Bahattin Yücel
Seçimden sonra
Seçimlerin sonuçları her iki ittifakı da şaşırtmışa benziyor. AKP kendi belirlediği ve sürekli değiştirdiği kuralların katkısıyla, beklemediği kadar oy alarak iktidarda kaldığı için halinden memnun görünüyor.
Giderek geçmişte sürekli yakındığı “devlet partisine” evrildiği gözleniyor.
CHP; 1946 yılından bu yana en geniş açıyla sağına döndüğü halde, beklediği sonuçların alınamayışı yüzünden çalkantılı bir sürece giriyor.
Beklentilerinin altında kalan oy oranları yüzünden derin bir düş kırıklığı yaşandığı seziliyor.
Aslında beklenti ile sonuç arasındaki bu oransızlık, son yıllarda CHP’liler açısından yeni bir olgu değil.
CHP yönetimi bu sarmaldan çıkmak için AKP’nin sürekli yinelenen seçim başarısının nedenlerini irdelemek yerine, farklı bir yol izledi. Bu partinin eski danışmanlarından destek alıp geçmişteki yönetici ve kurucuları ile ittifak kurarak işbirliği yapmayı çıkış yolu olarak gördü.
CHP sağ görüşlü seçmenlerin desteğini -özellikle cumhurbaşkanlığı seçimlerinde- alabilmek için DEVA, Gelecek ve büyük özveriyle TBMM’ye girmesine katkıda bulunduğu İYİ Parti ile oy pusulalarında birlikte olmaya varan işbirliğini, başka bir düzlemde gerçekleştirmeyi deneyebilirdi.
Örneğin üç parti aralarına Saadet ve DP’yi de alarak ayrı bir ittifak kurabilirler, seçmene açık bir protokol ile CHP ile ortak CB adayı belirleyebilirlerdi.
Ayrıca CHP Kürt seçmenle ilişkisini daha açık bir düzlemde sürdürebilir, YSP, TİP ve diğer sol partilerle de işbirliğine gidebilirdi.
CHP yönetimi; AKP’li seçmeni etkilemeyi, kendi partilerinin farklı yanlarını vurgulamak yerine, AKP’ye benzeyerek gerçekleştirmeyi tasarladığı izlenimi uyandırdı.
Önümüzdeki yerel seçimlerde benzer formüller geliştirilmez ise sonuçların genel seçimlerde alınanlardan farklı olmayabileceği şimdiden görülmeli.
Kuşkusuz eleştirmek ve çözümü geliştirmek, başta yönetim ve CHP üyelerinin sorumluluğunda.
Özellikle bu aşamada eleştirenleri; “AKP trolleri” diye suçlayarak tepedenci davranmak, doğru bir siyasal tavır olamaz.
Kararı parti yönetiminin vereceği doğrudur. Ancak oy vermenin de seçmenin hakkı olduğu akıllardan çıkarılmamalı.
CHP’ye yöneltilen eleştirilerin ağırlığı, kişiselleşmenin ötesine geçemiyor. Kamuoyunda; kimilerine göre Genel Başkan’ın, Sayın Kılıçdaroğlu’na göre ise MYK’nın değişmesinin yeterli görüleceği izlenimi doğuyor.
CHP’nin kronikleşen sorunu; çözümün son tahlilde kişisel beceri ve yeteneklerde aranması.
CHP’de uzun yıllar tabulaştırılan Atatürkçü çizgi, kuruluş döneminin koşulları dışında günümüzün gerçeklerine uyarlanamadı.
Son dönemde savunulan görüşler ve danışmanlık yapanların geçmişleri, seçmende partinin geleneksel siyasal tercihlerinin değiştirildiği izleniminin uyanmasına yol açtı.
Özellikle Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine karşı çıkan kesimlerin, günümüzdeki mirasçıları ile CHP arasındaki ilişkilerde yeni bir dönüm noktası olarak tasarlanan “helalleşme” söylemi, partinin ekonomi, dış politika, değişen bölge ve dünya koşullarını analiz eden, önceden hazırlanmış programlara dayalı, somut mesajları olmadığı izlenimi verdi.
Kendi seçmenindeki heyecanı da azalttı.
Partinin bu tutumu; geçmişteki hayali başarılara sığınan AKP’nin “Yeni Osmanlıcı” anlayışı karşısında yönetimin beklediği etkiyi uyandırmaya yetmedi. CHP’nin bu alandaki kararsızlığı; olağanüstü hızla değişen “dijital devrim” çağında, AKP’nin bilinçli kurguladığı 2. Abdülhamit ile Atatürk ekseninde sürdürülen gerçek dışı soyut tartışma ortamında etkili olmasını da engelledi.
Üye yapısına ilişkin sağlıklı bir veri tabanı üzerinden, mahalle/köy ölçeğinde adrese dayalı bir iletişim programının yapılamayışı, üye ve delegeler ile seçmenleri arasında karşılıklı etkileşimi sağlayamadı.
Üstelik çok tartışılan sahte oy konusunun seçimlerden önce askıya çıkarılan sandık seçmen listelerinin incelenmesiyle somut olarak ortaya çıkarılamayışı dikkate değer belirsizliğe yol açtı.
Oysa çözüm; bilimsel çalışma ve doğru analizlere dayalı, emek verilerek hazırlanacak, Cumhuriyet’in 2. yüzyılına ışık tutan yeni bir paradigmanın ortaya konmasında.
Bu konuda gelişme sağlanamazsa “Nerede yanlış yapıldı?” sorusuna yanıt aramak yerine, “Kılıçdaroğlu başarısızdı, hemen çekilsin, yerine İmamoğlu gelsin” söylemleri, havanda su dövmekten başka anlam taşımayacaktır.
CHP’ye bu aşamada gerekli olan partinin geçmişini göz ardı etmeden, geleceği tasarlayacak, kitleleri çekecek yeni bir paradigmadır.