Mehmet Şandır
Ne olacak şimdi
Kavga karakolda bitecek gibi…
Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’ni mahkemeeye veriyor!
Traji-komik bir filim seyrediyoruz.
Soru ortada; N’olacak şimdi?
Cevap vermesi gerekenler hatta soruna sebep olanlar “biz karışmayız, hakemiz” diye kendilerini kenara çekmiş olsalar da bu kavgayı kim ayıracak, bu kadar çok ve ağır söz söylendi; unutulacak mı, kulakların üstüne mi yatılacak, bu cenazeyi kim kaldıracak; ağlasak mı gülsek mi?
Hatırlar mısınız? 80’li yıllarda “N’olacak Şimdi” diye bir film vardı.
Levent Kırca, Nevra Serezli, Şener Şen, Perran Kutman, Adile Naşit, Selim Naşit Özcan, Neriman Köksal, Bülent Kayabaş gibi bir çoğu bugün yaşamayan usta oyuncuların oynadığı Türk sinemasının dev eserlerinden biri…
Senaryosunu Sadık Şendil’in yazdığı ve Atıf Yılmaz’ın yönettiği filmin sonunda rahmetli Levent Kırca, bildiğimiz tüm muzipliği ile “N’olacak şimdi” diye seyircilere sormuştu. Filimde, resmi nikahla evli iki ailenin aslında birbirlerini seven eşlerinin komik ilişkilerine gülerken batı hayat tarzına göre yetişmiş bir kadınla geleneksel değerlere bağlı bir erkeğin evliliğinin trajik çatışmaları üzerinde düşünmemiz istenmişti. Meselenin traji-komik yönü ise bu evliliğin boşanmayla sonuçlanacağını, sonuçlanması gerektiğini düşünenlere/bekleyenlere filmin sonunda avukat Orhan (LeventKırca) “N’olacak şimdi” diye sorarak “nanik” çekmişti.
“Türkiye Yüzyılı” hayali görenlere galiba birileri nanik çekiyor(!)
Anayasa ile birbirine bağlı iki yargı kurumu; Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay, gerçekten traji-komik hatta dramatik bir çatışmaya tutuştular; mahallenin orta yerinde saç-saça baş-başa kavga ediyorlar, nerdeyse mahkemeye düşmek üzereler.
Sebep; AKP İktidarı zamanında Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi’ne verilen bir görev ve yetki olan “bireysel başvuru hakkı” bir çağdaş hukuk normu olarak, Yargıtay’ın geleneksel “bekaa meselesi” hassasiyeti ile çatışmıştır, çatıştırılmıştır. Devletin bekası ile bireyin özgürlüğü karşı karşıya getirilmiş, bu iki değer üzerinden Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi yetki/üstünlük yarışına kalkışmıştır.
Kabul etmemiz gerekir; Anayasa Mahkemesi, bireysel hak ve özgürlükleri Devlet’in bekası için sınırlayan Anayasa maddesi(14.) ile Anayasa’nın 83. Maddesinin ilişkilerinin açıkça belirlenmesini daha önce Yasama’dan istemişti, bu konudaki boşluklardan maraz çıkacağı endişesini birçok defa ifade etmişti; özellikle siyasi iktidar ve Meclis başkanları duymazlıktan geldiler.
Devlet kurumlarının uyum içinde çalışmasından sorumlu olan Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, gereğini yapacağına Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’nın verdiği yetki ile görevini yapmasından rahatsızlığını söylemekle kalmamış “Anayasa Mahkemesi’nin kararına saygı duymuyorum, bu karara da uymayacağım” diyebilmişti. Malum imam cemeat meselesi, günümüzde savaşlar vesayet odakları veya “parelel devlet yapıları” üzerinden vekaletle yapılıyor.
Kısacası Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’ne saldırısının arkasında AKP iktidarı bulunmaktadır. Mesele bir zihniyet meselesidir.
Konu şudur;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, “MADDE;153/1 Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir, MADDE;153/6 Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” demektedir. Bu hukuki kuralın anlaşılmayacak bir durumu var mı?
Bu anayasal hukukun yürürlüğü devam etmesinerağmen Yargıtay 3.Ceza Dairesi, milletvekili seçilen Şerafettin Can Atalay hakkında verdiği “hak ihlali” kararı için, “Anayasa Mahkemesinin bu kararına UYULMAMASINA” 08.11.2023 tarihinde OY birliği ile karar verdi. Yani Anayasa’ya isyan bayrağı çekti.
Yetmedi, aynı kararında "Anayasa hükümlerini ihlal eden ve kendisine verilen yetki sınırlarını yasal olmayacak şekilde aşarak hak ihlalinin kabulü yönünde oy kullanan ilgili Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında gereğinin takdir ve ifası için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda BULUNULMASINA" yine 08.11.2023 tarihinde OY birliği ile karar verdi. Yani Anayasa Mahkemesi’ne savaş açtı.
Bu da yetmedi, dava konusu kişinin milletvekilliğinin düşürülmesi için TBMM’ne talimat yazısı yazılmasına yine 08.11.2023 tarihinde OY birliği ile karar verdi. Buna ne anlam vereceğimi bilemedim! Kenan Evren talimatına benziyor gibi…
Yargıtay, bu kararı için Cumhurbaşkanlığı katında cesaretinden dolayı kutlandı…
Tuzun koktuğu yer işte tam burasıdır!
Komiklik olsun diye sormuyorum, gerçekten N’olcak şimdi?
Şu sözleri bir yerlerden hatırlıyor musunuz?
“Türkiye, bir hukuk devletidir. Hukukun üstünlüğü herkes, her mevki ve makam sahibi için bağlayıcı, kapsayıcı ve zorlayıcı niteliktedir. Hiç kimse kendisini hukukun önünde ve üstünde göremeyecektir."
“Şu anda Anayasa çiğnenmekte ve suç işlenmektedir. Fiili durumla hukuki gerçek taban tabana zıtlık içermektedir. Hukukla ters düşülmesi geleceğimiz açısından çok mahsurlu, çok tehlikelidir."
BENCE
Biz bu filmi daha önce seyretmiştik!
“Fiili durumun hukuki boyut kazanabilmesinin süratle yol ve yöntemleri” aranacaktır.
Yani, N’olacakmış şimdi?
Anladınız değil mi?
Özgürlükçü Anayasa’nın ve Anayasa Mahkemesi’nin ruhuna El-Fatiha…