Cengiz Erdil
YAĞMUR, KAR YAĞDI DİYE SEVİNME…
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün internet sitesini yıllardan beri düzenli takip ederim. Ülkemizde irili ufaklı deprem kayıtlarına ulaşıldığı gibi hava sıcaklığı ölçümleri ve yıllar itibariyle karşılaştırmalı istatistikleri incelemeye değer.
Rasathane bir tespitte daha bulundu, 2020’nin son 109 yılın en sıcak yılı olduğunu açıkladı. 109 yıllık sıcaklık ortalaması 20.5 derece iken, geçen yıl bu sıcaklık 24.2 dereceye yükseldi.
Günün her saati deprem ölçümleri yapan rasathane önemli bir uyarıda bulunuyor; “Kuraklık depremden daha tehlikeli…” Bazı bilim adamları da bir adım daha ileri gidiyor, kuraklığın korona virüslerinden bile tehlikeli olduğuna işaret ediyor.
Doğru söze ne nedir? Kuraklık, coğrafyanın alt üst olması demek, büyük çapta insan göçü demek, açlık demek, susuzluk demek…
SU FAKİRİ TÜRKİYE
Yapılan hesaplar, hava tahminleri, Akdeniz Havzası kuşağında yer alan ülkemizin 20 yıl içinde su fakiri olacağını ortaya koyuyor. Günümüzde kişi başı su kullanımı bin 500 metreküp dolayında, 2040 yılında bunun 700 metreküpe düşeceği hesaplanmış. Bin metreküpün altına düşmenin anlamı, su fakiri olduğunuzun sayısal kanıtı sayılıyor.
Dünyayı uzaydan gözetleyen NASA’ya tepegözlük yetmemiş, yeraltı su kaynaklarını bile belirlemiş. NASA’nın ülkemizle ilgili değerlendirmesi geçtiğimiz günlerde medyada yer aldı. Türkiye’nin görülmeyen ama yokluğunda acısı hissedilen su kaynaklarının giderek azaldığını bir kez daha ortaya koydu.
Türkiye’nin yeraltı sularında da azalma hızla sürüyor. Azalan orman varlığı, bereketli ovalarda yapılaşma, su havzalarının korunamaması yeraltı su kaynaklarını yok ediyor.
BOŞA AKAN YAĞMUR SULARI
İzmir’e, İstanbul’a yağmur kar yağdı, barajlar doldu mu? Elbette hayır… Diyelim ki doldu; nereye kadar? Uzmanlara göre su yönetimi önemli bir mühendislik işi. Tıpkı enerjide olduğu gibi suyun da merkezileşmesi gerekiyor. Gelişmiş ülkeler bile bu işi kolay kolay başaramıyorlar.
Bizim topraklarımızda yüzlerce yıl önce kurulan kentlere sarnıçlar yapılmıştı. Yağmur sularının toplanmasını amaçlıyordu. İstanbul’daki Bizans sarnıçları kent dışından kemerlerle su taşınıyordu. Defalarca kuşatılan, saldırıya uğrayan kentin susuz kalmaması da amaçlanıyordu elbet. Ancak yağmur sularının elden geldiğince toplanması da hedefleniyordu. Mesela Leonardo Da Vinci, bazı önemli araçların mucitlerinden sayılır, kent planlaması içinde kafa patlatıyordu. Ünlü biyografi yazarı Walter Isaacson’un aktardığına göre, Da vinci Milano’nun dar sokaklarını genişletmeyi düşünmüş, yağmur sularının toplanması için atık su sistemi kurmayı planlamıştı.
Geldik günümüze… Çoğu ülkede yıllarca yağmur yağdı, insanoğlu baktı.
Şimdi dünyada kendi kendine yeten konutlar gündemde. Hem güneş enerjisinden yararlanması hem de yağmur sularının toplanması için konutlar planlanıyor, yağmurun bir damlasının bile ziyan edilmemesi için araştırmalar yapılıyor, projeler geliştiriliyor. Su zenginliği bitmeyecek gibi duran Yeni Zelenda’da yeni konutların tamamı yağmur sularını toplama sistemi var. Bu bilgiyi kaynağından, bu ülkede yaşayan Güneş Haksever’den aldığımı burada belirteyim.
New York’ta irili ufaklı 12 bin yağmur bahçesi varmış. Ülkemizde var mı? Hiç rastlamadım, öyle Millet Bahçesi gibi değil, yağmur sularını topluyorsun ve arıtarak kentin kullanımına veriyorsun. Böyle bir sistem yani. Ayrıca bazı ülkelerde yeraltı barajları yapılıyor, elin oğlu bir damla yağmuru suyunu kaçırmamanın hesabını yapıyor.
Ülkemizde hem merkezi iktidarın hem de yerel yönetimlerin su yönetimi konusunda laf salatasını artık geride bırakması gerekiyor.
Yoksa kış mevsiminde baraj kıyısına görevli dikip, ‘su ne kadar arttı?’ hesabı yapmanın devri geçiyor. Hesaplar ortaya koyuyor ki önümüzdeki kışlar zorlu geçecek. Su kullanımı ve tarım tüm toplumların öncelik sırasında bir numarada olacak.