Emre Alkin
Vatandaşın odak alanı ne?
15 Mayıs sabah erkenden ekranları açtığımızda dolar/TL'nin küçük bir depar yapmış olduğunu gördük. Elbette ardından hemen müdahale geldi. Çünkü hükümet, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turundan önce vatandaşta olumsuz algı bırakacak işleri bertaraf etmeye çalışıyor. Ancak döviz mevcudu ve para miktarı konusundaki adımlardan herkes haberdar.
Merkez Bankası'nın döviz satmayı bırakarak altın satmaya geçiş yaptığını herkes biliyor. Yazın ülkeye gelecek turistlerin harcayacakları para üzerinden matematik hesabı yapan da çok. Türk Lirası’nın değerinin ya da öngörülerin bu tip bakkal hesaplarına kalmaması gerekiyor. Hafta sonu bana "sermaye kontrolü geliyor" diye mesaj atanlar da oldu. Teknik olarak zaten sermaye kontrolü diyebileceğimiz bir yerde olduğumuzu, yeni bir haber olmadığını söyledim.
Ülkenin yarısı 15 Mayıs sabahı bambaşka bir Türkiye'ye uyanacağını düşünürken, diğer yarısı "Bazı şikayetlerim var ama böylece kalsın" dedi. Aklıma Roger Federer geldi. "Herkes maç oynarken kaybetmemek isterken ben hep kazanmayı düşündüm, farkım burada" demişti bir söyleşide. Hatta Steffi Graff 'a bir keresinde "kazanma motto"sunu sormuş. Kadın tenisçi basit şekilde "Top yerde iki kere sekmesin" demiş. İşte bu kadar. Bazen kazanmanın arkasındaki felsefe çok şatafatlı bir tasarım içermiyor.
O zaman insanın aklına şu sorular geliyor:
- Dövizin yükselmesi-düşmesi doğrudan doğruya kaç kişiyi etkiliyor?
- Kredi faizlerinin yükselmesinden mustarip olanların sesi, hiç kredi kullanmayan kesimden daha yüksek mi çıkıyor?
- Hayat pahalılığından şikâyet edenler mi yoksa "Bu da geçer, biz neler gördük" diyenler daha kalabalık?
- Güvenlikçi politikalardan sosyal demokrasiye dönülmesini isteyenlerin oranı ne?
Bu dört sorunun cevabı aslına bakılırsa her şeyi açıklıyor. "Ben altın attım bir kenara, dolarla işim yok" diyenleri azımsamak hata olur.
Bu arada ülkedeki ekonomik ortam bozulduğu zaman sonunda herkesin zarar gördüğü malum ama diğer taraftan şunu da söylemem lazım:
Bu ortamdan para kazanan ve servetini artıran da çok. Hem de her gelir seviyesinde.
Aklı başında insanlar elbette demokrasi, ekonomi, sosyal adalet, özgürlük, eşitlik vs gibi konularda eleştirilerini yapacaklar. Ancak kalkınmanın ön koşulu olan bu unsurlar konusunda vatandaşların ne oranda talepkâr olduğunu doğru ölçemiyoruz.
Tasarruf etmek veya çevreyi temiz tutmak gibi, sorulduğunda "çok önemli" diye cevap verdiğimiz ama yapmak için başkalarının uğraşmasını beklediğimiz konular gibi geliyor.
Etrafımdaki birçok kişiye, iktidar ya da muhalefeti destekleyenlere şunu diyorum:
"Beklenti çıtasını yüksek tutmayın".
Türkiye'nin ağır sorunları ve ağır şartları var. Ateş gibi yanan bir coğrafyanın ortasında yer alıyor.
Avrupalı gibi davranamaz, Asyalı gibi olamaz.
Yine de daha iyi olabilir.
"Başkası yapsın" diye bekledikçe olmayacak ama…