Alaaddin Dinçer
Salgın ve deprem travması yaşayan çocuklar
Elazığ ve Malatya Depreminin ardından şimdi de İzmir Depremi yaşandı.Aylardır salgın travmasıyla baş etmeye çalışan ebeveynler ve çocuklar yeni bir travma, deprem travması ile baş etmek zorunda kalacaklar.Salgınla birlikte son zamanlarda ülkemizde yaşanan depremlerden sonra gerek depreme maruz kalan gerekse maruz kalmayan kişilerin korku, kaygı ve endişelerinde artış olduğu gözlenmektedir. Depremler, ülkemizin deprem kuşağı üzerinde olmasından dolayı insanların yaşamlarını ve düşüncelerini etkilemektedir. Depremler ve büyük salgınlar,kişilerin bedensel yapılarında yarattığı yıkım ve olağan yaşam çizgisinin dışında kişiyi etkilemesinden dolayı travmatik olaylar olarak kabul edilmektedir. Travma, bireyin zihinsel, ruhsal yaşamını etkileyen, günlük yaşamında olumsuz sonuçlar doğuran her türlü olay olarak tanımlanabilir. Travmayı olumsuz yaşantılardan ayıran durumlar, kişinin yaşamına veya bedensel bütünlüğüne tehdit, şiddet ya da ölümle karşı karşıya kalmasıdır. Travma, bireyin zihinsel, ruhsal yaşamını etkileyen, günlük yaşamında olumsuz sonuçlar doğuran her türlü olay olarak tanımlanabilir. Depremin kişiler üzerindeki etkileri incelendiğinde, aniden oluşumu ve sonrasında kişilerin fizyolojik, psikolojik ve biyolojik yapılarında yarattığı tahribat ve hasarlar nedeniyle deprem ve salgın sonrası tedavi edilmezse ömür boyu sürecek travmalara ve kişilik bozulmalarına yol açabilmektedir.
Depremden etkilenmek için sadece birebir o anı yaşamak şart değildir. Nitekim deprem ve salgın haberleri ve yetişkinlerin bu olaylar hakkındaki konuşmaları çocuklarda bu konuya dair merak, endişe, kaygı ve korku duygularını tetiklemiş olma gerçeği kaçınılmaz bir sonuçtur. Deprem travmasının oluşturduğu psikolojik sorunlar ve sıkıntılar, kişide ilerleyen zamanlarda daha sık ve tekrarlayıcı şekilde görülebilir. Anksiyete (kaygı), umutsuzluk, mutsuzluk, yoğun panik durumu, çöküntü, depresyon durumları buna örnek gösterilebilir. Deprem ve salgın gibi ağır travmatik olayların insanlar üzerindeki psikolojik etkileri farklılıklar gösterebilir. İnsanların travmatik olaylara verdiği tepkiler, bu durumlarla baş etme becerileri ile çözüm yollarını bulma yetilerini kullanmaları birbirinden farklı olabilmektedir. Çocukluk döneminde yaşanan bu türden büyük travma olayları (buna savaşlarda dahildir) kişiler üzerinde daha yoğun ve uzun süreli etkiler bırakmaktadır. Erken dönemde yaşanan travmalar, insanların duygusal düzeninde ve gündelik yaşamında bozulmalara yol açmaktadır. Deprem anını yaşamak, evlerinin yıkılmasına, aile fertlerinin zarar görmesine, yaralanmasına ve ailedeki ya da çevredeki insanların ölümüne tanık olmak çocuklar için büyük travma niteliği taşımaktadır. Aniden yaşanan bu türden olayların ardından çocuğun zihinsel ya da fiziksel olarak olayları kaldırabilmesi ya da kabullenmesi mümkün olmayabilir. Yaşanan bu tür olaylar sonrasında aileden kısa süreli de olsa ayrı kalmak çocuğun endişelenmesine, kendini savunmasız hissetmesine neden olabilir.
Çocuklar yaş farklılıklarına göre travmalara farklı tepkiler geliştirirler. 0-2 bebeklik dönemi olarak bilinen dönemde gereksiz telaş ve heyecan içinde olurlar. Devamında uyku düzenleri kaybolur ve yeni gelişimsel görevleri yerine getirmekte zorlanırlar. 3-6 yaş birinci çocukluk evresi olarak bilinen dönemde, travma sonrasında kaygılarıyla nasıl başa çıkacaklarını bilemezler. Yaşadıklarını tam anlayamadıkları gibi sözle fade etmekte zorlandıkları korku ve kaygı yaşarlar. Ağlama, bağırma, aşırı bağlılık, hareketsizce titreme, davranışlarda gerileme, alt ıslatma, dışkı kaçırma, yalnızlık ve karanlıktan korkma, gece kabusları, yüksek seslere karşı hassasiyet, konuşma güçlükleri, yeme problemi gibi sorunlar bu dönemde genel olarak görülen bulgulardır. 3-6 yaş aralığında travmaya maruz kalmış çocuklar aşırı ilgi, bakım ve ebeveynlerinin dikkatinin kendi üzerlerinde olmasını isterler.7-12 yaş arası olan ikinci çocukluk evresinde ise, travma sonrası kaygı ve korku yoğun şekilde görülmektedir. Bu yaşlarda gerçekçi bakış açısına sahip oldukları için tehlikelerin farkına varabilirler. Ailelerinden ayrılmak istemezler çünkü okuldayken ya da dışarıdayken ‘deprem olursa’ diye korkup, kaygılanırlar.
Haberleri net bir şekilde anlayıp, ölüm haberleriyle korkarlar. Bu yaş evresindeki çocuklar da görülen bulgular; ailelerini üzmemek için gerçek duygularını saklama, baş ağrısı, uykuya dalmada güçlük ve uyku bölünmesi, depresyon, ebeveyne aşırı düşkünlük, bulantı, ışık olmadan uyuyamama, dışkı kaçırma gibi diğer belirtilerdir. Okula gitmemek içim bahaneler uydurur bazen reddeder,okula gittiğinde ise davranışlarında problemler diğer belirtiler olarak görülebil mektedir.
Sonuç olarak, salgın ve deprem ikisi bir arada yaşanılan durumlarda yetişkinlerde de travma travmatik sorunlar görülebilir. Bu sorunlar ; travma sonrası stres, dissosiyatif, anksiyete, duygu durum(depresyon), sözle ifade edilmeyip bedenle ifade edilmeye çalışılan kişilik bozuklukları.Devamında bünyeye zarar veren maddelerin kullanımına başlama,başlamış olanlarda yoğunlaşma,gereksiz ilaç kullanımı, yemek yeme ve uyku düzeni ile cinsel yaşamında bozukluklar gibi psikolojik sorunlar görülebilmektedir. Salgın,deprem gibi doğa olayları sonrasında ilk olarak kişi, sakin ve tutarlı olmak durumundadır. Yaşadığı olaylardan kaçmadan, duygularını ve düşüncelerini bastırmadan bu durumları çevresindekilerle paylaşmalıdır. Çocuklardan ayrı kalmayıp, öz bakım ihtiyaçlarını ebeveynler karşılamalıdır. Çocukların olan biteni net bir şekilde anlaması için depremin oluşumu ve etkilerini bildikleri kadarıyla açıklamalıdır. Çocuğun izlediği programların aşırı korkutucu ya da çok fazla duygusal haber olmamasına dikkat edilmelidir. Gerçek bilgiler aktaran haberler çocuklarla beraber izlenmelidir. Çocukların ağlamalarını önlemeden, duygu ve düşüncelerini aktarmalarına izin verilmelidir. Deprem sırasında ve sonrasında yaşadıklarını anlatmasına izin verilip, çocuklar birebir konuşulup, yapamıyorsa da hikaye yazdırılmasına yardımcı olunmalıdır. Çocuklara ‘geçti’, ‘bir şey olmaz’, ‘üzülme’ denmeyip, neler yapılabileceği noktasında konuşulmalıdır. Bu süreçte ebeveynler çocukları için uzmandan destek almalı, merkezi ve yerel yönetimler tarafından çocuklara yönelik oyun ve bilgi temelli psiko sosyal destek programları uygulanmalıdır.