TARİHE; TARİHİ DARBELER…

Atatürk’ün üzerinde pek durulmayan yanlarından biridir arkeoloji merakı. Savaşçı ve devrimci kurucu önderin ileriyi gören yanlarına burada girersek işin içinden çıkamayız. Atatürk, bu toprakların uygarlıklardan kalan açık müze olduğunu biliyordu. O’nun döneminde Osmanlı aydınlarının çoğu ne yazık ki uygarlık izlerine taş yığını gözüyle bakmıştı. Yoksul ülkenin kıt kaynaklarına rağmen bazı gençleri arkeoloji eğitimi için yurtdışına gönderdi. Üniversitelerde kürsüler kurdurdu.
Atatürk’ün ölümünden sonra pek çok kalkınma hamlesinin üzerine nasıl ölü toprağı atıldıysa tarihi harabeler daha bir örtüldü.
Elin insanı uygarlık meraklısı olup, işin içine turistik (!) para girince; buraların kıymetini biraz olsun öğrendik, şimdi ülkemizden kaçırılan eserlerin peşine düşmüşüz.


YIKIMIN SORUMLULARI
Meseleye biraz dünya görüşü açısından bakarsak, “milliyetçiyim, muhafazakarım” diyenlerin kentlerde, antik alanlarda yaptıkları yıkımlar, yakın tarih sayfalarımızda yer alıyor. Mesela İstanbul’da, yakın dönem en büyük tarih katliamı Adnan Menderes’in Başbakanlığı döneminde oldu, sayısız tarihi eser (Osmanlı’dan kalanlar çoğunluktaydı) yok olup gitti.
Hatırlıyorum, AKP’yi doğuran Milli Görüş’ün önemli isimlerinden Oğuzhan Asiltürk, 90’lı yıllarda İstanbul’un Bizans dönemi surlarının yıkılmasından falan bahsetmişti.
İstanbul’da Bedrettin Dalan’ın belediye başkanlığı döneminde bir bölümü onarılan surlar da tartışma konusu olmuştu. Şimdi AKP milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’nın, tarihi çeşme restorasyonunda babasının adını unutmamasına şaşırmamak lazım. Adamlarda tarihi kitabenin içeriğini değiştirmeye varan cahil cesareti var.


RESTORASYON ZOR İŞ
Restorasyon; “kültürel hazinelerin korunması ve geleceğe aktarılması için aslına uygun yenileme” demek. İnceleme ve belgeleme gibi ön aşamaları var. Yani bu iki unsur olmadan kazma kürekle, darbeli matkapla, dozerle tarihi alana ve yapıya dalınıyorsa, orada bir katliam var demektir.
Ülkemizde güçlü bir müteahhit, yani inşaat yapıcıları lobisi var. Herhalde bu şirketlerin arasına girmek zor. Topraklarımızda büyük inşaat işlerini alanlar nedense aynı firmalar. Tarihi eserlerin onarımıma soyunan inşaat şirketlerinde de aynı durum söz konusu.
Son yıllarda Anadolu’da, büyük kentlerde çok sayıda tarihi yapı onarıldı. Bundan sevinç duymamız lazım değil mi? Kazın ayağı hiç te öyle değil, “keşke yapılmasaydı” diye düşünmeden edemiyorsunuz. “En iyisi böyle bırakalım, aklı başında gelecek nesiller doğrusunu yaparlar” diyen uzmanların sayısı çok fazla.
Hatalı restorasyonlara örnek çok. Şile’de çizgi roman kahramanı Sünger Bop’a benzetilen Şile kalesinden tutun da, Ağrı’da çatısı kurşunla kaplanan İshak Paşa Sarayı’na kadar gider.
İstanbul’un simgesi Galata Kulesi’nin başına gelenler malum. Eğer farkına varan olmasaydı, darbeli matkaplar tarihi yapının temeline kadar inecekti neredeyse!
Galata Kulesi çok göz önünde. Tepki gelince açıklamalar yapıldı, onarım durdu falan. Ya bilmediklerimiz.
İnşaat yapıcıları ve onarıcıların restorasyona başlamadan önce hiç değilse bir iki uzmana danışmaları yetecek. Biraz uzun sürse de inceleme ve belgeleme sonunda restore edilmiş bir tarihi yapı ortaya çıkacak. Parasal vaziyetler, kolaycılık böyle hassas işlerde bile ön plana çıkıyor. Tarihe, dozunu aşan turizm geliri gözüyle bakmamak lazım. Ama dinleyen kim? Tarihe, tarihi darbeler indirmenin sonu yok bizim ülkemizde.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi