Cengiz Erdil
COĞRAFYA KADER Mİ?
Doktor Hikmet Kıvılcımlı Türkiye solunun yüz aklarındandır. Yıllarca zindanlarda kaldı, sürgünde öldü. Sosyalist düşünce sistemine ulusal yandan bakmasını bilen araştırmacı bir yanı vardı. TKP içinde ‘deli doktor’ diye anılırdı. Tarih Tezi araştırmalarında İbn-i Haldun’dan sıkça bahsederdi. Büyük laf etmeyeyim ama sol aydınların İbn-i Haldun’u öğrenmelerinde Kıvılcımlı’nın payı vardır. İbn-i Haldun, tarih ve toplum konusunda zamanına göre devrimci görüşlere sahipti. İşte ‘Coğrafya Kaderdir’ sözünün de Haldun’a ait olduğu bilinir. Gerek Kıvılcımlı gerekse Haldun hakkında fazla söz etmenin haddim olmadığını bir kere burada açıkça yazayım. Biraz girizgah bilgisi gibi düşünün.
İSYAN ETMEYİN EFENDİM!
Doğu Karadeniz Bölgesi’ni bilmem kaçıncı kez sel ve çamur fırtınası vurunca, coğrafyanın kader olduğu sözünü bizzat bölgeye giden Diyanet İşleri Başkanından da öğreniyoruz. Türkiye’de duaya kalkan ellerin nereye çevrileceğine karar veren kişi olarak görülen(veya kendisini öyle gören) Ali Erbaş, afet bölgesinde dolaşırken, vatandaşlara “ isyan etmeyin, bu kaderinizde var, Allah’tan gelen afetin önüne geçilmez” demiş.
Bu sözler üzerine biraz araştırdım ve dünya üzerinde ‘gelişmiş’ statüsüne ulaşmış iki ülkeyi örnek vermeye karar verdim. Sonuçta onlar da insan, onların da bir kaderi var! Bu ülkelerin konumu biraz Doğu Karadeniz Coğrafyasına benziyor, insanın doğayı kontrol mücadelelerinde(bozmadan yıkmadan) deniz ve ırmaklar başrolde çünkü.
Bin yıllık tarihi Kuzey Denizin sert dalgaları ve su baskınlarıyla geçen Hollanda deniz seviyesinin altında bir su ülkesi. Uzun hikaye ama öyle bir sistem kurulmuş ki; su baskınlarının önüne geçilmiş ve ülke yirminci yüzyılda dünya tarım devlerinden biri haline gelmiş.
Norveç ise daha da ilginç…Ülke topraklarının sadece yüzde 3’ü tarıma elverişli. Nereye bakarsan dağ ve buzul. Norveç, dağlarda yaz aylarında eriyen suları toplayan bir sistemi 1920’lerden itibaren hayata geçirmiş.
Şekilde görüldüğü gibi İki ülke insanları kaderlerini kendileri çizmişler
DOĞU KARADENİZ BÖLGESİNDE ŞEYTAN ÜÇGENİ
80’li yıllarda TRT muhabiri olarak görev yaptığım Bölgede, Artvin’den Samsun’a kadar sel ve heyelanların yol açtığı felaketlere tanık oldum. Özellikle bahar aylarında meydana gelen su baskınlarında son 50 yılda yüzlerce insanımız hayatını kaybetti. Ekili alanlar mahvoldu. Evler yıkıldı. Her selden, heyelandan sonra acılar paylaşıldı, taziye mesajları yayınlandı. Sular çekildi, çamur kurudu. Hayat kaldığı yerden devam etti.
Ancak bu bölgede hayat, doğayla adeta alay etmek üzerine kurulu. Bölgede plansız, bilim dışı gelişmesine izin verilen yerleşim yerlerinin sorunları artık çözülemez halde. Bu 70’li yıllardan beri böyle. Doğayı bozarak ve yıkarak dizayn etmeye çalışanlar dış mihraklar falan değil! Şeytan üçgeninde bir köşede halk, diğer iki köşede devlet ve yerel yönetimler var.
Dere yataklarına tek katı geçin artık apartmanlar yapılması, ormanların yok edilerek eğimli arazinin heyelanlara açık hale getirilmesi, denizle dağların arasına yollardan tutun da yüzlerce engelin konulması ve plansız yapılan onlarca Hidro Elektrik Santral(HES)… Daha var, ama hangisini yazayım.
Yıllarca halk yaptı, devlet ve yerel yönetimler göz yumdu. Ancak yine de İş ve aş bekleyen halk değil, örgütlü olan kamu kurumları asıl suçlu… Çünkü güçlü bir planlamayla bu bölge, çay, fındık ve balıkta bir dünya devi olabilirdi. Bir yandan da butik oteller, pansiyonlar… Turizm geliri de bir rüyanın diğer faktörü. Bu bir Karadeniz ütopyasıydı, olmadı. Üst akıllı(!) uzmanlar bunu yıllarca dile getirdiler, bölgedeki dağların ve denizinin bereketle anılacağını söylediler. Kimse dinlemedi.
‘Coğrafya kaderdir’ belki evet, belki hayır… Siyaset sosyolojisinde şöyle bir ağır laf daha var “İnsanlar layık oldukları şekilde yönetiliyor”