Cengiz Erdil
Ayasofya ve diğerleri…
Ayasofya’nın cami olarak yeniden açılmasıyla ülkemizin Ortadoğu ve Üçüncü Dünya ülkesi olduğu bir kez daha tescillenmiş oldu. Ben cami kilise tartışmalarına girmeyeyim. Bin 500 yıl önce Doğu Roma İmparatorunun Egeli iki mimara yaptırdığı yapı, 916 yıl kilise, 480 yıl da cami olarak ibadete açık kalmış. Dünyanın merkezindeki yapının müze olması belki de insanlık tarihinde kutuplaştırmaya son vermesi açısından iyi bir formüldü, ancak 86 yıl sürebildi. Ben muhteşem yapının bir başka özelliğine değineceğim, kubbesi yirmiden fazla büyük depreme dayanmış Ayasofya’nın. Bu depremlerden Osmanlı’nın ‘Küçük Kıyamet’ adını verdiği 1509 Depremi, Ayasofya’ya çok zarar vermiş, 1869 yılına kadar da defalarca onarımdan geçmiş Ayasofya. Cumhuriyet döneminin en büyük onarımı daha yakın zamanda tamamlandı sayılır. Sayılır diyorum, çünkü bu yapı sürekli onarımdan ve bakımdan geçirilmek zorunda. Sizin anlayacağınız tarihi yapıları ayakta tutmak hiç de kolay değil.
SADECE AYASOFYA DEĞİL…
Yedi büyüklüğünde bir deprem, İstanbul’da Selatin camileri(yani Osmanlı sultanlarının yaptırdığı camiler) ve Ayasofya’ya büyük zarar verebilir. Bu yapılarda onarımlar yapıldı ama ne kadar başarılı oldu bilmiyoruz. Ancak İstanbul bunlardan da ibaret değil.
Sadece cami, medrese ve türbeler değil, aynı zamanda bir hanlar kentiydi İstanbul. Bu kent tarihinin her döneminde her milletten tacirin uğrak yeriydi. Meslek hayatımda bu hanların da izini sürdüm, bir belgesel çalışmasında bulaştığım hanların bazılarıyla ilgili televizyon haberleri hazırladım, Yeni Yüzyıl Gazetesi’nde tek tek öykülerini yazdım.
AL SANA FATİH MİRASI… SAHİP ÇIK…
Mesela Balkapanı Han. Roma döneminden kaldı. Venedikli tacirler kullandı, Fatih Sultan Mehmet sahip çıktı. Buradan yeraltı tünelleriyle Ayasofya’ya ulaşıldığı rivayet edilir. Bu tünellerin bilinenlerini Tahtakale esnafı depo olarak kullanılıyor, Bendeniz de bir müddet yürüdüm bu tünel depolarda.
Unutmayın… İstanbul’un bir de yeraltı tarihi vardır.
Eminönü’ndeki bu hanı görürseniz, içiniz acır. Avlusunda Türkiye’nin en küçük gecekondu mescidi vardır, az ileride Mimar Sinan eseri Rüstem Paşa Camisi olmasına rağmen, dükkanlarımız yıkılmasın diye yıllar önce esnafın yaptırdığı mescit uydurmasıdır.
Osmanlı’ya Fatih’in mirasına sahip çıktığını söyleyenler nedense Balkapanı Hanı görmezler. Osmanlı’da her yüzyılın ayrı değerde hanı vardır. Ben avlulu Osmanlı hanlarından söz ediyorum.
HANLAR AYAKTA ÖLÜYOR
Hanların çoğu depo olarak kullanılıyor, duvarlarında derin çatlaklar var. Ne merkezi yönetim ne de belediyeler hanların hoyratça kullanımın önüne geçilemiyor.
İstanbul’da 16. Yüzyıl yapısı 20 kadar avlulu han var. Çoğunun kapısı sökülmüş, eklemeler yapılmış, miras nedeniyle bin bir parçaya bölünmüş yapılar. Gelelim en ünlülerden bir hana.
BÜYÜK VALİDE HAN
Kösem Sultanın yaptırdığı han, kentin en büyük hanı. (şimdinin AVM’ leri gibi düşünün, Osmanlı Sultanları da hanları pek seviyormuş) 300 odası Var. Atların, develerin bağlandığı avlusu şimdi otopark olarak kullanılıyor. Filmlere plato olarak kiralandığı da çok oldu. James Bond buranın çatısında motosikletle gösteri yapınca daha da tanınmıştı. Haliç’e tepeden bakan han şimdi içler acısı halde.
Bir depremde işte bu Osmanlı hanları daha da harabe haline gelecek. Hanlar 1894 İstanbul ve 1999 Gölcük Depremlerinden zaten büyük zararla çıktı. O tarihten beri de kaderine terk edildi. Şimdiye kadar da ciddi bir koruma projesi önerilmedi.
Ayasofya gündeme gelince hatırlatayım dedim.