Yaşar Seyman
Avrupa’da yükselen milliyetçilik
Bugün dünya liderlerini izlediğimizde ne denli sanattan uzak olduklarına tanık oluyoruz. Oysa güven duyulmayan siyaset kurumu ve siyasetçinin saygın konumunu nasıl kazanacağını çoğu kez düşünürüm. Sanatın özgün kültürel etkinliği ve ışığıyla karanlıktan çıkılır.
"Sanat var olmasaydı, gerçeğin kabalığı katlanılmaz kılardı dünyayı" diyor, Bernard Shaw.
Siyaset ve sanatın ortak noktası insana, insanlığa sevgi, hizmettir. Sanatın her dalının okulu vardır. Çünkü sanat dalları aynı zamanda toplumun iletişim alanlarıdır. Oysa siyasetin okulu yoktur. Siyasetin okulu partidir. Siyasette ödün vermek, başkalarının sözcüsü olmak da vardır. Sanatta bu kavramlar çok önemsenmez. Siyasetçinin tabuları olabilir. Sanatçı, tabuları yıkan, yerine yeniyi koyandır. Örneğin siyasetçi gelenekleri savunur, sanatçı gelenekleri değiştireceğini haykırır.
Çağdaş bir siyasetçi sanatı önemser. Çünkü sanat soran, sorgulayan, değiştiren ve özünde muhalefeti hep koruyandır. Muhalefetin özü onu sürekli dinamik, dingin ve geliştirici yapar. Siyasetçi bunları izler, güzel olanı alır ve uygulamaya koyar.
Mustafa Kemal Atatürk, sanatçıyı hem önemser hem de teşvik eder. Sanatın önemini şu sözü nasıl güzel vurgular:
“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.”
İsmet İnönü'nün de sanata ve sanatçıya karşı özeni bilinir. Her iki siyasi kimlik de sanatın gücünü bilir. Çünkü sanat kalıcıdır. Evrenseli yakalayandır.
Dünyada ilk devrimin ülkesi Fransa’da Napolyon Bonaparte’nin yeğeni Lois Bonaparte cumhurbaşkanı, ama yetmiyor. Anayasa değişikliği yaparak tüm yetkileri kendinde toplayacağı bir başkanlık sistemi istiyor.
O mecliste yazar Victor Hugo var!
17 Temmuz 1851’de yazar Victor Hugo meclis kürsüsüne çıkar şöyle seslenir:
“Yürürlükteki anayasa genel oylama ile kabul edildi, siz ise oy verme hakkını kısıtlayıp onu ortadan kaldırmak mı istiyorsunuz?”
Victor Hugo konuşmasını sürdürür:
“Cumhurbaşkanı’nın büyük adam olmadığını söylemek henüz hakaret sayılmıyor. Biz, Cumhurbaşkanı’nın, iktidarını büyük bir adam gibi gerçekleştirmesini değil, iktidardan onurlu bir adam gibi uzaklaşmasını istiyoruz” der.
Kendisi de usta bir yazar olan Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand yazar dostu Yaşar Kemal’i, Elysee Sarayı’nda ağırlar. Emmanuel Macron’un ülkesinde ve başka ülkelerde bir yazar dostu var mı?
Çek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Václav Havel, şair, tiyatro oyun yazarı, düşünür ve siyasetçiydi. Bugün Çekoslavakya’da bir Václav Havel var mı?
Şimon Perez, siyasi kimliği yanında yazan biri olmasaydı acaba barıştan söz edebilir miydi? Nobel barış mimarı Perez'in şu sözleri ünlüdür:
"Ben yalnız tarihi anlamaya çalıştım. Her insan başlı başına ayrı bir uygarlıktır. Geleceğin silahı beyindir..."
İsrail başbakanı Gazze’de çocuk, kadın hız kesmeden katleden Binyamin Netanyahu, Şimon Perez’in “Geleceğin silahı beyindir,” sözünden bile ne yazık ki nasiplenmemiştir.
Dünyada ve Avrupa’da milliyetçilik neden yükseliyor diye şaşıranlara çok şaşırıyorum. Avrupa’da solun efsane liderleri bugünün Avrupa’sında var mı? İsveç’te bir Olof Palme, Almanya’da bir Willy Brandt, İspanya bir Felipe Gonzalez var mı?
Bill Clinton’un dostu Nobel ödüllü Meksikalı yazar Gabriel García Márquez’dir. Bill Clinton, ABD başkanı olduktan sonra Amerikan emperyalizmine yönelik sözlerinden ötürü vize sorunu yaşayan Márquez’in vize sorununu kaldırır. Márquez’le sık sık görüşüp güncellenen Bill Clinton’a bir görüşmelerinde Márquez, “Dostum, seni metal yorgunu gördüm” der. Metal yorgunu tanımı bu dostluktan dünyaya yayılmıştır.
Siyasetçinin kuru, katı, yaratıdan uzak, acımasız yaşamını sanat zenginleştirir. Sanat her insanı çoğaltır. Sanatçı ülkenin zenginliğidir. Siyasetçinin bırakacağı kültürel birikimin kaynağı da sanattır.
Ülkemiz siyasetçileri de ne yazık ki sanattan uzaklaşan, sanatçıdan korkan tipler görünümü çiziyorlar. Oysa sanat siyaseti besler.
Sanatın gücünden yararlanan ülkeler en zor olayların çözümünde büyük başarılar kazanırlar. Sanat kaygısı taşıyan yapıtlar yaşamla buluşur ve insanların gelişimine büyük katkı sağlar.
Siyaset sadece insan yönetme sanatı değil, çirkinlikleri güzelleştirme sanatı olmalıdır. Düşünür, "Sanatı baskı altında tutma girişimleri başarılı olamaz hiçbir zaman: Ne kadar bastırabilirsiniz oksijeni?" der.
Yaşamı bir sanat yapıtı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün sanatçıyı önceleyen sözü: “Sanatkâr, toplumda uzun mücadele ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır” diyor.
Avrupa’da yükselen milliyetçiliğin kuşkusuz birçok nedenleri vardır. Avrupa da eski Avrupa değil! Aşırı sağı besleyen göçmenler, ekonomik kriz ve bunlarla birlikte sanattan uzaklaşan siyasiler, bir de ne yazık ki dünya meclislerinde toplumun vicdanı olan sanatçılar yoktur!
Sanat toplumu besler, ilerletir, soluk aldırır!..