Mehmet Şandır
Yarın bayram
Yarın bayram; herkese huzur getirmesini dilerim.
Bu yıl, deprem felaketi ile başlamıştı; Kıyameti yaşamıştık, acılarımızı ramazan bayramı sevinci ile azaltmaya çalıştık. Sonra seçim sürecinin stresi başladı. Sonuçlar bir çoğumuz için sarsıcı oldu; üzüldük, öfkelendik, sevinenler de oldu. Ancak kısa sürede yeniden hayal kırıklığı yaşanmaya başlandı; değişen, iyiye giden bir şey olmadığını hatta her geçen gün durumun daha kötüye gittiğini yaşayarak görmeye başladık, umutlar erken tükendi; yine üzüldük, yine gerilmeye başladık.
Geçen bir ay içinde yeni cumurbaşkanlığı kabinesi kuruldu, ekonomi yönetimi değişti, kadrolar yenilendi, rasyonel bir ekonomi politikası sözü verilmiş olmasına hatta TC Merkez Bankası politika faizini yaklaşık iki katına çıkarmasına rağmen döviz, altın aldı başını gidiyor; nerede duracağı da belli değil. Çarşı pazarda fiyatlar el yakıyor. Birtakım tedbirler alınıyor; ancak maaşlara ve asgari ücrete yapılan zamlar haftasını doldurmadan eridi.
Acilen dış kaynağa ihtiyacımız var; kısa vadeli dış borç ödemeleri kapıya dayandı, bütçe açığı, cari işlemler açığı ve dışticaret ödemeleri için bu yıl içinde yaklaşık 400 milyar dolara dış kaynağa ihtiyaç bulunuyormuş; saygın ekonomistler böyle söylüyor. Çok yüksek faiz oranları ile borç taleplerimize küresel finans kuruluşlarından hatta tefecilerden hiç cevap yok; bekliyorlarmış; Onlara göre, Türk Lirası daha da düşecekmiş. Menkul ve gayrimenkul fiyatlarının dip yapmasını; Türkiyenin kelepir pazarına düşmesini bekliyorlarmış. Sayın Cumurbaşkanı’nın yardımcısını komşu ülkelere borç dilenmeye göndermesi canımızı acıttı, onurumuzu yaraladı.
Ülkeyi 21 yıldan bu yana tek başına yöneten AKP iktidarının bu acziyeti veya başarısızlığı, muhalefet partilerinin perişanlığı; değişime direnen veya başarısızlıktan dolayı kendi teşkilatını suçlayan hatta hakaret eden muhalefet liderleri, umutlarımızı tüketti.
Daha da kötüsü son seçimlerde görüldüğü gibi Türk toplumunun çaresizliği, seçeneksizliği, değişim arzu ve gücünü kaybetmiş olması ve nihayet korkularına teslim olması, hepimizi kahretti.
İşte böyle bir psikoloji ile yeniden bir bayrama ulaştık.
Evet, yaşadığımız gün sıkıntılı ve gelecek belirsiz olsa da, yarın bayram; “Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime” türküsünü şimdilik söylemeyelim, her şeye rağmen bayram sevincini olabildiğince yaşayalım, lütfen.
Bence
Bayramda nostalji yapalım; güzel günleri, güzel insanları, heycanlandıran, konuşmaları hatırlayalım.
70’li yıllarda, Süleyman Demirel başbakan olarak, “Adriyatikten Çin seddine kadar Türk Dünyası” iddiasını toplumun önüne koyduğunda çok heycanlanmış, gerçekleşeceğine yürekten inanmıştık. Doğru sözü doğru adam doğru zamanda söylemişti; gerçek oldu.
2000 yılı Şubat ayında TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut başkanlığında Çin Halk Cumhuriyeti’ne yapılan resmi bir ziyarete partim adına katılmıştım. Heyetimizi Çin Seddi’ne götürdüler; 8.851 kilometre uzunluğunda (yan kolları ile uzunluğu;21.196 Klm.) 6 metre yükseklik 7 metre kalınlığında Çin Denizinden Gobi çölüne kadar Çin’i kuzey ve batıdan kuşatan bir savunma duvarı, yüzlerce yılda tamamlanmış; Çin’li yetkiliye “neden yaptınız” diye sorduk; “Kuzeyden gelen düşmanlardan korunmak için” dedi; gülmüştük, çünkü kuzeyden gelen düşman biz Türklerdik(!).
Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin, heyetimizi Pekin’de değil Shenzhen şehrinde kabul etti. Shenzhen, ülkenin en güneyinde Hong Kong’un hemen kuzeyinde kurulmuş çok modern ve görkemli bir şehirdi; Komünist Çin Halk Cumhuriyeti’nin kapitalist ABD ve AB’ye karşı bir meydan okumasıydı. Devlet Başkanı, bizi, çok katlı binaların orta yerinde bir parkın içinde kurulan tek katlı başkanlık sarayında kabul etti. Protokol konuşmalarından sonra şu tarihi konuşmayı yaptı.
“Bir zamanlar Asya’yı siz Türkler ve biz Çinliler birlikte yönetiyorduk Bugün siz Asya’nın en batısında biz en doğusunda yaşıyoruz; işbirliği yapalım Asya’yı yine birlikte yönetelim” dedi. Kendisinin Han sülalesinden olduğunu, Han sülalesinin Çin’in siyasi birliğini kuran ŞU/ÇU Türklerinin devamı olduğunu da söyleyerek Türkiye’de bazı siyasi grupların insan hakları iddiası ile Çin’deki ayrılıkçıları desteklemesinden rahatsız olduklarını da konuşmasına ilave etti.
Bu gün, Çin, satın alma gücü paritesine göre GSYİH bakımından dünyanın en büyük ekonomisidir. Nominal değerlere göre dünyanın en büyük ikinci ekonomisi konumundadır ve günümüzde üretim ve ticaret açısından dünyanın en büyük hacmine sahip devletidir.
Dünyanın en çok borç veren ülkesi olan Çin, dünyanın en büyük borçlu ülkesi olan ABD’yi finanse etmektedir. Türkiye’yi neden finanse etmesin?
Asya’nın en batısında bulunan Türkiye’nin, Asya’nin en doğusundaki Çin’le işbirliği yapmakta geç kalmakta olduğunu hatırlatırım. Türkiye, ‘Avrupa’nın en doğusunda ve Batı’nın müttefiki olduğunu unutmadan’ yeni dünya düzeninde yerini almalıdır.
Sayın Fidan’ın dikkatine sunarım!
Bayram sevinci gönüllerinizi doldursun.