Begüm Erdoğan

Begüm Erdoğan

Adalet ve Vahşet

Bu hafta ABD’nin jüri sistemine ve cinayet sanıklarının psikolojilerine giren iki dizi sıraladım sizin için. Birincisi, “Presumed Innocent”, AppleTv ekranlarında sezon finalini bu hafta yapan, Jake Gyllenhaal’ın başrolünde olduğu, hakkında yazmak için başına oturup bitirmeden kalkamadığım, oldukça sürükleyici bir yapım. Diğeriyse 2020 senesinde yayına giren, Nicole Kidman ve Hugh Grant’ın başrolünde olduğu “The Undoing” (Bilmeliydin). “The Undoing” de “Presumed Innocent”la benzer bir havadan esen ve aynı onun gibi çıktığında yoğun ilgi gören bir dizi.

Presumed Innocent, 2024 (AppleTv+)

Açılış sahnesinde Jake Gyllenhaal’ın oynadığı bir Chicago eyalet savcısı olan Rusty Sabich’i görüyoruz. Sabich, bir davanın açılışında jüriye sesleniyor ve onlara, ancak “hiçbir makul şüphenin olmadığı bir durumda suçu kabul etmeleri gerektiğini anlatıyor. Bu kısa sahnede onu izlerken “O, iyi bir savcı, jüriyi manipüle etmeye değil ikna etmeye çalışıyor” diye düşünebilirsiniz. Bu dizide pek çok şey göründüğü kadar masum değil. Peki ya Rusty masum mu? Dizi Rusty’yle birlikte çalışan bir kadın savcı olan Carolyn Polhemus’un (Renate Reinsve) öldürüldüğü haberiyle başlıyor. Onu çirkin bir halde, kanlı bir cinayete kurban gitmiş şekilde görüyor ve araştırmalar başlıyor. Ancak ilk anda bilmesek de kısa süre sonra ortaya çıkan bir durum var ki, Rusty’yi şüpheli koltuğuna oturtuyor. O da Carolyn ve Rusty’nin bir ilişkileri olması.

Dizide bir tane oldukça hoşuma giden detay var. Nice Della Guardia (O-T Fagbenle) adlı siyasi çıkarları için işini kullanan bir savcı karakteri var. Bu karakter o kadar rahatsız edici ki izlerken zorlandım ama bu da büyük bir başarı çünkü yozlaşmış olan bu karakterin aynı O-T’nin yaptığı gibi rahatsız edici olması gerekir.

Bilmeliydin, The Undoing, 2020 (TV+)

Türkçe adıyla aynı olan “Bilmeliydin” (You Should Have Known) adlı romandan uyarlanan dizi; ünlü, başarılı ve zengin bir terapist olan Grace Fraser’ın (Nicole Kidman) ve eşi Jonathan Fraser’ın (Hugh Grant) bir cinayet soruşturmasına karışmasını işler. Modern bir polisiye dizisi olarak önümüze çıkan “The Undoing” yayınlandığı 2020 senesinde oldukça ses getirmişti. Aile bağları, fedakarlık ve güven gibi temaları işlemesi bakımından “Presumed Innocent”la yakın bağdaşlık gösterdiğini düşünüyorum dizinin. Hatta olay örgüsünde bile bazı spesifik benzerlikler var. Ancak “Presumed Innocent”tan farklı olarak benim için Hugh Grant’in ve Nicole Kidman’ın oyunculukları, hikayeyi güçlendirmekten ziyade hikayeden çalıyormuş gibi hissettirdi. Tabii onlardan beklentimiz de çok yüksek, belki de sorun budur.

Platformlarda David Fincher

Sizler için bu hafta, cinayetlerin çözülme sürecinin gergin merakını iliklerinize kadar hissedebileceğiniz filmler listeledik. Polisiye gerilim deyince akla ilk gelen isimlerden David Fincher’ın filmlerine platformlardan erişmek mümkünken izlemediğiniz varsa izlemenin tam sırası derim.

  1. Yedi, Seven, 1995 (TV+, AppleTv üzerinden kiralanabilir)

Brad Pitt ve Morgan Freeman’ın başrolleri paylaştığı filmde, iki dedektif, Hristiyanlığın “yedi ölümcül günah” adı verdiği günahları kullanarak cinayet işleyen bir seri katili yakalamaya çalışırlar. “Yedi”, Hollywood ana akım filmleri arasında bugün bile yapılmış en karanlık işlerden biri olmayı sürdürüyor. Film, atmosferik kurgusu ve karakter tahliliyle de öne çıkıyor. Bunu özellikle Freeman’ın “görmüş geçirmiş detektif” olarak akıllara kazınan performansıyla da görüyoruz. İlginç detaylardan biri de izleyicinin katili beklediğinden daha önce görmesi. Fincher zaman akışını ustalıkla kuruyor ve katili oynamak için de tahmin ettiğinden bile daha doğru bir tercih yapmış. Bir tür “Haniball Lecter” olan bu karakteri ve tersine dönmüş psikolojisini yansıtmak için çok özel bir oyuncu gerekli çünkü ve bize de tam olarak bu veriliyor. Artık birey olarak, gerçek hayatta sahip olduğu karanlığı bildiğimiz bu oyuncunun seçilmesi, gerçekten de çok manidar.

  1. Zodiac, 2007 (TV+, AppleTv üzerinden kiralanabilir)

Bu hafta Jake Gyllenhaal’ı ikinci kere konuştuğumuz filmde, 1960’larda San Francisco sokaklarına korku salan seri katilin izinde olan dört kişiyi izliyoruz. Bu karakterler, kendilerinden uzaklaşmak pahasına ekmek kırıntılarını takip etmeye çalışırlar. Gerçek olaylar ve dosya hakkında Robert Graysmith’in (filmde gördüğümüz karakterlerden biri) yazdığı kitaba dayanan film, katilin cinayetlerini ve kanlı detaylarını yeniden yaratma arayışında değil. Bunun yerine, polisle birlikte katilin ölümlerden sonra gazetelere yazdığı şifreli mektupları inceliyoruz. Dört ana karakterimizin ikisi cinayet dosyasına atanmış detektifler David Toschi (Mark Ruffalo) ve William Armstrong (Anthony Edwards). Diğer ikisiyse San Francisco Chronicle’da çalışan Paul Avery (Robert Downey Jr.) ve karikatürist Robert Graysmith (Jake Gyllenhaal). Bu insanlar gerçekten hikayenin başından geçtiği insanlar ama onları ekranda gördüğünüzde film süslemesinden arınmış ve gerçek hissettiriyor. Yaptıkları iş de öyle. Filmde büyük aksiyon sahneleri, araba kovalamacaları yok ve yine de koltuğun ucundan izliyorsunuz, sizi geriyor. Onu başarılı yapan ve “Fincher klasikleri” arasına sokan da tam olarak bu.

  1. Kayıp Kız, Gone Girl, 2014 (Disney+, TV+, AppleTv üzerinden kiralanabilir)

Aynı isimli kitaptan uyarlanan film, New York'lu bir yazar olan Nick (Ben Affleck) ve eşi Amy’nin (Rosamund Pike) beşinci evlilik yıldönümlerinin olduğu günde, Amy’nin gizemli bir şekilde kaybolmasını anlatır. Medya konu hakkında çılgına döner, Nick’se eşi hakkında açılan ceza soruşturmasında birinci şüpheli olarak yer alır. Bu film, her şeyin ötesinde, muhteşem senaryo yazımı için bir ders gibi. Gillian Flynn’in senaryosu klasik senaryo tekniklerini kendi tarzıyla birleştirerek ilginç ve nefes kesici sürükleyicilikte bir filmin omurgasını kuruyor. Rosemund Pike ise katmanlı ve kompleks bir karakter olan Amy Dunne’ı izleyicilere nadir bir incelikle sunuyor. Fincher filmleri arasında farklı bir yerde duruyor film ve hem özgünlüğü hem de psikolojik derinliğiyle parlıyor.

  1. Ejderha Dövmeli Kız, The Girl With the Dragon Tattoo, 2011 (AppleTv üzerinden kiralanabilir)

Millennium serisinin başkarakteri “Lisbeth Salander” diyince belki aklınıza gelen ilk isim yumuşak hatlı yüzü ve masum görünüşüyle tanıdığımız Rooney Mara olmayabilir. Özellikle de kitabın orijinal dilinde ilk uyarlamasında Noomi Rapace’i izlediyseniz. Ancak Rooney Mara’da oldukça farklı yerlere gidebilecek bir oyunculuk paleti olduğunu bu filmi izleyerek anlayabilirsiniz. Oyuncu, sert, dişli ve taviz vermeyen ve dahi seviyesinde zeki bir hacker olan Lisbeth Salander karakterini beklenmeyen bir beceriyle ekrana taşıyor. Kitaplarda iyi bir insan olsa da yakışıklı denemeyecek bir karakter olan Mikael Blomkvist karakterini ise ilginç bir tercih olarak o sırada James Bond çekimleri yeni biten Daniel Craig canlandırıyor. Bu ikisinin birbirine hiç uymaması, aslında kitapla örtüşüyor. Lisbeth ve Mikael, aralarında kimya olmayan partnerler ve bu yüzden bu eşleşme çalışıyor. İkili 40 senedir kayıp olan bir kadını bulmak ve ona ne olduğunu öğrenmek için çalışıyor biz de Fincher yönetmenliğinin ustalığına kendimizi bırakıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Begüm Erdoğan Arşivi