicole Kidman’ın ilginç bir kariyeri var gerçekten. Kubrick’ten Lanthimos’a kadar büyük yönetmenlerle çalışmış başarılı bir oyuncu. Şimdiyse “zengin ama evliliğinden mutsuz kadın” rolünde sıkışmış gibi görünüyor. Kariyeri için oldukça sevimsiz bir nokta olsa da, bu durum bize geriye dönüp onu neden sevdiğimizi hatırlamak için iyi bir fırsat sunuyor.
Saatler, The Hours 2002 (Netflix)
Bu film, benim çok sevdiğim, kalbime yakın tuttuğum bir yapım. O sebeple burada bahsediyor olabilmekten çok mutluyum. Michael Cunningham tarafından yazılan aynı isimli romanın uyarlaması olan film, Virginia Woolf’u ve Virginia Woolf’un ünlü romanı “Bayan Dalloway”i farklı bir perspektiften sunuyor. Film, üç farklı zamanda yaşayan, üç farklı kadını merkezine alıyor. Açılış sahnesinde İngiltere’nin Sussex şehrinde 1941 yılında Woolf’un (Nicole Kidman) perspektifinden başlıyoruz. Hemen ardından 10 yıl sonrasında Los Angeles’ta mutsuz bir ev kadını olan Laura Brown’la (Julianne Moore) tanışıyoruz. Kocası ellerinde çiçeklerle eve girdiği sırada yatağında yatıyor kendisi. 2001 senesinde yaşayan üçüncü kadınımız olan Clarissa’ysa, New York sokaklarında çiçekleri kendisi almaya gidiyor. Romanı okuyanlar paralelleri şimdiden gördü muhtemelen. Film incelikle inşa edilmiş ve Woolf’un romanına bolca gönderme içeriyor. Ayrıca filmi ilk izlediğimde Woolf karakterini Kidman’ın oynadığını anlamamıştım. Yazarı, örneği az görülen bir duygusal derinlikle canlandırıyor Kidman. Sanki Woolf’un makyajında kamufle oluyor ve bu sayede yazar ortaya tüm inceliğiyle çıkabiliyor. Bu rolün ona “en iyi kadın oyuncu” Oscar’ını kazandırması bir nebze bile şaşırtıcı değil.
Gözü Tamamen Kapalı, Eyes Wide Shut 1999 (BluTv)
Bu filmi nasıl tarif etmek lazım tam olarak bilemiyorum. Belki bir “erotik kabus” diyebiliriz ya da belki bir gerilim filmi demek lazım. Tam olarak belirgin değil pek çok şey. Belirgin olan tek şey, ekranda akıp giden güzel kadın ve yakışıklı erkeklerin, kusursuz bedenleri. Neden mi ekrandan çıplak bir sürü beden gelip geçiyor? Aslında her şey Dr. Bill (Tom Cruise) ve eşi Alice’in (Nicole Kidman) bir partiye gitmeleriyle başlıyor. Manhattanlı zengin çift, şık elbiselerle partide kendilerini gösteriyorlar ve gece boyunca Alice de Bill de karşı cins tarafından ilgiyle karşılanıyor. Parti sonrasında çiftin arasında konuşulanlarsa, saklı gerçekleri ortaya çıkartıyor ve Bill bir yolculuğa çıkıyor. Bill’in birbirinden tuhaf karşılaşmalarının hepsi Kubrick’in lensinden erotizmin ve gerilimin dans ettiği birer sahneye dönüşüyor.
Kutsal Geyiğin Ölümü, Killing of a Sacred Deer, 2017 (AppleTv üzerinden kiralanabilir)
“Kutsal Geyiğin Ölümü” kuşkusuz bir şekilde, Lanthimos’un “Poor Things” (Zavallılar) öncesi kariyerinin yıldız filmlerinden biri. İçinde Yunan trajedilerine göndermeler olan bu film, izledikten sonra kolayca etkisinden çıkamadığınız bir yapım. “Lobster”dan sonra yine Collin Farrell çalışıyor yönetmen ve bu sefer Farrell, Dr. Steven Murphy, çok saygı gören bir cerrah olarak karşımıza çıkıyor. Steven’ın başarılı ve güzel bir karısı (Nicole Kidman) ve iki çocuğu var. Ailesi dışında da 16 yaşında bir çocuk olan Martin’le (Barry Keoghan) vakit geçiriyor ve ona bir tür baba figürü olmaya çalışıyor. Ancak bunu kalbinin temizliğinden değil, saklamak için çaba sarf etse de başaramadığı suçluluk duygusundan yapıyor. İşler de kısa sürede Lanthimos’a yakışır bir şekilde gerilmeye ve sapa sarmaya başlıyor.
...
Geriye dönüp bu filmlere bakınca, sizi bilemem ama benim Kidman’ın oynadığı son yapımları kim seçiyorsa, ona “lütfen bir daha düşün” diyesim geliyor. Tabii Hollywood’un yaş konusunda kadın ve erkek yıldızlarına çok farklı davrandığı da bir gerçek. Gönül ister başarılı, deneyimli ve kendini kanıtlamış kadın oyuncuları böyle kutulara konulup rafa kaldırılmış olarak değil de deneyimlerini değerlendirebilecekleri ve parlayabilecekleri farklı rollerde görelim. Değil mi?