Mehmet Şandır
SORUMLULUK AHLAKI
Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Mehmet Akif Ersoy, sorumluluk ahlakını bu dizelerle şiirleştirmiş…
Sorumluluk, kişinin kendi davranışlarının veya yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesinin ötesinde toplumsal işlevi ile evrensel bir değerdir.
İnanç, kültür, töre, hukuk ve ahlak değeri olarak sorumluluk şuuru, toplumsal yaşamın çimentosudur. Millet olmanın olmazsa olmaz şartıdır, gereğidir.
Sorumluluk, bir insanlık değeridir.
İnsan sosyal bir varlıktır.
İnsanın sosyal ilişkilerini düzenleyen kuralların bütününe ahlak denilmektedir.
Bir ahlak değeri olarak sorumluluk, bireysel/vicdanî bir duygu olmanın ötesinde topluma/çevreye/tüm yaratılmışlara karşı yükümlülükler bütünüdür.
Toplumsal sorumluluk, bireye, insanların iyiliği için çaba sarf etme, iyiliğin egemen olması ve kötülüğün önlenmesi idealine hizmet etme sorumluluğu yükler.
Hak ve sorumluluk, insanların karşılıklı bağımlılığıdır.
Türk toplumunda inanç ve kültürel bir değer olarak sorumluluk duygusu çok yüksektir.
ANCAK,
Son günlerde Gara şehitleri üzerinden sorumluluk suçlaması ile siyasetin mahkemelere düştüğü bir süreçten geçiyoruz. Muhalefet, iktidarı başarısızlığın sorumlusu olarak suçluyor, İktidar da muhalefeti PKK ağzı ile konuşmak ve sorumsuz davranmakla suçluyor; mahkemeye veriyor.
NE YAZIK Kİ,
PKK tarafından geçen hafta GARA mağaralarında katledilen 13 şehidimizin acısı yüreklerimizi dağladı. Yurdumuz cenaze evine döndü.
Acımızı, hüznümüzü yaşayamadık, Milletçe/devletçe utandık da; PKK’nın kaçırdığı insanlarımızı kurtaramamış olmak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yakışmadı.
Daha da kötüsü, Ülkeyi yönetenler, milleti temsil edenler; iktidar ve muhalefet partilerinin liderleri, sözcüleri, aydın bildiğimiz, ilim adamı, siyasetçi kısacası büyük bildiklerimiz, şehitler toprağa verilmeden kavgaya başladıla. Günlerdir televizyonlarda, toplantılarda yakışıksız nitelemelerle birbirlerine hakaret ediyor, karşılıklı suçlamalar havada uçuşuyor, hatta davalık oldular, mahkeme kapılarına düştüler.
Sorumlu kim, suçlu kim?
Bay Kemal(!)mi? Sözde(!) Cumhurbaşkanı mı?
Ya da bu sorumsuz siyaset dili, üslubu mu?
PKK’yı unuttuk!
Her akşam televizyonlarda millet, çaresiz bu çirkin kavgayı seyrediyor.
Acımızı, utancımızı büyüttüler.
Cenaze evinde cenaze sahiplerinin kavga etmesi töremizde, örfümüzde, kültürümüzde, inancımızda var mı, bize hiç yakışıyor mu?
Dünyaya rezil olduk…
Kısacası yine, “acıyı bal eyleyemedik” büyük bir fırsatı kaçırdık.
Bu olay göstermiştir ki Türk toplumu hızla ayrışmakta, kutuplaşmakta ve çözülmektedir. Bizi biz yapan değerler ayaklar altında sürünür oldu…
Gelecek açısından en büyük tehlike bu ayrışma ve soğumadır.
Acıyı paylaşmak için dahi bir araya gelemeyen toplum, sorumluluğu üstlenemeyen yönetici, acıyı çıkarı için fırsata dönüştüren siyaset ve yanlışa yanlış diyemeyen insan (vicdan, izan, iman, ahlak, şahsiyet, erdem) nasıl olur da bir millet olmanın gücünü kullanarak geleceğe birlikte yürüyecek?
Bu toprakları ve devleti nasıl olur da birlikte savunabilecek?
Sorumluluk, bir bütün olmakla beraber, devleti yönetenlerin ve bilim insanlarının sorumluluğu toplumun ve bireyin önündedir.
Antik çağ feylesofu Aristoteles ve takipçileri, İslam feylesofu Farabi, bu konuda devletin belirleyici ve bozucu etkisine dikkat çekmektedir. “İyi insan/mutlu insan, ancak buna imkan verecek bir toplum yapısı ve devlet düzeni ile mümkündür” diyerek evrensel bir doğruda birleşirler.
Halk dilinde, imam cemaat meselesi…
Uzun zamandır siyasetin dili ve üslubu topluma sorumsuzluk pompalamaktadır.
Bu durum, ülkemizin ve milletimizin tüm diğer sorunlarından daha büyük tehdit ve tehlike potansiyeli taşımaktadır.
Bir değerli siyaset büyüğüm, “konuşmaya, malum olanı söyleyerek başla ki yanlış anlaşılmayasın” derdi.
Önce meseleyi doğru tanımlamalıyız;
Irak’ın kuzeyinde küresel bir saldırı ile vurulduk!
PKK, bölgede bir terör devleti(ikinci bir İsrail) kurmak için küresel güçler tarafından desteklenen ve terör üzerinden bölücü siyaset yapan eli kanlı bir cinayet örgütüdür. Yaklaşık 40 yıldır Türkiye’ye saldırmakta; hiçbir kurala uymadan insan öldürmektedir. Gara mağaralarında savunmasız insanlarımızı acımadan katletmiştir.
Bu katliamın sorumlusu ve suçlusu PKK ve destekçileridir!
Irak’ın kuzeyindekine benzer bir siyasi yapıyı Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirmek için Kandil-Gara-Sincar bağlantısını kurmaya çalışıyorlar.
Öncelikle milletçe, PKK’yı ve destekçilerini şiddetle kınamalıyız, acımızı paylaşmalıyız ve hep birlikte sonra oturup “sonucu” tartışmalıyız.
40 yıllık bir sürecin sonucunun sorumluluğunu birlikte paylaşmazsak; azdan az çoktan çok payımıza düşen sorumluluğun sorgulamasına kendimizden başlamazsak, birbirimizi suçlayarak soruna çözüm üretemeyiz.
Bugün olduğu gibi gülünç duruma düşeriz, sorunu büyütürüz.
BENCE
Kronikleşmiş bu tür sorunların çözümü için toplum ve devlet olarak birlikte suhulet içinde ve sağduyulu bir yaklaşımla; (kendimize acımadan/kendimizi suçlamadan ve birbirimize sorumluluk atmak kolaycılığına sığınmadan) ortak aklı oluşturmalıyız.
SORUMLULUK AHLAKINA GERİ DÖNMELİYİZ, O, YİTİK BİR DEĞERİMİZDİR.