İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Sakal


Kendi ifadesiyle; sigorta poliçesi basan “Oki yazıcının” sesini, hint bülbülü sesi dinlermişcesine huşu içinde dinleyebilme yeteneğine sahip ender kişilerden biri olan Sayın İçişleri Bakanımızın üç hali var:

Onu takım elbiseli, kravatlı ve sinek kaydı traşlı gördüğümüzde her şeyin, yolunda olduğunu anlıyoruz.
Hele aynı anda muhalefet cenahından birine, nev-i şahsına münhasır bir üslup ile verip veriştiriyorsa anlıyoruz ki asayiş berkemal, ortalık sütliman!..

Buna mukabil, kendisini sarı çizmeli olarak gördüğümüzde anlıyoruz ki;
ya Karadeniz civarında bir yerlerde sel var;
ya da allah muhafaza, Bordum, Muğla, Marmaris hattında ciddi bir orman yangını var.

Sayın Bakanımızı kirli sakallı gördüğümüzde ise anlıyoruz ki durum daha ciddi.
Memleket sathında bir yerlerde deprem var!

Hele Sağlık Bakanımızı da aynı şekilde kirli sakallı görüyorsak anlıyoruz ki deprem çok büyük!

Çünkü onu, Dünya Sağlık Örgütüne göre 300 bin vatandaşımızın hayatını kaybettiği pandemi döneminde bile tek bir gün traşsız görmemişiz.

Ama hemen enseyi karartmayın:
Şuraya dikkatinizi çekmek isterim!
Evet, felaket büyük olabilir, ama altından kalkma konusunda asla umutsuz değiliz!

Bunu nereden anlıyoruz?
Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız henüz sakallı değil!.

Allah muhafaza, Sayın Cumhurbaşkanımızı da sakallı görürsek yandı gülüm keten helva!
Anlayın ki durum vahim!

Neyse ki içimiz rahat.
Sayın Cumhurbaşkanımız henüz sakallı değil.

Daha önceleri nerelerdeydiniz?


Deprem olunca devlet de vatandaş gibi korkuyla ürperir mi?
Normalde ürpermez!

Devlet soğukkanlı bir organizasyondur.
1- Sorunu belirler, analiz yapar, çözümü üretir.
2- Nelerin ne zaman nasıl yapılacağını, birçok farklı uzmanın kafa kafaya vererek netleştirdiği detaylı bir planlama yapar.
3- Bu planlama çerçevesinde. gereğini adım adım yaparak tedbirini alır.

Peki devletimiz bunu yapmış mı?
Kahramanmaraş depreminin hemen sonrasında, ani bir refleks hareketiyle İstanbul’da, 93 okulun boşaltılarak, alel acele öğrencilerinin başka okullarda eğitime alınması olayına bakacak olursak, yapmamış.

Anladık ki, birinci maddenin ilk adımı yani “sorunu belirleme” aşaması gerçekleşmiş lakin, belirlenen sorun dosyalara konulmuş, rafa kaldırılmış.
Sonrası sen sağ ben selamet!

Öyle olunca, deprem gerçeğinin dehşetli görüntüsü karşısında vatandaş nasıl ürpermişse devlet de öyle ürpermiş.
Niye ürpermiş?
Çünkü gereğini yapmamış.

Devlet ürperir mi?
İşte ürpermiş abisi!
Ürpermese, bekleyip bekleyip, depremin ertesi günü 93 okulu boşaltır mı?

Felsefe


Şu aralar kirli sakallı birinden şöyle felsefe dolu veciz bir söz bekliyorum..
“Depremden kurtulmak için tek kozumuz var, ona yakalanmamak!”
Kim olabilir ki?

Algı videosu


Hatırlarsınız, ilk iki gün deprem bölgelerine ulaşamayan afet yönetimi, bunu gerekçelendirmek için “Asrın Felaketi” başlıklı bir video yapmıştı.

Seslendirme sanatçısı: Morgan Freeman’ın ‘yerli ve milli’si Mazlum Kiper’e, belgesel tadında, şöyle bir metin okutmuşlardı:
“Felaket çok büyüktü, o nedenle kaybımız da çok büyük. Hiçbir ülke bu büyüklükteki bir depreme dayanamaz. Yapacak bir şey yoktu!..”

Oysa Japonya, 7,6’lık birçok depremde hiç can kaybı yaşamamış, bina yıkılması, kolon çökmesi bir yana neredeyse cam kırılmamıştı.

Hatta 2011 yılındaki ‘depremlerin kıyameti’ büyüklüğündeki, 9.1’lik Honshu depreminde sadece 1475 kişi yaşamını kaybetmişti.
9,1’lik depremin 7,6 ya göre en az 50 kat daha güçlü olduğunu da hassaten not edelim.

Sonuçta, vatandaşlardan gelen yoğun tepki üzerine, İletişim Başkanlığı, bu ‘cin fikir’ algı videosunu geri çekmişti…

Halbuki:
“Evet felaket çok büyüktü. Bilim adamlarımız bizi çok önceden, nokta atışı uyardı. Biz de gereğini yaptık, binalarımızı güçlendirdik. Yıkılacak olanları yıktık.
Eskiden olsa en az 200 bin canımızı alacak bu büyük felaketi, can ve mal kaybı yaşamadan atlattık…” diye bir video yapsaydı kimse itiraz etmez, bırakın itirazı, bunu beceren afet yönetiminin ayakkabılarını yalarlardı.
Tabi ki elleriyle!

TELE1’i kapatmak için geç kaldınız!


Ornitologlar bilir.
Bülbülün bir ötme mevsimi vardır.
Bülbül; hayatının belli bir döneminde, -işte tam da o ötme mevsiminde- başka bülbüllerin sesini duyarsa, yani başka bülbüllerden ses alırsa, destek alırsa ötmeye başlar.

Eğer ötme mevsiminde başka bülbül sesi duymazsa o bülbül artık hiç ötmez.
Ve bülbüle yapabileceğiniz en büyük kötülük budur.

Bülbülü tek başına kafese koyabilirsiniz.
Onu, tam da o ötme mevsiminde başka bülbüllerin sesini dinlemekten men edebilirsiniz. İşte o zaman bülbülün sesini, soluğunu kısmış olursunuz.

TELE1, ötme mevsiminde başka bülbüllerin sesini duymuş, ötmeyi öğrenmiştir.

Belki beş-on yıl önce, daha bülbül sesini tam duymazdan evvel, TELE1’i kapatabilirdiniz.

Ama artık geçmiş olsun!
TELE1’i kapatamazsınız!

Demem o ki, arkasında, onun dürüstlüğüne, haberciliğine inanmış, ona para bağıyla değil gönül bağıyla bağlanmış milyonlarca izleyici oluşturmuş bir yayın organını gerçek anlamda kapatamazsınız.

Cebinden para harcayıp logo bastırarak, arabasının arkasına yapıştıracak kadar gönüldaş kitlesi oluşturmuş kanalı kapatatabilmeniz kabili mümkün değildir!
Çünkü artık o bir tv kanalı değil, misal, resimdeki gibi turuncu vosvosların sesi olmuştur.
Onlar ne yapar, ne eder o sese can verirler.

Bakın size dostça söylüyorum.
Boşuna uğraşmayın!
Geç kaldınız!

Lisansını iptal etseniz, bütün kameralarını çalsanız, cümle camlarını çerçevelerini kırsanız bile TELE1’i kapatamazsınız!

Neden?

Çünkü bülbülün ötme mevsimi geçmiştir güzel kardeşim!
Artık bülbül ötmeyi öğrenmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi