Yaşar Seyman
BU SEÇİMLERDE UMUDUM EMEKLİLER
Seyredenlere günler su gibi akıyor…
Su berraklığı ile hiç akar mı?
Mutlaka suyu bulandırır muktedirler.
Siyasi iktidar hep yaptığı şeyleri bir daha yapıyor.
Korkutuyor.
“Ben gidersem maaşlar ödenmeyecek!”
Duyanlar da ödenen maaşın maaş olduğunu sanacaklar.
Milyonlarca emekli açlık sınırının altında yaşıyor!
Yıllarca yerel seçimler yaşadım, belediye başkan adaylarının projeden çok yurttaşlara söz verdiklerini şaşkınlıkla dinliyorum.
Dinliyoruz!!!
Siyasi iktidar alanları taşıma kalabalıklarla dolduruyor, hâlâ alışamadığım hem Cumhurbaşkanı hem de AKP Genel Başkanı olarak başlıyor konuşmaya, coştukça coşuyor, taştıkça taşıyor. Korkutan, şaşırtan sözler gündeme düşüyor.
Siyaset dili işportacı bir dilin esprisini bile yakalayamıyor.
Yıllar önce başkentin varsıl semt pazarında karpuz satan bir pazarcı şöyle karpuza çağırıyordu:
“Gelin, gelin! Bu karpuzları satıp kaynanama mezarlık manzaralı bir ev alacağım!”
Bir ülkedeki siyaset dili işportacı dilinin bile altına düşmüşse yandık!
Oysa dilbilimciler dilin insanın kendini, yapacaklarını anlatımda çok önemli olduğunu söyler. Bir dilbilimci; “Dil insanı beyan eder” derken, bir başkası “Dil aklın ayak izidir” demeyi sürdürür. Bir başkası “Konuş ki seni göreyim” der.
Konuşunca da korku salan, iftira atan bir konuşma insanların huzurunu bozar. Tıpkı Turgut Uyar’ın “Denge” şiirinde dediği gibi:
“Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
…
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız.”
Liyakatsiz insanların yönettiği ülkede siyasi dilde saygınlık beklemek de neyin nesi?
Emeklilere sanki sadaka veriyorlar. Bugün emekli dediklerinize, çalışırken onların helal maaşlarından kestiğiniz primlerin karşılığını ödüyorsunuz. Bunu emekliler de tüm ülke de biliyor. O nedenle emekleriyle ülkeyi bugünlere getiren insanların hakkını verirken özenli bir dil kullanın.
Bakın bu toprağın yetiştirdiği Âşık Veysel Şatıroğlu ne diyor:
“Ben lafı ağzımda pişirmeden dışarı çıkarmam.”
Sizler de kitlelere seçimlerde oy almak için seslenirken özenli bir dil kullanın…
Kimseleri korkutmaya hakkınız yok!
Günlerce emeklilere müjde diye diye verdiğiniz ikramiye bir gram altın alabiliyor. 100 Euro, 100 dolar bile değil.
Emeklilerin sokak röportajlarını gözyaşları içinde dinliyoruz.
Bu yerel seçimlerde umudum kadınlarda, gençlerde en çok da emeklilerde…
Bir ekmek, bir peynirle karnımız doyuyorsa kimseye eyvallahımız olmasın!
Yaşadığımız kenti yönetmeye aday başkanlar bizim insanca yaşayacağımız ortak alanlar, kreşler, yaşlılar için yaşam merkezleri, parklar, yürüyüş yolları, semt pazarları yapmalı. Muslukta içeceğimiz suyun güvenliğinden, çocuk parklarındaki çocuklarımızın güvenliğine, kütüphanelere, ekmek fabrikalarına, ulaşıma önem vermelidir.
Bu seçimlerde emeklilerini sefalet içinde yaşatan, haklarını verirken bile onların aklıyla alay eden bu siyasi iktidara dersini vermeli. Emeklilerimiz biliyor ve görüyor ki EYT’liler mücadele etmese, alanları doldurmasa haklarını eksik de olsa alabilirler miydi?
Bir emeklimiz televizyonda haykırıyor:
“Emekli açlık sınırında yaşıyorsa bunun sorumlusu AKP iktidarıdır. Bizlerin değil, onların utanması gerekir.”
Sizin insanca bir öğün yemek yediğiniz İstanbul’daki kent lokantalarına bile söz edenleri unutmayın.
Emekliler üretirken böyle yarınlar düşlemedi, huzur içinde insanca yaşayacakları bir ülke düşü kurdular.
Emekliler alın teri ile üretti sizler tükettiniz!
Emeklilerimiz bu yerel seçimlerde siyasi iktidara dersini vermeli!