Mehmet Şandır
Lozan'ı unutmak intihardır
1923 yılının 24 Temmuz Salı günü İsviçre’nin Lozan şehrinde Birinci Dünya Savaşı’nın galibi devletler, yıkılan ve toprakları paylaşılan Osmanlı Türk Devleti yerine Anadolu’da yeni bir Türk Devleti’nin varlığını ve bağımsızlığını kabul ettiler ve imza altına aldılar. Lozan Antlaşması ile Türkiye'nin idari, hukuki, adli ve mali konulardaki bağımsızlığı onaylandı. Ekonomik ve siyasi kapitülasyonlar tamamıyla kaldırıldı. Misak-i Milli ile çizilen vatan sınırları (Kıbrıs, Hatay, Musul ve Kerkük dışında) tamamıyla kabul edildi. Sevr Antlaşması ile Anadolu topraklarında kurulması vaat edilen Ermenistan, Kürdistan ve Pontus Rum devletleri hayal oldu. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarındaki egemenlik hakları da Atatürk’ün doğru politikaları sonucu 1936 yılında imzalanan Montrö Antlaşması ile tamamen Türkiye’ye bırakıldı.
29 Ekim 1923 tarihinde bir cuma günü cuma namazından sonra TBMM’de yapılan tarihi toplantıda adı “Cumhuriyet” olarak ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Lozan Barış Antlaşması ile uluslararası bir kurucu hukuka kavuşmuş oldu. 20 Nisan 1924 tarihinde TBMM’de kabul edilen Anayasa ile de Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruluşu tamamlanmış oldu.
Bugün, Lozan’ın yüzüncü yıl dönümü; anlamı, önemi, değeri konusunda olması gereken duyarlılık ne yazık ki gösterilmiyor, gösterilmedi! Televizyonlarda Lozan’la ilgili program, gazete köşelerinde yorum veya ilmi, siyasi toplantı yapıldığını/yeterince yapıldığını söyleyebilmek mümkün mü?
Varlığını Lozan’a borçlu olan ülke yöneticileri, toplum kuruluşları, barolar, üniversiteler, basın kuruluşları, cumhuriyetçiler, milliyetçiler, adında cumhuriyet olan kuruluşlar, neden suskun? Kazanılmış bir askeri mücadeleyi siyaset masasında zafere dönüştürmek ve kendilerini dünyanın sahibi gören mağrurları mağlup ederek bağımsızlık kazanmak önemsiz mi?
100 günden az kaldı yüz yılın dolmasına; Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını her sene olduğu gibi sıradan törenlerle mi kutlayacağız? Bir olağandışı kutlama programı yapılmayacak mı? Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir, demiş atalarımız; dün 24 Temmuz’du, Lozan Barış Antlaşması’nın kabul edilmesinin yüzüncü yıl dönümüydü. Ancak, üstümüzde ölü toprağı; ne bir ses ne bir nefes, öldük mü yoksa!
Milli mücadeleyi, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Milli Mücadele kahramanlarını unutturmak isteyenlere karşı bu teslimiyet yakışıyor mu bize? Cumhuriyet karşıtlarını anlarım da Cumhuriyetin çocukları neden sessiz?
Bir devletin kuruluşunda yüz yıl önemli bir süredir; bir muhasebe yapmak gerekmiyor mu? Dünü unutursak yarınlarda onurlu, bağımsız bir yaşamı nasıl hak ederiz?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti sokakta mı bulundu?
Nasıl kurulduğunu yeni nesillere anlatmamız gerekmiyor mu?
Biz hatırlatalım;
Zamanın bilinen/tarih diye kayda geçirilen tüm dönemlerinde muhataplarımızın Türkler diye tanımladığı milletimiz, ana kıtanın her bölgesinde her zaman en az bir bağımsız devleti ile var olmuştur. Bu millet, zamanın ve yaşadığı bölgenin hakimi/belirleyici gücü olmuştur. Çin seddi Türk devletlerine karşı yapılmıştır. Avrupa’nın siyasi oluşumunu tetikleyen kavimler göçü, Türk kavimlerinin eseridir. Batı ve Doğu Roma İmparatorluklarını Türk devletleri yıkmıştır. Hıristiyanlığın ve Müslümanlığın koruyucusu Türkler olmuştur. Küçük bir beylikten Asya, Afrika ve Avrupa’da 22 milyon kilometrekare büyüklüğe ulaşan ve 600 yıl yaşayan Osmanlı İmparatorluğu bizim devletimizdir. Kendini yenileyemedi, çağa ayak uyduramadı, enerjisini kaybetti; sonunda Birinci Dünya Savaşı’nda, hemen hiçbir cephede savaş kaybetmemiş olmasına rağmen 1918 yılında yıkıldı.
Kut’ül Amare’de İngiltere’yi, güneyde Fransızları, Trabzon’da Rum çetelerini, doğuda Ermenileri, batıda Yunanlıları ve bunların tamamını Çanakkale’de yenmiş olmamıza rağmen bize Mondros Ateşkesi’ni ve Sevr Antlaşması’nı dayattılar. Devletimizi yıkmanın ötesinde vatanımızı da aralarında paylaştılar. Türk milleti, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının öncülüğünde milli mücadeleyi başardı; “müstevliler geldikleri gibi geri gittiler”… Milletimiz, zaferini Lozan’da siyasi bir zafere dönüştürmeyi de bildi. Bugün, küllerinden doğan anka kuşu gibi yüz yılda, yeniden dünyanın ve zamanın “oyun kurucu”, belirleyici bir devleti olmuştur. Bugünlerin temelinde milli mücadele ve Lozan Barış Antlaşması bulunmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk, Lozan için Nutuk’ta şöyle söylüyor;
“Bu antlaşma, Türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir!”
BENCE
Lozan Barış Antlaşması;
Türkiye’nin tapu senedidir ve milli mücadele ve Cumhuriyet kadar önemli ve değerlidir.
Kurucu kahramanların bize emanetidir.
Unutmamalıyız! Unutturulmasına müsaade etmemeliyiz!
Başta Mustafa Kemal Atatürk’e, İsmet İnönü’ye, Atatürk’ün silah arkadaşlarına ve milli mücadele şehitlerimize şükranlarımı sunuyorum.