Gülsüm Kav
Çocuklar Ölmesin, Dondurma da Yiyebilsinler
Emekliler diyor ki; “bu bayramın kurbanı biziz”. Haklılar.
Açlık sınırının bile iki kat altı maaşla, hayatları tam bir survivor… Hak edilen zam haberi ortada yok. Sakın zam var, ikramiye var demeyin; düşük gösterilen enflasyona oranlı bir zam ve üç kuruş ikramiye hiçbir düzelme yaratmıyor. Bu sözü böyle kullanmayı hiç istemezdim ama emekliler çok haklı olmakta “asla yalnız da değiller”. Birkaç gün önce Mehmet Şimşek'in memleketi Batman’da bir sokak röportajında 10 yaşındaki çocuk diyor ki; “Bozuk ekonomi beni etkiliyor. Ben dondurma yiyemiyorum, gezemiyorum”.
Daha 10 yaşında ama “ben küçükken dondurma 5 liraydı, şimdi 20 lira, alamıyorum” diyor. Tam da aynı günlerde Adana’da bir başka çocuk, bir tekstil atölyesinde asansör ile duvar arasında sıkışarak can veriyor. 12 yaşında olduğunu yazdı haberler ama İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, Ahmet'in 10 yaşında olduğunu söyledi. Yani Batmanlı kardeşiyle yaşıt… Sonuçta kaç yaşında olursa olsun asıl soru; dondurma yemesi, okula gitmesi, oyun oynaması, güzelce büyümesi gereken bir çocuğun, o iş hanında ne işi var?
Bayramlarda büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpülür. O yüzden büyükler ve miniklerle başladım ama haklı olanlar sadece onlar da değil. Çok büyük ve bütünsel bir toplumuz biz. Türkiye’de milyonlarca emekçi, yine açlık sınırının altındaki asgari ücretle yaşarken Temmuz zammına göz dikenler karşısında, tıpkı emekliler ve çocuklar kadar haklı. Ve işte yeni açıklanan Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC), 2024 Küresel Haklar Endeksi'nde Türkiye yine işçiler için en kötü 10 ülke arasında. Yanımızda Bangladeş, Belarus, Ekvador, Eswatini, Filipinler, Guatemala, Mısır, Myanmar ve Tunus var. 2016’dan beri en kötü 10 ülke arasındaki yerimizi koruyoruz. Tabi Batı da bizi kıskanıyordur…
Milyonlarca emekçiye, seçtiği başkanıyla bayramlaşmaya hazırlanırken kayyım darbesiyle karşılaşan Hakkâri halkı ekleniyor. Halkın yarısının oyunu almış, birinci parti olarak seçim kazanmış belediyeye kayyım atanması, yüzlerce yıllık seçme seçilme hakkını gasp etmeye çalışmaktır. Sadece Hakkari’nin değil, yerel seçimlerde toplamda 2 milyon 609 bin 802 oy alarak ülke genelinde 4. Parti olan DEM Parti’ye oy veren milyonların seçim özgürlüğüne, demokrasiyi savunan herkesin hakkına kast etmektir. Kayyımlara karşı demokrasi için hep birlikte verilen haklı mücadele devam ediyor.
Belki milyonlarca değiller ama yerden göğe kadar haklı bir başka topluluk var ki, bu ay onların ayı. Her gün hedef haline getirilen LGBTQ+’lar, Onur ayı yürüyüşlerine başladı. Bütün yasaklara rağmen, “yok öyle bir şey” diyenlere inat, gökkuşağına boyuyorlar şehirleri. Asla yalnız yürümeyecekler ve tüm diğer hakkını arayan milyonlarla buluşmalarına kimse engel olamayacak.
Dünya yüzünde 54 yıldır kutlanan Onur ayında da ve yılın her gününde de, LGBTQ+’ların hemen yanında milyonlarca kadın var, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelemiz ortak. Nitekim birlikte verdiğimiz eşitlik ve özgürlük mücadelemizi engellemeyi şimdi de paketlerle deniyorlar. 9. Yargı paketi, meclisin kapısında. Ülkenin en önemli gündemi ekonomi iken ve bu geçim derdi doğrudan kadınları etkiliyorken, bu paketler, aile eylem planları, tıpkı yeni anayasa gündemi kadar toplumun gündeminden uzak.
Milyonlarca kadın geçinebilmek için çırpınıyor, yoksullaşıyor. Bu durum kadınları en başta şiddete daha açık hale getirirken, güçlendirilmesi gereken hakların sürekli tartışmalı hale getirilmesiyle şiddet daha da artıyor.
Hani bize ücretler artarsa enflasyon artıyormuş da o yüzden ücretlere zam yapılmasınmış diye bir sarmal masalı anlatıyorlar ya, işte size şiddet sarmalı. Son derece gerçek; sadece mayıs ayında yirmisi şüpheli ölüm olmak üzere altmış kadının canını aldı.
Enflasyonun esas kaynağı şirket karları ama bu yalanlarla halka açlık ve yoksulluk dayatılıyor. Kadın yoksulluğu hali hazırda yüksek iken, bu gidişatta daha da artacaktır. Biliyoruz ki, her tür krizli durum kadınları daha çok etkiliyor. Çünkü buradaki iktisadi mesele de asla yalnız değil; patriyarkal baskı sistemiyle el ele işliyor. İşte yapısal sarmal budur.
İşin en acı tarafı, kadınların aynı yaş grubundaki erkeklere kıyasla en yoksul olduğu dönemin 20- 34 yaş arasında olması (https://ipa.istanbul/yayinlarimiz/genel/kadin-yoksulluguyla-mucadele/).
En üretken yaşam evresi olarak tanımlanan bu dönemde, böyle keskin bir makas olması, hayatlarımızı belirliyor, kesip biçiyor.
Durum böyleyken şimdi kadın yoksulluğuna çözüm diye bula bula “esnek çalışmayı yaygınlaştırmayı” bulmuşlar. Geçtiğimiz günlerde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun (KEFEK) Meclisteki toplantısında, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı, bu planı –tıpkı enflasyon yalanı gibi- kadınları güçlendirmek olarak açıkladı. Güya kadınlar için bütçeyi de artırmışlar ama gerçekte bu oranın Bakanlık bütçesinin sadece binde 8,6’sı olduğu söyleniyor. Binde 10 bile değil.
Kadına, emekçiye, emekliye, çocuğa, Kürt halkına, LGBTQ+’lara kocaman denizden belki bir damla öyle mi?
O deniz, Gayri Safi Millî Hasıla’dır.
“Bir ülkenin vatandaşları tarafından yurt içinde ve dışında elde edilen ekonomik faaliyetlerin toplam değerini ifade eder” diyor sözlükler. Ama Türkiye’de o denizin %40’ ını, sadece %1’ lik bir kesim alıyor. Asgari ücret 1974 yılında GSYH’nin %80’i iken, 2023’te ise %43,7’ye gerilemiş durumda. Madem 17. büyük ekonomiyiz, madem bu koca denizi çalışan tüm yurttaşlar yarattık, neden eşit paylaşmıyoruz?
Emeklilerin, emekçilerin ücretleri refah sınırında olabilir, kaynak var ve bu kaynağı üretenler paylaşan da olmalıdır.
Evrensel haklar diyor ki; “çalışan herkesin kendisine ve ailesine insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sağlama hakkı var”. Devam ediyor; “gerek kendisi gerek ailesi için” diye tek tek şu anda her biri bir krize dönüşen, barınma, gıda, sağlık ve diğer tüm temel hakları sayıyor. Aile diye tutturanlar, asıl bu noktadaki aile konusunda neden suskun?
İşte buradan geliyoruz en yapısal sarmalın kendisine; kök soruna. Şirket karlarının yarattığı enflasyon, devamında gelir eşitsizliği, sonra daha çok kar için daha çok ücret düşürme, rekabet, yetmezse savaş çıkarma… En nihayetinde insanı, doğayı, bütün canlılığı, gezegeni yıkıma sürükleyen kapitalizmin yarattığı o sarmal, esas meselemiz.
Bu başarısız ve berbat ekonomik düzen için değil, bütün haklarımızı almak için yaşayacağız. Sadece insanlığın değil, doğanın ve evet hayvan dostlarımız için de… Hayvanlar hukuki statüye sahiptir ve bugünlerin Türkiye’sinde, hakları için mücadele eden milyonlar gibi, onlar da asla yalnız değiller.
Hiçbirimiz bayramın kurbanı olmayacağız, hep birlikte iyi bayramlar…