Alaaddin Dinçer
Beyaz önlük sorunları örtmeye yetmez!
Milli Eğitimin 63. Bakanı Ziya Selçuk döneminde de gündeme getirilen eğitim emekçilerine önlük giydirme uygulaması yeni Bakan Tekin’in Bakanlığa atanmasının ardından yeniden gündeme getirdiği icraatları sıralamasında ilk sıralarda yer aldı. Yandaş sendika ve yandaş kamuoyunun desteği ile yol alınarak, eğitim emekçilerinin beden ölçüleri alınıp 24 Kasım’da dağıtılmak üzere hazırlıklar tamamlandı. İlk gündeme getirildiğinde zorunlu olduğu söylenen uygulama muhalif sendikaların tepkisinin ve eleştirisinin ardından zorunlu olmaktan çıkarıldı. Maliyeti 250 lira olan önlükler, 42 yıllık 24 Kasım Öğretmenler Günü tarihinde eğitim emekçilerine devlet tarafından verilen ilk “hediye” olma özelliği taşımakta. Hem de ne hediye 6 ay boyunca bir önlüğü yıka yıka giy. Üstelik rengi de beyaz.
NİYET ÇEKİDÜZEN VERMEK
Eğitim emekçilerine 42 yıl sonra ilk defa bir “hediye” veren bakan olan Sayın Tekin, verdiği “hediye” ile ne kadar övünse azdır. Böylece verilen “hediye” ile hem eğitim emekçilerinin belleklerinde unutulmaz bir yer edinilmiş hem de özellikle kadın eğitim emekçilerinin giydiği pantolon ve eteklerin üstü örtülerek serbest kıyafetlere bir “çekidüzen” verilmiş olacak. Eğitim emekçilerine önlük giydirmedeki esas niyetin, serbest kıyafetlere “çekidüzen” vermek olduğunun eğitim emekçileri farkında. Umarız “önlük giymedi” gibi saçma bir gerekçe gösterilerek öğretmenler yaptırımlara uğratılmaz. Neyse ki şimdilik zorunlu değil. Oysa başta meslek liselerinde meslek dersi veren eğitim emekçileri olmak üzere laboratuvarda dersleri olan eğitim emekçileri işlerinin gereği olarak önlük giyiyorlardı. Kıyafet serbestliği ve özgürlüğü için yanıp tutuşan yandaş sendikanın ve yandaş basının, söz konusu kadın öğretmenlerin serbest kıyafetleri olunca aslında ne kadar yasakçı ve tutucu bir zihniyete sahip oldukları böylece yeniden görülmüş oldu.
GİYSİ, KİMLİK YÜKLÜ BİR SEMBOL
Hacı Bayram Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Profesör Kemal İnal, “Öğretmenlere Önlük” başlıklı yazısında konuya ilişkin yazımızı güçlendiren değerlendirmesinde, “Aslında muhafazakâr bir hükümetin kendi bürokrat, teknokrat veya çalışanlarının giyimine karışmaması düşünülemezdi. Giysi bir sembol ama ideoloji, yaşam tarzı ve kimlik yüklü bir sembol. Muhtemelen MEB, farklı, çoğul ve değişik unsurların giyim üzerinden kendi sembolünü derslik ortamına taşıyarak kendisine meydan okunduğuna ikna olmuş gibi görünüyor. O yüzden bir örnek, tek tip veya standart bir “resmi giysi” olan önlükle aslında iktidarın kendi imgeleminde var olan amorf bir öğretmen modeline gidiş söz konusu olabilir.
Beyaz renk saflığı, temizliği ve masumiyeti simgeler. Beyaz renkte seçilen önlük, öğretmeni hekimler gibi statü bakımından yukarı doğru çıkarmaz, kalabalık içinde kolayca seçilip tanınmasını sağlamaz. Zaten okulda öğrenciler arasında öğretmeni seçememek mümkün değil. Sanırım buradaki önlük tasarrufunun asıl göstergesi, cinsiyet veya cinsel kimlik olsa gerek. Önlükle öğretmenlerin, bilhassa kadın öğretmenlerin cinsiyetlerinin, tıpkı tesettür gibi “gizlenmesi” düşünülüyor gibi. Zira burada cinsiyet, iktidar otoritesi karşısında bir muhalif güç gibi algılanıyor. Dolayısıyla önlüğün hedefinin, öğretmenleri cinsiyetsizleştirmek olduğunu söylemek mümkün. Bu da bir tür cinsiyetçiliktir. Öğretmenin bugün giyimine karışmak, yarın düşüncesini şekillendirmeye değin gidebilir. Bırakalım öğretmenler istedikleri gibi giyinsinler. Kimse kimseye don biçmesin” demektedir.
ESAS YERİNE USULE ODAKLANMAK
Eğitimin, okulların, öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin onlarca birikmiş çözüm bekleyen sorunu varken, esasa odaklanmak yerine usule odaklanarak “çözüyormuş” gibi yaparak sadece kendinizi ve yandaşlarınızı ikna edebilirsiniz. Ancak aşağıda bir bölümünü sıraladığımız sorunların varlığını önlükle kapatamazsınız.
-Halen çağ nüfusu olarak okullaşması gereken ve bulunduğu eğitim düzeyini tamamlamayan yaklaşık iki milyon çocuğun varlığı, devamsızlık ve okul terkleri.
-İkili eğitim yapılan binlerce okulun, mevcutları kalabalık on binlerce dersliğin varlığı.
-Okulların teknolojik alt yapı yetersizlikleri, hijyen sorunlarının yaşanıyor olması ve yeterli sayıda destek personelinin bulunmaması.
-Elemeye dayalı sınavlar, ezbere dayalı beyin yıkamayı amaçlayan irrasyonel bilgiler. Özellikle Türkçenin ortaokullarda sınıf geçme notu olarak 70 ortalamanın getirilmesi, bunun ana dili Türkçe olmayan çocuklar üzerinde yaratacağı olumsuzluklar.
-Okullar arasındaki farklılık ve eşitsizlikler.
-Öğrenci yoksulluğuna bağlı beslenme, barınma ve okula ulaşım konusunda yaşanan sorunlar.
-Köy okullarının kapatılması, taşımalı eğitim servislerinde görülen eksiklikler.
-Eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal ve özlük haklarında yaşanan sorunlar.
-Öğrenci yoksulluğuna bağlı olarak gelişen öğrenme yoksulluğu.
-Yetiştirdiği öğretmenlerin niteliği tartışmalı öğretmen yetiştirme sistemi, ataması yapılmayan sayısı 500 bine ulaşmış öğretmenlerin atanma sorunu.
-Özel okul eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal ve özlük haklarında yaşanan sorunlar.
-Cinsiyet ayrımcı uygulamalar, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitiminin yok sayılması.
-Deprem riskine karşı okul binalarında yeterli önlemlerin alınması için gerekli yatırımların yapılması.
-“Dinde zorlama olmaz” denilmesine rağmen çocukların din eğitimine zorlanması.
-Laik, bilimsel ve anadilinde eğitim talebinin yok sayılması, anti demokratik uygulamalar.
-Kadrolaşma amaçlı olarak liyakatsiz kişilerin yöneticilik görevlerine atanması.
-Okul türleri arasında geçişleri düzenleyecek rehberlik, yöneltme ve yönlendirme sisteminin kurulmaması.
Sonuç olarak, bir bölümü yukarıda sıralanan onlarca sorun çözüm beklerken, okullara mescit açmak, pedagojik formasyonu olmayan diyanet personelini derslere sokmak, bilimsel eğitim karşıtlığı tescillenmiş dernek, cemaat ve vakıflarla protokoller imzalamak, din eğitimini 4-5 yaşındaki çocuklara kadar indirmekle ve öğretmenlere önlük giydirmekle uğraşan Sayın Bakan gelin esas sorunların çözümüne odaklanın ve eğitim tarihine bu sorunları çözmüş Bakan olarak adınızı yazdırın.