İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Karikatürcüye Teşekkür!

Geçtiğimiz günlerde, MHP'nin kurucusu Alparslan Türkeş'in oğlu ve AK Parti Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş, eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesi ile ilgili "Milliyetçi Hareket Partisi (Babamın Partisi) böyle bir suçla ve onu işleyen bireysel suçlularla özdeşleştirilemez" açıklaması yapmıştı.

Yani konuyla ilgili bir buçuk yıldır tek kelime etmeyen Tuğrul Türkeş, son anda bu çıkışıyla, “Mesele adi bir cinayettir, MHP’nin kurumsal yapısını bu işe karıştırmayın!” tepkisini ortaya koyarak, babasının partisini koruma refleksi gösteriyordu.

photo-2024-07-10-12-21-10.jpg

Hangi Tuğrul Türkeş?

2015 Eylül’ünden bu yana Ak Parti'de milletvekilliği ve Genel Başkan Yardımcılığı yapan Tuğrul Türkeş.

Bu yaman çelişkiyi vurgulamak amacıyla 24 Haziran 2024 tarihli Pencere Gazetesinde çizdiğim karikatürde Tuğrul Türkeş'i, AK Parti’nin güneşli duvarının önünde, üzerinde ponponlu bir şort ile şezlonguna uzanmış, elinde içkisi, karşıdaki MHP kurumsalına doğru konuşurken çizdim. Konuşma balonunda, “Babamın partisine laf söyletmem!” yazıyordu.

Aynı sabah erkenden telefonum çalmış.
Telefonu, geceden balkonda ve sessizde bıraktığım için duymamışım. Gördüğümde ise arayan numara listemde kayıtlı olmadığı için geri dönmedim. Önemliyse arayan tekrar arar diye düşündüm.

Sonrasında Tuğrul Türkeş’den gelen bir WhatsApp mesajını gördüm.

Mesajda karikatürünü çizdiğim için bana teşekkür etmek üzere aradığını belirtiyor ve Halk TV'den İsmail Küçükkaya'nın sabah programından, konuyla ilgili haberinin bir video kupürünü gönderiyordu.

X'e bir göz attım.

Retweet ettiği mesaj oldukça fazla sayıda paylaşılmış, uzun zaman sonra “kendisini eleştiren karikatürcüye teşekkür eden bir iktidar siyasetçisi figürü olayı” sosyal medya aleminin oldukça yoğun ilgisine mazhar olmuştu.

İsmail Küçükkaya da haberinde bu paylaşımı ve karikatürü yayınlayarak, “işte biz böyle siyaseti ve siyasetçileri özledik” diyordu.

Çok geçmeden WhatsApp mesajında ilettiği telefonu aradım.

Telefonu kendisi açtı. Strazburg'da olduğunu, karikatürden kendisini arkadaşlarının haberdar ettiğini, bunun üzerine beni aradığını ve teşekkür etmek istediğini belirtti.

Medyada ilk kez bir karikatürünün çizildiğinin altını çizdi. Şaşırmış bir ifadeyle, “Beni yakından tanıyor musunuz ya da beni yakından tanıyan birisinin arkadaşı mısınız?” sorusunu sordu. “Çünkü beni öyle güzel resmetmişsiniz ki, işte tam da öyleyim ayağımda şort elimde puro ile gezen bir siyasetçiyim. Bildiğiniz lacivert takım elbiseli siyasetçilerden değilim tam da beni anlatmışsınız çiziminizde!” diye devam ediyor, karikatürünü çizdiğim için tekrar teşekkürlerini iletiyordu…

Karikatürün anlamından ziyade resmediliş şekli üzerinden konuşmayı tercih ediyordu. Çünkü bir miktar muzipçe hicvedilmiş olsa da aslında mesajı ağırdı.

Karikatür, en nazik biçimde ifade edecek olursam, “Babanın partisini o kadar düşünüyorsan, konforlu AK Parti koltuklarında ne işin var? Ya mücadele et, partinin neferi ol partine sahip çık ya da hariçten gazel okuma!” diyordu.

Günler, tam da Devlet Bahçeli'nin ayakta duramadığı, meclis grup konuşmasını kürsüde oturarak ve prompter yerine elindeki notlardan okuyarak yapmak zorunda kaldığı “kurumsal milliyetçiliğin” zor günleriydi.

Bir yandan partiyi strese sokan Sinan Ateş cinayeti, diğer yandan gittikçe hastalığı ilerleyen ve ayakta durmakta zorlanan, Cenap Şahabettin’e Cenabettin Şahabettin diyen, evlerden ırak, Biden ile yarışan yaşlı bir lider…

Milliyetçi cenahın bu çifte tazyik altındaki kaotik günlerinde daha liberal daha modern, batılı bir intiba ile gündeme gelmek fena olmazdı.

Eh, olduğu kadarıyla öyle de oldu.

Kemiksiz 40 yıllık profesyonel çizerlik hayatım boyunca kaba bir hesapla, dergi ve gazetelerde yayınlanmış, 20 binin üzerinde karikatür çizdim.

Siyasi karikatürün formatı gereği bunlardan hemen hemen yüzde doksanı iktidardaki siyaseti eleştiren, dolayısıyla çoğu kez siyasetçilerin konu mankeni olduğu karikatürlerdi.

Sağ, sol; iktidarda her kim varsa onu eleştiren bu karikatürlerle ilgili, muhalefet cenahından övgüler aldığım oldu. Hele okurlardan bol miktarda övgü ve beğeni, dolu motive edici dönüşler konusunda hiç kıtlık yaşamadım. Hatta bana, Sedat Simavi Karikatür ödülü gibi, Çağdaş Gazeteciler Derneği Yılın Karikatürcüsü Ödülü gibi bu meslekte alınabilecek en devasa ödüllerden de verdiler sağ olsunlar. Dahası, beni Simavi Karikatür Ödülleri, ödül jürisine bile aldılar.

Ama karikatürcülük hayatım boyunca, 40 yılda, kendisini eleştirdiğim, sadece üç siyasetçi bana teşekkür dönüşü yapmıştı.

“Adnan Kahveci ve Erkan Mumcu'dan sonra karikatür çizerek eleştirdiğim halde beni arayıp teşekkür eden üçüncü siyasetçi oldunuz! “ dedim.

Ardından Erkan Mumcu'nun şu felsefi cümlesini ilettim:

-O sıralarda ANAP’ın başında olan ve sürekli bir mecliste grup kurma problemi yaşayan Mumcu'nun, Vatan gazetesinde bu anlamda birkaç karikatürünü çizmiştim. Erkan Mumcu beni arayarak, sonrasında belleğime nakşetmiş şu cümleyi serf etmişti:

“Eğer karikatürcünün fırçasına, kalemine dolaşmışsanız bu, sizin siyasetçi kimliğinizin kamuoyu nezdinde tescil edilmiş olduğu anlamına gelir. Lütfen beni çizmeye devam edin!”

Niyet her ne olursa olsun, gazetelerde karikatürün hatta bırakın karikatürü neredeyse gazetelerin kendilerinin kalmadığı; gazetecilere tabancalı, kurşunlu aforizmalar eşliğinde tehdit mesajlarının havada uçuştuğu kaotik ortamda bir iktidar aktörünün kendisini eleştiren bir karikatürcüye teşekkür etmesi, işin her iki tarafındaki kişilerden bağımsız önemli bir olaydır.

Kırk yılda üç teşekkür.

Buna da şükür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi