Cengiz Erdil
KORONA GÜNLERİNDE MAVİ TUR
Korona yeraltına çekildi ama bitmedi. Yeni strateji ve taktikler geçirerek kışa hazırlanabilir veya mutasyona uğrar, uysallaşır. Şimdi virüs tatile çıktı gibi bir anlayış var. Şaka bir yana, Korona türü virüsler insanlık için daha yüzyıllar boyu insanlar için tehlike olmaya devam edecek. Ama hayat da bir yandan akıyor, bu akıntıda yolumuzu çizmemiz lazım. Başka çare yok.
Turizm bu yıl resmen dibe vurdu, Ege’de otel ve pansiyonlar zorlu sezonu nasıl geçireceklerinin hesabını yapıyor. Ben bu yazımda teknelerden bahsedeceğim. Bölgede Bodrum, Marmaris, Göcek ve Fethiye çıkışlı mavi tur teknelerinde rezervasyonlar tamamen iptal. Çünkü sosyal mesafe hesabı zaten yapılamaz mavi tur teknelerinde, af edersiniz ama insanların kıç kıça olduğu bir tur organizasyonundan söz ediyorum. Eski düzen yok, tekneler eğer olursa az müşteriyle demir alacak. Parası olan aileler kiralayacak tekneleri. Elbette özel tekne ve yat sahipleri denizlerde olacak.
Ancak denizlerimizde durum hiç de iyi değil. Benim konum burada Ege’nin çok küçük bir bölümü.
MAVİ TUR MU KARANLIĞA SEYAHAT Mİ?
Muğla’nın bin 480 kilometre uzunluğundaki kıyı şeridinde, hepsi birbirinden güzel 240 koy var. Yaz aylarında bu koylarda binlerce tekne demirliyor. Bu teknelerin ve kıyı yerleşimlerinin ortaya çıkardığı kirlilik o kadar ciddi boyutlara vardı ki; bazı koylar bir garip renk aldı, denizanaları istila etti. Balon balıkları avlanır oldu.
Güzide medyamızda ünlülerin tekne sefası haber olurken, koyların dibinde plastik derebeylikleri oluşuyor. Bölge belediyeleri koyları temizlemeye çalışıyor ama ne fayda.
“Nerede Bu Devlet?” derseniz, o da Okluk koyundaki üç odalı devlet konutunu saray haline getirmenin peşinde.
Muğla kıyılarında 44 marina var. Kapasitesi 7 bin tekne civarında. Oysa koylarda günübirlik teknelerle birlikte dolaşan ve konaklayan tekne ve yat sayısı 20 bini geçiyor.
Her yaz mevsiminin sonunda koyların dibinde plastik derebeylikleri akıntılarla imparatorluklara dönüşüyor.
“Bölgede yapılan fiziksel, kimyasal ve mikro biyolojik ölçümlerde su sirkülasyonunun çok yavaş olduğu belirlendi. Göcek koylarında deniz suyu kirliliği sınır derecelere ulaşmış durumda. Katı ve sıvı atıkların, biyolojik arıtmaya tabi tutulmadan denize akıtılması sonucu koylarda yaşanan kirlilik artıyor.”
Bu satırlar Muğla Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin raporundan. Üstelik 2007 tarihli raporundan. Şimdi “araştırmalar ne alemde” derseniz? Ne siz sorun ne ben yazayım. Aldığım bilgilere göre, artık bu tür araştırmalar için kaynak yok.
Muğla sahil şeridine topu topu altı atık toplama istasyonu var. Bu sezon teknelerden 3 bin ton çöp, 14 bin ton da sintine atığı alınmış. Oysa teknelerdeki çöp bunun kat kat üstünde. Denetimler yetersiz.
Aklı başına yat ve tekne sahipleri ve denizciler, bölgede bir an evvel koruma filosu oluşturulmasını istiyorlar. Bu filoda devlet öncü, çevre gönüllüleri yardımcı güç olmalı. Koylar 24 saat denetlenmeli. Denizi kirletenlere çok ağır para cezaları getirilmeli. Tekneleri bağlanmalı.
Güzel bir laf var. “El değmemiş koylar” diye. Bu satırları yazarken, bu koylardan birine dalan bir dalgıç arkadaşımın sözleri geliyor aklıma.
“ Bir balık gördüm. Denizin dibinde. Balon gibi şişmiş prezervatifin içine girmeye çalışıyordu. Hem balıktan hem de denizden çok utandım. İnsanlığımdan utandım”