Cengiz Erdil
Rafa kalkan Ramsar Sözleşmesi…
Anayasalar insanların haklarını koruyan, devletle yurttaş ilişkisini düzenleyen belgeler. İnsanlık bu belge için güç sahiplerine karşı çok mücadele verdi. Anayasaların temelinde insan varsa, dünyayı korumak için çağdaş zamanın ortaya çıkardığı sözleşmeler de var. Ramsar Sözleşmesi işte böyle uluslararası belge. Ramsar’ın temelinde dünyanın önemli su kaynaklarının korunması yatıyor.
Şimdi diyeceksiniz ki; ülkede Anayasa rafa kaldırılmışsa, kim takar Ramsar Sözleşmesini… Evet öyle… Gelişmiş ülkelerin kafası basan yöneticileri hariç, Ramsar Sözleşmesini takan yok. Ramsar alanlarını kuraklık tehdit ediyor ama tehlikenin temelinde insanın doğaya yaptıkları var.
Mesela ABD’nin dört yıl başkanlığını yapan Trump, çevre koruma, iklim değişikliği programlarının yanından bile geçmedi. Oysa bir hesap yapılmış, dünyanın sulak alanlarına 15 trilyon dolar değer biçilmiş. Bana göre buraların değeri parayla ölçülmez ama her şey para olunca, bazı bilim insanları bu hesabı yapmışlar. Para sever Trump ve benzerleri dünyanın doğal değerlerine, “Nasıl katma değer yaratılır?” gözüyle bakıyorlar. Trump’ın aklından bir ara dünyanın buz adası Grönland’ı yapılaşmaya açmak geçmişti.
TÜRKİYE RAMSAR KAPSAMA ALANINDA
Ramsar Sözleşmesi 50 yıl önce uluslararası bir girişim olarak imzaya açıldı. Pek çok ülkenin onay verdiği sözleşmeyi Türkiye 1994 yılında imzaladı. Ülkemizin 14 önemli sulak alanı şimdi Ramsar ile koruma altında.
Kızılırmak, Göksu ve Gediz deltalarıyla Manyas Kuş Gölü ve Kayseri’deki Sultan Sazlığının aralarında bulunduğu sulak alanlar Ramsar damgalı. Türkiye’de 200’ün üzerinde sulak alan var. Ya kaybettiklerimiz… Türkiye’de son 40 yıl içinde bir milyon 400 bin hektara yakın sulak alan yok oldu. Yani ülkenin toplam iki buçuk milyon hektar büyüklüğündeki toplam sulak alanın yarısı elimizden kayıp gitti. Yine karşılaştırma açısından belirteyim, kaybedilen alan Marmara Denizi’nden daha fazla.
Türkiye göl varlığını yavaş yavaş yitiriyor, Anadolu’da kuraklık ve aşırı düzensiz su kullanımı yüzünden irili ufaklı yüzlerce göl kurdu. Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olanları burada belirtivereyim; Beyşehir, Akşehir Eber Gölleri, Tuz Gölü ve Sultan Sazlığı… Kısacası kentlerin yanı sıra kırsalda da susuzluk kapıda.
ARTIK KUŞLARIN UĞRAMADIĞI YERLER
Yok olanlara örnek vermek gerekirse; Doğu Anadolu’nun ilk Ramsar alanı olan Kars’taki Kuyucuk Gölü ilk kuruyan göller arasında. Şimdi can suyu verilerek kurtarılmaya çalışılıyor. Kırşehir’deki Seyfe Gölü de kurudu. Gölü bitiren aşırı su çekilmesi oldu. Bölgede salma sulama artık yasak, tarım damla sulamayla yapılıyor. Daha önce aklınız neredeydi demek lazım.
Dünyanın nazar boncuğu denilen Konya’daki Meke Gölü de kuruyanlar arasında. 5 milyon yıl önce volkanik patlamayla oluşan gölün bir benzeri daha yoktu.
En çarpıcı olanında sıra… Mersin’deki Göksu Deltasında son beş yılda 27 kez yangın çıkmış!
TEHLİKE ÇANLARI
Bilim insanları bir hesap yapmış, şu acı veren sonuca ulaşmışlar; Türkiye eğer böyle giderse 2030 yılına kadar bütün sulak alanlarını kaybedecek.
Yanlış enerji ve sulama politikaları bu sonucu doğuruyor. Mesela AKP’li eski bakanlardan biri “ Çoruh Nehri artık bizim istediğimiz gibi akacak” demiş. İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer burası. 2010 yılından akarsuları doğal koruma kapsamından çıkardılar, inşaatların önü daha fazla açıldı.
Çevreciler plansız, düzensiz, birilerini zengin edecek projelere karşı çıkınca, vatan haini, terörist ilan ediliyor. Kimsenin barajlara karşı çıktığı falan yok oysa… Yeter ki; akan suyun, yağan yağmurun hesabı yapılsın.